SİTE DİZİNİNDEKİ 304. KONU DİNİ İNANÇLAR NEDEN OLUŞUR?
Bu soruya cevap olarak, Hançerlioğlu’nun “Dünya İnançları Sözlüğü” adlı kitabının arka kapak yazısı ile açıklamak gerekirse: “İnanç, bilginin bittiği yerde başlar. İnsanlar bilmediklerini hayal etmişler ve hayal ettiklerine inanmışlardır. Bilgiyle açıklayamadıklarını hayal güçleriyle açıklarken, bilme ihtiyaçlarını karşıladıkları kadar, toplumsal ve ekonomik ihtiyaçlarını da karşılamaya çalışmışlardır. Bir Bereket Tanrısı besin sağlamak için, bir Sağlık Perisi sağlığı korumak için hayal edilmiştir. İnançların altında yatan gerçek nedenleri bulup çıkarmak, bilimin görevidir. Bunu yapabilmek için de onları bütün ayrıntılarıyla bilmek gerekir. İnançlar da, bilgiler gibi, belli koşullar içinde oluşan tarihsel evrimin zorunlu sonuçlarıdır. Bu yüzdendir ki inanç alanını konu edinen bilimlerin, bir yanıyla geçmişe dönük, öbür yanıyla geleceğe açık çok, geniş bir çalışma alanı vardır.”[1]
SİTE DİZİNİNDEKİ 305. KONU DİNLER HAKKINDA BİR YORUM
Prof. İlhan Arsel, yazdığı “Şerait’ten Kıssa’lar” adlı kitabında; Habil ile Kabil, Ye’cüc ve Me’cüc olaylarının hikâyeden öte olmadığını açıklamaktadır. Ayrıca; filler ve taş fırlatan kuşlar, Tanrının emrine itaat eden deve, Yahudilerin maymuna dönmesi, 99 koyun, baş şerbeti, şeytan ayetleri, Nuh’un ailesini ölüme terk etmesi, Davud’un arkadaşının karısına göz koyması ve Tanrının bağışlaması, Muhammed’in amcası Abdülmüttalip’in içki yasağına sebep oluşu, Musa’nın elbiselerini alıp kaçan taş gibi anlatımların hikâye ve masaldan öte olmadığını açıklamaktadır.[2]Kur’an’daki Analizi: Kehf 94 Dediler ki: ‘Ey Zu’l-Karneyn, gerçekten Ye’cuc ve Me’cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?’ Enbiya 96 Yecuc ve Mecuc (un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler …[3][4]
___________________ [1] Orhan Hançerlioğlu, “Dünya İnançları Sözlüğü“, Remzi Kitabevi, İstanbul, İlk Baskı, 2000, <http://www.remzi.com.tr/kitap/dunya-inanclari-sozlugu> Erişim: Haziran 2012, arka kapak yazısı. [2] İlhan Arsel, “Şeriat’tan Kıssa’lar – 1“, Kaynak Yayınları, İlk Baskı, 1996, <http://www.kaynakyayinlari.com/seriattan-kissalar-1-p362167.html> Erişim: Haziran 2012, bağlantıdaki kitabın açıklamasıdır. [3] Tevrat, İncil ve Kur’an maddelerinin tamamı yazar tarafından eklenmiştir. [4] “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı: Meal ve Sözlük”, Meali Hazırlayan: Ali Bulaç, Bakış Yayınları, İstanbul 1985. (İstisna olarak metin içinde veya dipnotta nereden alındığı belirtilmiş olanların dışında belirtilmemiş tüm Kur’an maddeleri buradan alınmıştır.) (Bu meal Milli Eğitim Bakanlığı’nın 18.11.1985 tarih ve 2199 sayılı Tebliğler Dergisi’nde tavsiye edilmiştir.) (Bu meali seçmemin nedeni diğerleri gibi “anlam tercümesi” olmayıp “kelimesi kelimesine” tercüme ettiği içindir: Diyanet İşleri Başkanlığı meali de dahil diğer çoğu mealde Kur’an’da olmayan sonradan eklenen ve sonradan eklenildiğini belirtmeyen -belirtse dahi bazısını belirtip bazısını belirtmeyen- açıklama şeklindeki kelime, kelime grupları ve sözler vardır: Sonradan eklendiğini -veya sonradan eklenilen her şeyi- parantez içinde belirttiği için bu meali analizde daha uygun gördüm.)
SİTE DİZİNİNDEKİ 306. KONU TEKTANRILILIĞIN TARİHSEL OLUŞUMU
Bitki Tanrısı olan Marduk, Sümer Tanrılarından biridir. Sümer şehirlerinde birçok Tanrı bulunmaktadır. Her şehrin bir baş Tanrısı vardır. Yanı sıra bu şehirlerde diğer Tanrılar da mevcuttur. MÖ 4000’li yıllardan itibaren Marduk, Sümerlerin bir şehri olan Babil şehrinin baş Tanrısı’ydı. İlerleyen süreçlerde yaklaşık MÖ 20. yüzyılda Babiller tarafından Çoktanrılılık içerisinde diğer Tanrıların başı olarak görülmeye başlandı, devamında yaklaşık MÖ 15. ile 10. yüzyıl arasında Tek Tanrı olarak tasvirlenmeye başlandı: Tektanrılılık da doğmaya başlıyordu. Bu oluşumu izler nitelikte yine bu zamanlarda Mısır’ın Tektanrısı Aton (MÖ 14. yy) ve Musa’nın Tek Tanrısı Yehova (MÖ 12-5. yy) oluşmaya başladı. Hammurabi (MÖ 18. yy), Buhtunnasr / Nebukadnezar (MÖ 6. yy) gibi kralların Marduk’u yüceltmesi ve Tek Tanrı tasvirlemesi yapması şeklinde; Aton, Yehova gibi Tek Tanrıların oluşmasına bağlı olarak ilerleyen süreçlerde Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet inançlarıyla Tektanrılılık devam etmiştir. Çoktanrılık kapsamındaki Bitki Tanrısı Marduk, günümüz 3 büyük dine kaynaklık etmiştir.[5]
SİTE DİZİNİNDEKİ 307. KONU BABİL İNANÇLARININ VE BABİL KARDEŞLİĞİ ÖRGÜTÜNÜN GÜNÜMÜZ DÜNYASINA ETKİLERİ
Yazı İçeriği: Semavi Dinler’den önceki Babil inançlarının dinleri ve şu anki dünyayı etkilemesi.
MÖ 2000 ve sonrasındaki tarihlerde, Babillerde Nemrud ve Semiramis inancı bulunur. Bunlar Titan yani Devdirler. Titanlar, Tanrılardan önce var olan varlıklardır. (Nemrud ve eşinin titan soyundan gelen Babil’in kral ve kraliçesi olarak insan olduğu da düşünülebilir.) Semiramis, Nemrud’un karısıdır. Babillerdeki bu rahipler, “Babil Kardeşliği” örgütünü kurmuşlardır. Nemrud balıkla, Semiramis ise balık ve güvercinle sembolize edilir. Öyle ki Hristiyanlık’ın sembollerinden birisi de balıktır.[6] (Günümüzde bazı İncil / Yeni Ahit’lerin kapağında balık “∝” işareti vardır.[7]) Semiramis kelimesi, Hint Tanrısı Sami-Ramaisi’den türemiştir. Nemrud ise, Marduk-Tammuz Tanrısı ve Kral Nimrod ile özdeşleşir. Semiramis “Tanrıların Bakire Anası” idi.[6] (Görüşüme göre bu, “Bakire Meryem”in kökenlerindendir.)
Semavi dinlerin kutsal kitaplarında Babil Kulesi geçmektedir. Semiramis’e kuleleri inşa ettiren kadın anlamında Astarte olarak tapınılırdı. Baş Titan Kronos kule inşa ettirici olarak bilinirdi. İşte bu iki durum Nemrud’un Babil Kulesi’ni inşa ettirmesiyle ilişkilidir.[6] (Burada anlatılmak istenen Tevrat-İncil-Kur’an’daki bu kulenin kökeninin nereden geldiği sorusunun cevabıdır.[8])
Dünyada güvercinin “Barışı”ı sembolize ettiği düşünülür ama gerçekte ölüm ve yok olmayı temsil eder. Babil Kardeşliği örgütüne göre gerçek olan ters anlamlıdır, halkların pozitif gördüğü aslında negatiftir. Bu onların sırlarındandır. (Yani güvercin sembolünü ortaya atarlar ve gerçek anlamını kimseye söylemezler.)
• İrlandalı terörist grup IRA’nın ve İngiliz Kraliyeti’nin sembolleri güvercindir ve bunlar Babil Kardeşliği örgütündendirler.
• Avrupa kraliyet aileleri, bu örgütün kan bağından gelip; giydikleri taçlar, Nemrud’un boynuzlu başlığından esinlenmiştir.
• Papalar halen, Nemrud’un balık sembollü tacını giymektedirler.
• NewYork’taki “Özgürlük Heykeli” Semiramis’i sembolize eder ve Masonlar tarafından yaptırılmıştır.[6]
Tevrat’taki Benzerliği-Analizi Yaratılış 8:11 Güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı.
Yasa’nın Tekrarı 33:1 Tanrı adamı Musa, ölümünden önce İsrailliler’i kutsadı. 2 Şöyle dedi: “Rab Sina Dağı’ndan geldi, Halkına Seir’den doğdu ve Paran Dağı’ndan parladı. On binlerce kutsalıyla birlikte geldi, sağ elinde halkı için alev alev yanan ateş vardı.”[9] (Tespitime göre ABD’deki Özgürlük Heykeli’nin sağ elinde de alev alev yanan ateş var!..)
___________________ [5] Daha fazlası ve detaylar için bu sitede yazdığım bölümlere bk., bk. ve bk. [6] Turgut Gürsan, “Dünya’nın Gizli Tarihi: Antik Çağlardan Günümüze”, Pegasus Yayınları: 138, İstanbul, Özel Baskı, 1. Baskı 2008, s. 19-22. [7] Örneğin bk. Kitab-ı Mukaddes Şirketi, <https://www.kitabimukaddes.com/incil/> Erişim: Ağustos 2018. (Bu bağlantıdaki görsele bakınız.) [8] Bu sitedeki yazılarıma bk. (Dizin 153, 181). [9] “Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil)”, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Yeni Yaşam Yayınları, Yeni Çeviri, İstanbul 2001-2009, <https://incil.info/kitaplistesi> veya <https://www.kitabimukaddes.com/kutsal-kitap-hakkinda-bilgilendirme-ve-tam-metni/> Erişim(ler): 2011-2018. (Tevrat maddeleri buradan alınmıştır.)
SİTE DİZİNİNDEKİ 308. KONU BAYRAKLARDAKİ GÖKYÜZÜ SİMGELERİNİN KÖKENİ
Antik Mezopotamya inançlarında Tanrılar gökyüzü cisimleri ile ilişkilendirilerek sembolize edilmesinden dolayı Ay, Hilal, Yıldız ve Güneş şeklinde ışık veren gökcisimleri ile simgelenirdi. Günümüz bayraklarındaki simgelerin buradan esinlenmiş olma ihtimali yüksektir.[10]
SİTE DİZİNİNDEKİ 309. KONU ZEUS TANRISI NASIL OLUŞTU VE KÖKENİ NEDİR? “GOD” KELİMESİNİN KÖKENİ NEDİR?
Hint dillerindeki “Dyaus Pita” Gök Baba ya da Gök Tanrısı anlamına gelmektedir. Dyaus yansıma, ışık ve ışın anlamlarına gelir. Orta Asya’dan Avrupa’ya göçen Cermenlerin; Göklerin Tanrısı “Teiwaz” veya “Deiwos”, Dyaus’tan türemiştir. Sonra zaman içinde Deiwos, Antik Yunan’da Deus ve “Zeus”a dönüşmüştür. Yanı sıra Tanrı anlamına gelen; Fransızca “Divinité”, İrlandaca “Deity”, İspanyolca “Deidad”, İtalyanca “Divinità”, Portekizce “Divindade” ve Letonca “Dievība” Dyaus ve Deiwos sözcüklerinden gelmektedir.
“God” sözcüğünün kökeni hakkında farklı görüşler şu şekilde toplanabilir. Cermen halklarından gelen, İngilizce ve çeşitli dillerdeki “God” kelimesi; Hint-Fars Tanrı isimlerinden “Ğodda/Goda/Khoda”dan etkilenmekte olup, Cermenlerin kullandığı Hint-Avrupa dillerinde çağırma anlamına gelen “ghutom ve ghau” kelimesinin de etkisiyle, teiwaz-gumanez-guda etkileşmesiyle Tanrı, cinsiyetli hale getirilmiş ve sonuçta God; Gott gibi başta cinsiyetsiz olan Tanrı’dan, sonradan eril cinsiyetli haldeki God tanrı ismi meydana gelmiştir.[11][12][13][14]
___________________ [10] Daha fazlası ve detaylar için bu sitede yazdığım bölümlere bk. ve bk. [11] Wikipedia Contributes, “Dyaus Pita” (İng, Alm), <https://en.wikipedia.org/wiki/Dyaus_(deity)>; “Tyr” (Tür, İng, Alm), <https://en.wikipedia.org/wiki/Týr>; “Tanrı” (Tür, İng, Alm, Fra, İrl, İsp, İta, Por, Let), <https://en.wikipedia.org/wiki/God>; “Khuda” (İng), <https://en.wikipedia.org/wiki/Khuda> Wikipedia, The Free Encyclopedia, Erişimler: 2011 ve 2017. (Parantez içindekiler diller olup ilgili ansiklopedide belirttiğim bu 15 maddeye baktım: Bu 15 bağlantıyı dipnotta ve kaynakçada göstermek uzunca olacağı için bu şekilde göstermeyi uygun buldum.) [12] Metin Kılıç, “Haniflik El Kitabı”, (ye.y.), 2. yayım, Aralık 2009, <https://books.google.com.tr/books...> Erişim: Mayıs 2012, 3. Bölümün sonu. (Google-Kitaplar’dan bakılmıştır.) [13] Sam Shamoun, “Allah of Islam, Is He Yahweh God of the Bible?”, Answering Islam, (t.y.), <http://www.answering-islam.org/Responses/Abualrub/allahs_identity.htm> Erişim: Mayıs 2015. [14] Kathleen Hopkins, “TS98En 1998 Explanatory notes on Gad or God Apart from Gad, the son of Yaʽqoḇ, there was another ‘Gad.’ The astrologers of Baḇel called Jupiter (Zeus)”, [Sunum], Slide Player, 2015, <http://slideplayer.com/slide/4417660/> Erişim: Mayıs 2015.
SİTE DİZİNİNDEKİ 310. KONU RUH VE REENKARNASYON HAKKINDA BİLGİLER
Çeşitli Ruh Tanımlamaları: • Büyük felsefecilere göre ruh; cevher, nefes, akıl veya kudret olarak tasvirlenmiştir.
• İslam ve Hristiyanlık’ta ruh; insanın doğmasıyla başlayıp var olduğu varsayılır.
• Tasavvuf’ta ruh; bedenin ne içinde ne de dışındadır. Özellikleri duyum, düşünce ve sezgi (manevi-kalp)’tir.
• Yeni Eflatuncular’a göre ruh; önce cansızda gizlidir, sonra bitkilerdedir, sonra hayvanlardadır en son ise insan olarak Allah’a ulaşma amacındadır.
• Sokrat, Platon ve Aristoteles ruhu beden ile sentezlerken, İbn-i Sina ruh bedenden ayrı bir cevherdir dediğinde Ortaçağ’da tüm batılılar tarafından kabul görmüştür. Sina’nın kitapları Avrupa ve çeşitli Orta Doğu üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Felsefe ve tıp alanında uzmandır. Özbekistan’da doğmuştur. Allah’ı, Vahdet-i Vücut yani varlığı zorunlu olan olarak tasvirlemiştir, bu düşünce ona aittir.
Tenasüh: Ruhun insandan hayvana, hayvandan insana, bitkiden insana, insandan bitkiye, cansızdan canlıya, canlıdan cansıza olacak şekilde her türlü kombinasyonlarını içeren ruh göçünü ifade eder. Reenkarnasyon dünyaya geri gelişlerde ödüllendirme ve cezalandırma konularını içerirken, tenasühte bu kavramlar yoktur. Reenkarnasyon canlıdan canlıya geçişi ifade eder. İslam reenkarnasyona inanmazken, Hristiyanlık ve Musevilik kısmen inanır. Hinduizm, Budizm, Şamanizm, Jainistler, Spiritualistler inanır. İnanan sayısı ~1 Milyar civarıdır.
Astral seyahatın, bilinç yerinde olarak süptil maddelerden oluşan diğer bedenin, madde içinden geçen ve uzaklıklara anında gidilebilen bir seyahat olduğu söylenir.
Çeşitli inanışlara göre nefs; ego, ruh, akıl, beden, ceset, kan, arzu ve kötü istekler gibi -çok geniş- anlamlara gelir.[15]
SİTE DİZİNİNDEKİ 311. KONU İNANNA VE MARDUK TANRILARININ BAŞKA TANRILARA DÖNÜŞMESİ
Tanrılar farklı bölgelerin toplumlarının Tanrılarıyla etkileşerek veya doğrudan geçerek, isim değişikliğine tabi olurlar. Örneğin Sümerlerde Tanrıça İnanna, toplumun neşesi, bereketi ve süsüdür. Ay Tanrısı Nanna’nın kızıdır: Akadlara İştar, Musevilere Astarte, Yunanlılara Afrodit, Romaya Venüs olarak geçmiştir. Marduk da ismini Baal ve Tammuz olarak devam ettirmiştir. Baal’in Simgesi Hilal(Sin)’dir. Uğruna küçük çocuklar kesilerek kurban edilip verimlilik getirdiğine inanılırdı.
Arabistan’da belirli bir dönemde Mekke’nin koruyucusu olan baş Tanrı Hubal, Babil’in Tanrısı Marduk’un diğer ismi olan Baal’den türetilerek oluşturulmuştur.[16] [Mekke’nin Tanrısı!.. Görüşüme göre Kur’an’da da Allah için dünyanın değil de sadece “Mekke şehrinin tanrısı” olduğu mu yazıyor!.. Kur’an’daki Benzerliği-Analizi: Ali Bulaç Meali – Kur’an: Neml 91 (De ki:) ‘Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O, burasını kutlu ve dokunulmaz kıldı. Her şey O’nundur. Ve müslümanlardan olmakla emrolundum.’ | Diyanet Vakfı Meali’nde: 91 (De ki:) Ben ancak, bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine -ki O burayı dokunulmaz kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum. | Diyanet İşleri Başkanlığı Meali’nde: 91 De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin)…” | Kuran Yolu Meali’nde: 91 De ki: “Bana, dokunulmaz kıldığı bu şehrin rabbine…”[17] | Süleyman Ateş’te 91 (De ki): “Ben sadece bu kentin Rabbine kulluk etmekle emrolundum.” | Yaşar Nuri Öztürk’te 91 “Ben sadece, bu beldenin Rabbine kulluk etmekle emrolundum.” | Edip Yüksel’de 91. Ben, sadece bu şehrin Rabbine kulluk etmekle emredildim.[18]]
Kurban kesmek; krallara, insanlara, Tanrılara, Tanrı’ya veya Tanrılara armağan olsun diye, güneşe, gök cisimlerine, bir işin olması veya olmaması için, iyi veya kötü amaçlı olarak, bir şey sunmak adına, bir şey dilemek için, veya amaçsızca (görüşüme göre daha doğrusu insan, içindeki hayvani dürtüyü bastırabilmek için), tapınaklara ithafen vb. durumlar için neredeyse (bilinen) tarih boyunca Çoktanrılı dinlerde veya daha öncesine dayanan bir ritüel bir uygulama sonucu günümüze kadar gelmeyi başarmış bir olgudur. İnsan dahil -kumru, güvercin, koyun, inek, öküz vb.- her şey kesilebilirdi. Kurban kesmek; günümüz 3 büyük Semavi Din’den önce de vardı. Sümerler, Antik Mısır, Hinduizm, Musevilik, Sabiilik, İslamiyet (+MÖ 5000 – MS 700 arası ve günümüz) vb. dinsel akımlarda kurban ritüeli görünür.
Arap Yarımadası’nda koyun ticareti ile insanlar para kazanıyordu, gelen kervanlar konaklıyor ve para bırakıyorlardı. Görüşüme göre İslam’da “bir inanç olarak kurban kesme”nin ticareti arttırdığından devam etmiş olması, Hristiyanların domuzuna rakip olması vb. durumlardan ötürü günümüze dek sürmüş olması muhtemeldir.[19]
SİTE DİZİNİNDEKİ 313. KONU PİRAMİTLERİN ATASI TÜMÜLÜSLER Mİ?
Tümülüs, bir kral öldüğünde onun mezarının görkemli ve/veya tanınır olmasını sağlamak amacıyla mezar üstüne atılan fazlaca toprak yığının üçgenimsi bir tepe oluşturmasıdır. Tümülüsler yaklaşık olarak MÖ 5000± tarihlerinden itibaren Asya ve Avrupa’da yaygındı.[20]
İlk piramitler MÖ 2600’lerde Mısır’da yapılmıştır: Piramitler ölen firavunların mezarlarıdır:[21] Görüşüme göre piramitlerin atası “Tümülüs”ler gibi gözükmektedir (?) Mısırlılar çeşitli toplum etkileşmeleri sayesinde, öğrendikleri (veya bildikleri) tümülüs yapılarını, piramit yapılarına dönüştürmüş olabilirler. Ayrıca Mısır çöllerinde dağ olmaması sonucu dağlara duyulan özlemlerini de giderme ihtiyacını piramit yaparak karşılamış olabilirler. Sonuçta piramitlerden önce Tümülüsler vardı: Bu yüzden piramitlerin atasını/öncülünü tümülüsler olarak kabul edebilirim.
[one-half-first]
“Dissignac Tümülüsü”, MÖ ∼4500, Fransa.[20][/one-half-first][one-half]
“Silbury Tepesi/Tümülüsü”, MÖ ∼2750, İngiltere.[20][/one-half][clearfix]
___________________ [19] Daha fazlası ve detaylar için bu sitede yazdığım bölümlere bk., bk. ve bk. [20] Contributeurs de Wikipédia, “Tumulus” (Fra, Tür, İng), Wikipédia, l’encyclopédie libre, <https://fr.wikipedia.org/wiki/Tumulus> Erişimler: 2011 ve 2017. (Bu maddenin ilgili ansiklopedide parantez içinde belirttiğim farklı dillerdeki 3 haline baktım ve uzunca olmaması için dipnotta bu şekilde göstermeyi uygun buldum.) “Tumulus de Dissignac”, <https://fr.wikipedia.org/wiki/Tumulus_de_Dissignac>; “Silbury Hill”, <https://fr.wikipedia.org/wiki/Silbury_Hill> Erişimler: 6 Eylül 2018. [21] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 183).
SİTE DİZİNİNDEKİ 314. KONU MEZAR TAŞLARINDA YAZAN SOY AĞAÇLARININ KÖKENİ DİKİLİ TAŞLAR MI? – MAYALAR
Mayalar; Sibirya’dan (Rusya’dan) Amerika’ya Bering Boğazı aracılığıyla MÖ 12000-10000 tarihlerinde ve devamında göç ederek Orta Amerika’ya inen insanlardan oluşur. MÖ 4000 ve devam eden tarihlerde Mayalar “Dikilitaş”ları ile meşhurdur. Ölen birisinin soy ağaçlarının sembolize edildiği bir dikilitaşı (mezar taşı) bulunurdu. (Görüşüme göre bu olgunun göçler sonucu, diğer topluluklarla da etkileşmiş olması kuvvetle muhtemeldir.) Mayalar, MS 600’lü yıllarda piramitlerini de yaparak epey geliştiler. Bering Boğazı, Rusya’nın kuzeydoğusu ile Amerika’nın kuzeybatısının birbirine en yakın olduğu yerdir. Günümüzde aralık yaklaşık 90 km’dir ancak MÖ 10 binlerde bu uzaklık daha küçüktü (veya bitişikti): Ayrıca boğaz arasında küçük adacıkların olması da geçişi kolaylaştırmıştır. Maya dikilitaşlarında üst üste binmiş kafalar ve diğer yüzler, bize soy ağacını göstermektedir.[22] Görüşüme göre bu Maya dikilitaşları, günümüzde soy ağaçlarının yazdığı mezar taşlarının kökenlerinden biri olabilir ayrıca Maya dikilitaşları ve günümüz mezar taşlarının asıl kökeni ise Obeliskler (dikilitaşlar) olabilir.
[one-half-first]
“Quiriguá Stel D”, MS ∼766, Guatemala (Quiriguá), Klasik Maya döneminde kral K’ak’ Tiliw Chan Yopaat’ı temsil eden Maya dikilitaşı/steli.[22][/one-half-first][one-half]
“Obelisk of Theodosius” (1. Theodosius Dikilitaşı), Sultanahmet Meydanı-İstanbul-Türkiye, Bu dikilitaş/obelisk MÖ ∼1450 yılında Antik Mısır Firavunu 3. Tutmosis tarafından yaptırılmış olup ona aittir. MS 390 yılında Roma İmparatoru 1. Theodosius tarafından Mısır’dan getirtilip İstanbul’daki şimdiki yerine konmuştur.[23][/one-half][clearfix]
[one-half-first]
Sol: “White Obelisk” (1. Ashurnasirpal, MÖ 11. yy. veya 2. Ashurnasirpal, MÖ 9. yy. dönemine ait), Sağ: “Black Obelisk” (3. Salmanassar, MÖ 9. yy.). British Museum. İkisinin de bulunduğu yer/zaman Asur İmparatorluğu, Kuzey Irak.[24][/one-half-first][one-half]
“Washington Monument”, (Anıt/Obelisk), Yükseklik: 169 metre, MS 1884, Washington/ABD, (Bu dikilitaş ABD’nin ilk cumhurbaşkanı George Washington’un onuruna inşa ettirilmiştir).[24][/one-half][clearfix]
SİTE DİZİNİNDEKİ 315. KONU HALLAC-I MANSUR: “EN-EL HAKK – BEN ALLAH’TAN İBARETİM”
Hallac-ı Mansur (858-919/922) “En-el Hakk” (Ben Hakk’ım) yani insanın Allah’ın bir parçası olduğunu söylemiştir. Hakk, Allah’ın 99 isminden biridir. Hakk; Varlığı hiç değişmeyen, hiç yok olmayan ve gerçek olan anlamına gelir. Bir bakıma bu söz Ben Allah’ım – Ben Allah’tan gayri değilim – Ben Allah’tan ibaretim – Ben Allah’a (Sevgili’ye) aitim diye de düşünülebilir.
Rivayete (söylentiye) göre Mansur idam edilmeden önce bağlandı ve halk taş atmaya başladı, atılan taşlara hiç ses çıkarmadı fakat bir dostu gül attığında inledi: Sebebi sorulduğunda “Taş atanlar beni yakînen tanımayanlardır. Tabiidir ki halden anlamazlar. Halden anlayanların bir gülü bile beni incitti.” cevabını verdi.[25]
SİTE DİZİNİNDEKİ 316. KONU ABDÜLKADİR GEYLANİ’NİN DÜŞÜNCELERİ
1077’de İran’da doğdu. Soyu Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hasan’a dayandığı düşünülüyor. Bağdat’ta eğitim görerek burada vaazlar verdi. Sonra yaklaşık 25 sene inzivaya çekildi. Sayısız müridi oldu. 1165’te Bağdat’ta vefat etti. 15 eser bıraktı. Genel olarak düşünceleri ise şunlardır.
• Kadere karşı gelinmemelidir.
• Kıyamet’te organlar Allah tarafından konuşturulur.
• Dünyadakileri ne kadar çok terk edersen, Ahiret’te o kadar çok kazanırsın.
• Bela ve fakirlik sende ne kadar fazla ise ve sabredersen bu Allah’ın seni sevdiğinin göstergesidir.
• Dinin gereklerini -namaz, oruç vb.- muhakkak yapmalı ve camiden ayrılmamalı.
• İnsanların her türlü yorum yapmasına karşıydı: Ona göre ‘bence’ yoktu.
• Mezhep tutuculuğuna karşıydı.
• Düşünmek beyne ait değil kalbe aittir.
• Fakirlerin zenginliğe, hastaların sıhhata kavuşma arzusuna karşıydı. Bu helak sebebi olabilir, yetin, demekteydi.
En çarpıcı sözlerinden birini aynen aktarıyorum: “Ben sana bir söz söyleyince sen onu Allah’tan geliyor gibi kabul et. Çünkü o sözü bana söyleten O’dur.”[26]
___________________ [25] H. İbrahim Durgutluoğlu, “Hallâc-ı Mansûr (Kuddise Sirruh)”, Zuhur Dergisi, Sayı: 6, 26 Şubat 2011, <http://www.zuhurdergisi.com/resimler/sayilar/23.pdf> Erişim: Nisan 2018, s. 28-30. ss. 28-30. [26] Abdulkadir Geylani, “Geylani Külliyatı”, Çevirenler: Prof. Dilaver Gürer, Prof. Mehmet Eren, Doç. Osman Güman, İlyas Aslan, Derya Çakır, Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 1. Basım, Temmuz 2012, s. 19-35.
SİTE DİZİNİNDEKİ 317. KONU MEVLANA’NIN DÖNÜŞÜNDEKİ HİNDUİZM BAĞLANTISI
Hinduizm’in Tasavvufu etkilediğini dolayısıyla Hinduizm’in Tasavvufa kaynaklık ettiğini bilmekteyiz. Mevlana’nın kendi etrafında dönme sebebi görüşüme göre Hinduizm inanç külliyatı içerisindeki belirli -bedensel / nefessel- hareketleri yogayla yaparak meditasyon olma, kendinden geçme halidir, yani bunun bir türevidir.[27]
1100 yıllarında Türklerin, Anadolu’ya göçü sırasında Tengricilik’ten İslam’a sendeleyerek geçiş aşamasında olduğunu veya Orta Asya inançlarının izlerini halen taşımakta olduğunu görüşüme göre söyleyebiliriz: Öyle ki toplumlar eski geleneklerinden kolayca kurtulamaz, zaten bir toplumu toplum yapan da büyük oranda kendi geleneklerdir. Bu tarihlerde Anadolu’daki İranlı (Farsi) Mevlana Celaleddini Rumi (1207 Afganistan-Tacikistan, 1273 Konya)[28], Hinduizm’in Panteizm (her şey Tanrı) olgusundan -dolaylı veya doğrudan- etkilenmiştir. Yoga veya Suryanamaskara ile Hindular çeşitli beden ve nefes hareketleri ile Medite olurlar. Mevlana da bundan etkilenerek, görüşüme göre kendi yöntemini dönerek bulup kendinden geçer ve Meditasyon halini yaşar. Yanı sıra şunu bilmekteyiz ki Nakşibendiler de Hindu yöntemlerini kullanıp veya değiştirip “Zikir” ile çoşarlar.[27]
SİTE DİZİNİNDEKİ 318. KONU GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK 13 TANRI
Not: Bu Tanrılar yazar tarafından seçilmiştir. Sıralama çıkış/oluşum tarihlerine göredir.
Çeşitli bölgelerdeki toplumların birçok Tanrısı vardır. Bazı bölgelerde büyük sayılan birtakım Tanrılar vardır.
• Sümerlerin baş Tanrısı Anu (MÖ 5. binyıl)
• Hinduizmin baş Tanrısı Brahma (MÖ 4. binyıl)
• Babillerin en büyük Tanrısı Marduk (MÖ 4. binyıl)
• Sümerlerin en büyük Tanrıçası İnanna (MÖ 4. binyıl. Kökeni Sümerlerin Ay Tanrıçası Nanna, Nanna’nın kökeni ise Nammu Tanrıçası’dır.)
• Kenanların baş Tanrısı El (MÖ 2. binyıl)
• Yunanların büyük Tanrısı Zeus (MÖ 2. binyıl. Kökeni Hint Işık Tanrısı Dyaus, MÖ 4. binyıl)
• Mısır’ın Tek Tanrısı Aton (2. binyıl. Kökeni Mısır Güneş Tanrısı Ra, MÖ 3. binyıl)
• Hititlerin en büyük Tanrısı Kibele (MÖ 2. binyıl. Kökeni aynı bölgedeki Kubaba Tanrısı, MÖ 3. binyıl)
• Museviliğin / Hz.Musa’nın Tek Tanrısı Yahve (MÖ 2. binyıl)
• Eski Türklerdeki Tek Tanrı Tengri (MÖ 1. binyıl. Kökeni Sümer’in Dengir/Dingir Tanrısı, MÖ 3. binyıl)
• Mayaların büyük Tanrısı Hunab-Ku (MÖ 1. binyıl)
• Hıristiyanların / Hz. İsa’nın Tek Tanrısı Elohi (Milat. Kökeni Kenanlıların El Tanrısı)
• Müslümanların / Hz. Muhammed’in Tek Tanrısı Allah (MS 6. yy. Kökeni Kabe’deki Tanrıların Tanrısı olan El-İlah, MÖ 1. binyıl)[29]
___________________ [27] Daha fazlası ve detaylar için bu sitede yazdığım bölüme bk. [28] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 371). [29] Daha fazlası ve detaylar için bu sitede “Dünya Dinleri ve Benzerlikleri: İlk İnançlardan Günümüze Kadar” adlı ana kategoride yazdığım bölümlere bakabilirsiniz: bk.
SİTE DİZİNİNDEKİ 319. KONU DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE DİNİ İNANÇ ORANLARI VE ANALİZİ
Bakınız[33] Türkiye’de Dini İnanç Rakamları
• Türkiye’nin yaklaşık ~%85’i Müslümandır: %65 Sunni inanıştaki Hanefi (özgür irade vardır diyen), %20’si Alevi mezhebindendir.
• ~%10’u dinlere inanmıyor.
• ~%5’i ise Hristiyan, Yahudi veya diğer dini inançlar.
Türkiye’de nüfusun ~%10’u dini yükümlülüklerini tamamen yerine getirirken, ~%50’si yerine getirmeye çalışıyor, ~%30’u ise bu yükümlülükleri yerine getirmiyor. Anketlerin ortalaması alındığında %25 dine yakın, %50 ne yakın ne de uzak, %25 ise uzak olarak çıkıyor.[34]
SİTE DİZİNİNDEKİ 320. KONU 282 MADDELİK HAMMURABİ KANUNLARININ DİNLERE AKTARILMASI
Hammurabi Kanunları, MÖ 1750 yıllarında Mezopotamya’daki Babil Kralı Hammurabi’nin 282 maddelik kanunlarıdır.[35] Hammurabi, kanunların giriş kısmında Marduk’un emriyle bunları yazdı(rdı)ğını söyler[36] (Görüşüme göre bu aynı vahiy gibi!..). Musa’nın 10 Emri, İncil’de İsa’nın Vaazı, Kur’an Ayetleri ve Şeriat Kanunları görüşüme göre bu Hammurabi Kanunları’na benzemektedir: Onların indirgenmiş hali gibidir. Hammurabi Kanunları’nda 13. madde boş bırakılmıştır, yazılmamıştır: Sebebi de 13 sayısı uğursuz olarak kabul ediliyordu.[37]
[one-half-first]
Hammurabi (Louvre Müzesi)
[/one-half-first][one-half]
Hammurabi Steli (Ayaktaki Ham., Oturan Şamaş/Utu, MÖ 1.750, Louvre Müzesi)
[/one-half][clearfix]
Hammurabi Kanunlarının çivi yazısıyla yazılı olduğu stel. (Louvre Müzesi. MÖ 1.750) Ayaktaki Kral Hammurabi, oturan ise Utu/Şamas Tanrısıdır. Stel, Hammurabi’nin Tanrıdan kanunları almasını göstermektedir. Bu, Kutsal kitapların Tanrıdan gelmesi gibidir. (Bir üstteki görsel yakınlaştırılmışıdır.)
SİTE DİZİNİNDEKİ 321. KONU Hammurabi Kanunları ile Tevrat, İncil ve Kur’an Metinlerinin Karşılaştırılması ve Benzerliği
Madde ile başlayanlar Hammurabi Kanunları’dır.
Madde 8. Biri sığır ya da koyun ya da eşek ya da domuz ya da keçi çaldığında, eğer o çaldığı şey Tanrı’ya ya da mahkemeye aitse hırsız otuz katını öder, eğer kralın özgür bir vatandaşına aitse on katını öder, eğer hırsızın ödeyecek bir şeyi yoksa ölümle cezalandırılır. Madde 10. Eğer satın alan kişi satıcıyı ve de huzurunda eşyayı satın aldığı tanıkları getirmezse ama malın sahibi eşyayı tanıyacak tanıklar getirirse o zaman satın alan hırsızdır ve ölümle cezalandırılır ve malik de kayıp eşyasını geri alır. 11. Eğer malik kayıp eşyayı tanıyacak tanıklar getirmezse o kötü niyetlidir, iftira atmıştır ve ölümle cezalandırılır. Madde 14. Bir kimse bir diğerinin reşit olmayan çocuğunu çalarsa ölümle cezalandırılır. Madde 22. Bir kimse soygun yaparken yakalanırsa ölümle cezalandırılır. Madde 129. Bir adamın karısı başka bir adam ile basılırsa (suçüstü halinde) her ikisi de bağlanır ve suya atılır… Madde 130. Bir kişi, henüz erkek olarak bilinmeyen, hala babasının evinde yaşayan ve onunla uyuyan başka bir adamın karısına (nişanlı ya da çocuk annesi) tecavüz ederse bu adam öldürülür; ancak kadın masumdur. Madde 153. Bir kadın başka bir adamın hesabına her ikisinin eşlerini öldürürse suça katılan çiftlerin her ikisi de kazığa oturtulur.
Görüşüme göre bu ve benzeri maddeler Tevrat’taki “On Buyruk/Emir”in kökenlerindendir: Onların indirgenmiş hali gibidir. Tevrat: Mısır’dan Çıkış (Kısaltma: 19:20,21; 20:1 Rab Tanrı, Musa’ya Sina Dağı’nda şöyle konuştu:)
20:12 “Annene babana saygı göster. …
20:13 Adam öldürmeyeceksin.
20:14 Zina etmeyeceksin.
20:15 Çalmayacaksın.
20:16 Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin.
20:17 Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.”
Levililer 24: 13 Rab Musa’ya şöyle dedi: 24:17 “Adam öldüren kesinlikle öldürülecektir.
24:18 Başkasının hayvanını öldüren, yerine bir hayvan vererek aldığı canın karşılığını canla ödeyecektir.
Madde 263. (Bir kimse) Kendisine verilen koyunu ya da sığırı öldürürse; sahibine sığır için sığır, koyun için koyun vererek tazmin eder.[37]
Tevrat: Levililer 24:19 Kim komşusunu yaralarsa, kendisine de aynı şey yapılacaktır. 24:20 Kırığa karşılık kırık, göze göz, dişe diş olmak üzere, ona ne yaptıysa kendisine de aynı şey yapılacaktır.
Yasa’nın Tekrarı 19:21 Acımayacaksınız: Cana can, göze göz, dişe diş, ele el, ayağa ayak.
Mısır’dan Çıkış 21:12 Kim birini vurup öldürürse, kendisi de kesinlikle öldürülecektir.
21:14 Eğer bir adam komşusuna düzen kurar, kasıtlı olarak saldırıp onu öldürürse, sunağıma bile kaçmış olsa, onu çıkarıp öldüreceksiniz.
İncil: Matta 18:8 (2 İsa,) “Eğer elin ya da ayağın günah işlemene neden olursa, onu kesip at. 9 Eğer gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at.”[38]
Kur’an: Maide 45 Biz onda, onların üzerine yazdık: Can’a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır.
İsra 33 Haklı bir sebep olmaksızın Allah’ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür.
Madde 196. Eğer bir adam başka bir adamın gözünü çıkarırsa onun gözü de çıkarılır. Madde 197. Eğer bir kişi başkasının kemiğini kırarsa onun kemiği de kırılır. Madde 200. Bir adam kendisi ile eşit olan birinin dişini kırarsa onun da dişi kırılır. Madde 229. Bir inşaatçı, herhangi bir kişi için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse, inşaatı yapan öldürülür. 230. Eğer bina ev sahibinin oğlunu öldürürse, inşaatı yapanın da oğlu öldürülür.
Tevrat: Mısır’dan Çıkış 21:15 Kim annesini ya da babasını döverse, kesinlikle öldürülecektir.
21:17 Annesine ya da babasına lanet eden kesinlikle öldürülecektir.
Madde 192. Bir metresin ya da fahişenin oğlu babalığına ya da analığına “Benim annem ya da babam değilsiniz” derse dili kesilir. Madde 195. Eğer bir oğul babasına vurursa onun elleri balta ile kesilir.
Tevrat: Mısır’dan Çıkış 21:20 Bir adam erkek ya da kadın kölesini değnekle döverken öldürürse, kesinlikle cezalandırılacaktır.
21:21 Ama köle hemen ölmez, bir iki gün sonra ölürse, köle sahibi ceza görmeyecektir. Çünkü köle onun malı sayılır.
21:26 Bir adam erkek ya da kadın kölesini gözüne vurarak kör ederse, gözüne karşılık onu özgür bırakacaktır.
21:27 Eğer erkek ya da kadın kölesinin dişini kırarsa, dişine karşılık onu özgür bırakacaktır.”
Madde 199. Eğer (bir kişi) bir adamın kölesinin gözünü çıkarırsa ya da kemiğini kırarsa onun değerinin yarısını öder. Madde 202. Bir adam rütbece kendisinden daha üstün olan bir adamın vücuduna vurursa halkın önünde öküz kırbacı ile 60 kırbacı hak eder. Madde 205. Azat edilmiş bir adamın kölesi, azat edilmiş bir adama vurursa; kulağı kesilir. Madde 219. Bir doktor, operatör bıçağı ile azat edilmiş bir adamın kölesinde derin bir yarık açarsa ve onu öldürürse; o köleyi başka bir köle ile ikame etmelidir. 220. Eğer operatör, bıçağı ile bir tümörü açar ve gözünü çıkarırsa; kölenin değerinin yarısını öder. Madde 231. (İnşaatçı bir bina yapar ve yıkılıp) Bina sahibinin kölesini öldürürse, (inşaatçı) evin sahibine köle için bir köle ödeme yapar. Madde 282. Bir köle, efendisine; “Sen benim efendim değilsin” derse ve onlar, o köleyi suçlarsa efendisi onun kulağını keser.
Tevrat: Mısır’dan Çıkış 21:33 Bir adam bir çukur açar ya da kazdığı çukurun üzerini örtmezse ve çukura bir boğa ya da bir eşek düşerse, 21:34 çukuru kazan hayvanın bedelini ödeyecektir. Parayı hayvanın sahibine verecek, ölü hayvan kendisinin olacaktır.
Madde 245. Bir kimse, bir öküzleri kiralar da onları kötü muamele ya da darbe sonucu öldürürse; öküze karşı öküz vererek tazmin etmelidir. Madde 267. Bir çoban bir şeyleri ihmal ettiği için ahırda bir kaza meydana gelmişse bu kazadan çoban sorumludur ve sığır ya da koyunu sahibine tazmin eder.
Tevrat: Mısır’dan Çıkış 22:2 Bir hırsız bir eve girerken yakalanıp öldürülürse, öldüren kişi suçlu sayılmaz.
Madde 21. Bir kimse bir eve girecek delik açarsa o deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve gömülür. Madde 25. Bir evde yangın çıkar ve oraya yangını söndürmeye gelen bir kimse evin sahibinin malında göz gezdirip evin sahibinin malını alırsa kendisi de aynı ateşe atılır.
Tevrat: Mısır’dan Çıkış 22:9 Emanete ihanet edilen konularda, öküz, eşek, koyun, giysi, herhangi bir kayıp eşya için ‘Bu benimdir’ diyen her iki taraf sorunu yargıcın* huzuruna getirmelidir. Yargıcın suçlu bulduğu kişi komşusuna iki kat ödeyecektir. (“Yargıç” ya da “Tanrı”. Bu açıklamayı faydalandığım Tevrat kaynağından aldım.)
Madde 112. Eğer bir kişi seyahate çıkar ve başka birisine gümüş, altın, değerli taşlar veya başka her hangi bir taşınır mal emanet ederse ve ondan tekrar geri almayı isterse ve emanet edilen kişi bütün malları belirlenen yere getirmez ve tam aksine onları kendisi kullanırsa o zaman malları geri getirmeyen bu kişi mahkum edilir ve kendisine emanet edilen her şeyin beş katını öder.
Tevrat: Çölde Sayım 35:17 Birinin elinde adam öldürebilecek bir taş varsa, bu taşla başka birine vurursa, o kişi de ölürse, adam katildir ve kesinlikle öldürülecektir. 35:18 Ya da elinde adam öldürebilecek tahtadan bir alet varsa, bununla birine vurursa, o kişi de ölürse, adam katildir ve kesinlikle öldürülecektir.
35:19 Ölenin öcünü alacak kişi, katili öldürecektir; onunla karşılaşınca onu öldürecektir.
35:20 Eğer biri başka birine beslediği kinden ötürü onu iter ya da bile bile ona bir nesne fırlatırsa, o kişi de ölürse, 35:21 ya da beslediği kinden ötürü onu yumruklar, o kişi de ölürse, vuran kişi kesinlikle öldürülecektir; katildir. Ölenin öcünü alacak kişi katille karşılaşınca onu öldürecektir.”
Kur’an: Maide 38 Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah’tan, ‘tekrarı önleyen bir ceza’ olmak üzere ellerini kesin.
Madde 253. Bir kişi, başka biriyle tarlasını işlemesi için anlaşır ve ona ekmesi için tohum verirse, boyunduruğa koşulmuş bir çift öküz verirse ve o kişi, mısırı ya da diğer ürünü çalar ve kendisine ayırırsa elleri baltayla kesilir.[37]
___________________ [35] Ural Akbulut, “Hammurabi Kimdir? Yasaları Nelerdir?”, 9 Şubat 2015, <http://www.uralakbulut.com.tr/wp-content/uploads/2015/02/HAMMURABİ…pdf> Erişim: Haziran 2017, s. 1, 2. [36] Mebrure Tosun, “Hammurabi’nin Toprak Kanunları”, Ankara Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 3-4, 1963, <http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1045/12626.pdf> Erişim: Haziran 2017, s. 129, 130. ss. 127-141. [37] Tahsin Saygılı, “Babil Hukuku ve Hammurabi Kanunları”, Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri (SADAB) Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, 2016, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/416678> Erişim: Şubat 2017, s. 4-21. ss. 1-22. (Hammurabi Kanunları buradan alınmıştır.) [Okunaksız yerleri “(?)” işareti ile belirttim. Kanunlardaki parantez içindekiler bu aldığım kaynaktandır.] [38]“İncil (Müjde): İncil’in Çağdaş Türkçe Çevirisi”, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Zirve Yayıncılık ve Dağıtım, Yeni Yaşam Yayınları, Acar Basım, Yeni Çeviri: 1987-1994-2001, İstanbul, 6. Basım: Temmuz 2008. (İncil maddeleri buradan alınmıştır.) (Bu İncil kitabında yazanların aynısına dipnot 9’daki -aynı- bağlantılardan ulaşabilirsiniz.)
SİTE DİZİNİNDEKİ 322. KONU 282 MADDELİK HAMMURABİ KANUNLARI’NIN TAMAMI VE ÖNEMLİ MADDELERİN İŞARETLENMESİ
282 maddelik Hammurabi Kanunları’nı okumak isteyenler aşağıdan okuyabilir. Görüşüme göre maddeleri okumak hem “komik ve eğlenceli” hem “acımasız” hem de bu kanunlarla sonraki dini inançların benzerliği görülebiliyor. Önemli maddeleri “koyu/kalın” olarak işaretledim: İsteyenler sadece onları okuyabilir.
1- Bir kimse, bir diğerini esir eder ve onu köle ilan eder fakat bunu kanıtlayamazsa o zaman esir eden kişi ölümle cezalandırılır.
2- Bir kimse, bir adam hakkında bir suçlamada bulunur ve suçlanan kişi ırmağa gidip ırmağın üzerinden atlar da batarsa, suçlayan kişi onun evine sahip olur. ama ırmak suçlanan kişinin suçlu olmadığını kanıtlar ve o kişi canı yanmadan kurtulursa o zaman onu suçlayan kişi ölümle cezalandırılır ve ırmağı atlayan kişi kendisini suçlayanın evine sahip olur.
3- Bir kimse büyüklerinin huzurunda bir suç iddia eder ve yaptığı suçlamayı kanıtlayamazsa, iddia ettiği büyük bir suç ise ölümle cezalandırılır.
4- O kimse, büyüklerini tahıl ya da para cezasına hükmetmeyi başarırsa o fiilden dolayı ödenen cezayı alır.
5- Eğer bir yargıç bir davaya bakar ve bir karara varırsa verdiği hükmü yazılı olarak takdim eder; daha sonra verdiği kararda bir hata ortaya çıkarsa ve bu kendi hatasından kaynaklanırsa o zaman davada onun tarafından kararlaştırılan para cezasının on iki katını öder ve halka ilan edilerek yargıçlık makamından el çektirilir ve bir daha asla yargıçlık icra etmek için oraya oturamaz.
6- Bir kimse tapınağın ya da mahkemenin eşyasını çalarsa ölümle cezalandırılır ve ondan çalınmış malları alan kişi de ölümle cezalandırılır.
7- Bir kimse, tanık ya da yazılı bir anlaşma yokken başka bir adamın oğlundan ya da kölesinden gümüş ya da altın, erkek ya da kadın köle, öküz ya da koyun, eşek ya da başka bir şey satın alırsa ya da ücretini ödeyerek kiralarsa hırsız addolunur ve ölümle cezalandırılır.
8- Biri sığır ya da koyun ya da eşek ya da domuz ya da keçi çaldığında, eğer o çaldığı şey Tanrı’ya ya da mahkemeye aitse hırsız otuz katını öder, eğer kralın özgür bir vatandaşına aitse on katını öder, eğer hırsızın ödeyecek bir şeyi yoksa ölümle cezalandırılır.
9- Bir kimse bir eşyasını kaybedip ve onu bir başkasının zilyetliğinde bulduğunda, eşyanın zilyedi olan kişi “Bunu bana bir tacir sattı, onun parasını tanıklar huzurunda ödedim” derse ve eşyanın maliki: “Mülkiyetin bana ait olduğunu bilen tanıklar getireceğim” derse o zaman eşyayı satın alan kişi ona eşyayı satan taciri ve huzurunda eşyayı satın aldığı tanıkları getirir, malik de onun mülkiyetini tanıyabilen tanıklar getirir. Yargıç hem huzurunda ödeme yapılan tanıkların hem de kayıp eşyayı tanıyan tanığın yeminli ifadelerini muhakeme eder. Bu durumda satıcının hırsız olduğu kanıtlanmış olur ve ölümle cezalandırılır. Kayıp eşyanın maliki malını geri alır ve onu satın almış olan da satıcıya ödemiş olduğu parayı geri alır.
10- Eğer satın alan kişi satıcıyı ve de huzurunda eşyayı satın aldığı tanıkları getirmezse ama malın sahibi eşyayı tanıyacak tanıklar getirirse o zaman satın alan hırsızdır ve ölümle cezalandırılır ve malik de kayıp eşyasını geri alır.
11- Eğer malik kayıp eşyayı tanıyacak tanıklar getirmezse o kötü niyetlidir, iftira atmıştır ve ölümle cezalandırılır.
12- Eğer tanık bulunamıyorsa yargıç azami sekiz ay olmak üzere bir süre tanır. Sekiz aylık süre içinde tanık ortaya çıkmamışsa suçludur ve henüz karara bağlanmamış davadaki para cezasını üstlenir.
13- On üç, rakamı uğursuz sayıldığı için; on üç numaralı madde yoktur.
14- Bir kimse bir diğerinin reşit olmayan çocuğunu çalarsa ölümle cezalandırılır.
15- Bir kimse mahkemenin erkek ya da kadın kölesini ya da özgür bir adamın erkek ya da kadın kölesini şehir kapılarının dışında alırsa ölümle cezalandırılır.
16- Bir kimsenin evine mahkemenin ya da özgür bir adamın kaçak erkek ya da kadın kölesi gelir de o kişi köleyi vekilharça getirip durumu bildirmezse evin sahibi ölümle cezalandırılır.
17- Eğer bir kişi açık alanda kadın ya da erkek bir kaçak köle bulursa ve onu efendisine getirirse kölenin sahibi ona iki şikel gümüş ödeyecektir.
18- Eğer köle efendisinin adını söylemezse onu bulan kişi saraya getirecektir; daha fazla araştırma yapıldıktan sonra efendisine geri götürülecektir.
19- Eğer köleleri evinde tutar da onlar orada yakalanırlarsa evin sahibi ölümle cezalandırılır.
20- Eğer yakaladığı köle ondan kaçarsa o zaman kölenin sahibine yemin verir ve tüm suçlamalardan kurtulur.
21- Bir kimse bir eve girecek delik açarsa o deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve gömülür.
22- Bir kimse soygun yaparken yakalanırsa ölümle cezalandırılır.
23- Soyguncu yakalanamazsa, soyulan kişi zararının miktarını yemin ederek söylerse o zaman soygunun yapıldığı yerin ya da toprakların ya da mekanın sahibi olan kişi ya da topluluk çalınan mallarını tazmin eder.
24- (?) Eğer insan çalınmışsa topluluk ve … onun akrabaların bir mina gümüş öder. (“…” ile belirtilmiş yerler okunaksızdır.)
25- Bir evde yangın çıkar ve oraya yangını söndürmeye gelen bir kimse evin sahibinin malında göz gezdirip evin sahibinin malını alırsa kendisi de aynı ateşe atılır.
26- Savaşmak için kralın seferine katılması emrolunan bir subay ya da bir er sefere katılmaz da paralı asker tuttuğu takdirde bedelini kendi uhdesinde tutuyorsa o yetkili ya da er ölümle cezalandırılır ve onu temsil eden kişi onun evine sahip olur.
27- Bir subay ya da er savaşta kralın talihsizliğine uğrarsa (esir düşerse) ve onun arazileri ve bahçesi başkasına verilir ve verilen kişi onlara sahip olursa, esir olan geri dönüp kendi yerine vardığı takdirde arazisi ve bahçesi ona iade edilir ve o bunlara tekrar sahip olur.
28- Bir subay ya da er kralın talihsizliğine uğrarsa (esir düşerse) ve oğlu onun varlıklarının sahipliğini üstlenebilecek durumda ise o zaman arazi ve bahçe ona verilir ve o babasının ücretine de hak kazanır.
29- Eğer esir düşenin oğlu henüz gençse ve sahipliği üstlenebilecek durumda değilse arazi ve bahçenin üçte biri onun annesine verilir ve annesi onu yetiştirir.
30- Eğer bir kabile reisi ya da bir adam evini, bahçesini ya da arazisini terk eder ve ücret karşılığı kiraya verirse ve başka biri onun evinin, bahçesinin ve arazisinin zilyedi olursa ve onları üç yıl süresince kullanırsa onların ilk sahibinin geri dönüp evini, bahçesini ve arazisini geri istemesi halinde ona geri verilmez ve onların zilyedi olan ve kullanan kişi onları kullanmaya devam eder.
31- Eğer onları bir yıllığına kiralar ve bir yıl sonra geri dönerse evi, bahçesi ve arazisi ona geri verilecek ve onlara tekrar sahip olacaktır.
32- Eğer bir kabile reisi ya da bir adam savaşta ele geçirilir ve bir tüccar onların özgürlüğünü satın alırsa ve onları saraya geri getirirse kendi evinde özgürlüğünü satın almaya yetecek araçlarının olması halinde kendisinin özgürlüğünü satın alır; evinde kendi özgürlüğünü satın almaya yetecek hiçbir şey yoksa kendi topluluğunun mabedi tarafından özgürlüğü satın alınır; onun özgürlüğünü satın almak için tapınakta bir şey yoksa mahkeme onun özgürlüğünü satın alır. Arazisi, bahçesi ve evi özgürlüğünü satın almak için verilemez.
33- (?) Bir … Ya da bir … Kendisini kralın seferinden vazgeçmiş sayarsa ve kendi yerine geçecek birini gönderir ama onu da geri çekerse … Ya da … Ölümle cezalandırılır.
34- (?) Bir … Ya da bir … Bir kaptanın malına zarar verirse, kaptana zarar verirse ya da kralın kaptana sunduğu hediyeyi götürürse o zaman … Ya da … Ölümle cezalandırılır.
35- Her hangi bir kişi kralın kabile reislerine hediye ettiği sığırı ya da koyunu satın alırsa parasını kaybeder.
36- Bir kabile reisinin, bir adamın ya da bir tebaanın kiraladığı arazisi, bahçesi ve evi satılamaz.
37- Her hangi bir kimse, bir kabile reisinin, bir adamın ya da bir tebaanın kiradaki arazisini, bahçesini ya da evini satın alırsa onun satış sözleşmesi tableti kırılır (geçersiz ilan edilir) ve parası yanar. Arazi, bahçe ve ev sahibine geri verilir.
38- Bir mülkün kirasının ödeyerek başka her türlü yükümlülükten muaf olma hakkına sahip olan bir kabile reisi, adam ya da tebaa tarlası, evi ve bahçesi üzerindeki bu imtiyazını karısına ya da kızına devredemez; borcuna karşılık veremez.
39- Ancak, satın aldığı bir tarlayı, bahçeyi ya da evi karısına ya da kızına devredebilir, onların mülkiyetine katabilir veya borcuna karşılık olarak verebilir.40- Tarlasını, bahçesini ve evini bir tüccara ya da başka bir kamu görevlisine satabilir, alıcı ise tarlayı, evi ve bahçeyi yararlanma hakkı karşılığında elinde tutabilir.
41- Bir subayın ya da erin ya da itibari kiracının arazisindeki, bahçesindeki ya da evindeki bir çitte çakılmış kazıklar bulunuyorsa; o subay, er ya da kiracı araziye, bahçeye ve eve döndüğünde kendisine verilmiş olan kazıklar onun malı olur.
42- Eğer bir kişi işlemek üzere bir tarlayı teslim alır ve o tarladan hiçbir mahsul elde edemezse bu onun tarlada çalışmadığını ispatlar ve komşusunun yetiştirdiği kadar tahılı tarla sahibine teslim etmelidir.
43- Eğer tarlayı işlemeyip nadasa bırakmışsa komşularının ki kadar tahılı tarla sahibine verecektir ve nadasa bıraktığı tarlayı sabanla sürüp tohum ektikten sonra sahibine iade edecektir.
44- Bir kimse çorak bir araziyi ekilebilir bir hale getirmek için teslim almış; ancak, tembellik yaparak o araziyi ekilebilir bir hale getirmemişse dördüncü yılda araziyi sabanla sürmeli, tırmıklamalı ve çift sürmeli ve ondan sonra sahibine geri vermeli ve ayrıca on gan (bir arazi ölçüm birimi)’lık bir arazi için on gur (bir ölçü birimi) tahılı arazi sahibine vermelidir.
45- Bir kimse tarlasını sabit bir kira karşılığı ziraat için kiralıyor ve kira bedelini de alıyorsa; ancak, havaların kötü gitmesi nedeniyle ürün yok oluyorsa zarar toprağı işleyene aittir.
46- Tarladan sabit bir kira almaz ve ürünün yarısı ya da üçte biri karşılığı kiralarsa tarladan elde edilen mahsul mal sahibi ile araziyi işleyen arasında orantılı olarak taksim edilir.
47- İlk yıl ürün almada başarılı olamadığı için başkalarınca işlenen bir tarlayı teslim alırsa ilk tarlanın sahibi itiraz edemez, tarla işlenir ve anlaşmaya göre mahsulü toplanır.
48- Bir kimse borçlanmışsa ve bir fırtına tahılları yere yatırmış ya da hasat başarılı olamamışsa veya susuzluktan tahıllar büyüyememişse o yıl alacaklısına tahıl vermesi gerekmez; borç tabletini suda yıkar ve o yıl için hiçbir kira ödemez.
49- Bir kimse, bir tüccardan para alır ve tüccara susam ya da mısır ekilebilen bir tarlayı verir ve tarlaya susam ya da mısır ekilmesini sipariş ederse ve yetiştirici tarlaya susam ve mısır ekerse hasat edilen susamlar tarla sahibine aittir ve tarla sahibi tüccardan aldığı para ve yetiştiricinin geçimini sağlamak için tüccara mısır ile ödemede bulunur.
50- Ekili bir mısır ya da susam tarlası verilirse tarladaki mısır ve susamlar tarla sahibine aittir ve kira olarak tüccara para ile ödeme yapar.
51- Ödeme için hiç parası yoksa o zaman kraliyet tarifesine göre tüccardan aldığına karşılık kira olarak para yerine susam ya da mısır ile ödeme yapar.
52- Ekinci araziye mısır ya da susam ekmezse, borçlunun mukavelesine halel gelmez.
53- Bir kimse, su bendini uygun koşullarda tutmaz ve bakımını yapmaz ve bu nedenle bent yıkılır ve tarlalar su altında kalırsa, o zaman barajı yıkılan kişi para karşılığı satılır ve elde edilen para harap olmasına yol açtığı mısırın karşılığı olarak verilir.
54- Eğer bu mısırların karşılığı olarak yeterli gelmiyorsa malları da mısırları sular altında kalan çiftçiler arasında paylaştırılır.
55- Bir kimse mısırlarını sulamak için ark açarsa; ancak, dikkatsizliği nedeniyle sular komşusunun tarlasını basarsa o zaman komşusunun mısır kaybını öder.
56- Bir kimse suyun önünü açar ve komşusunun arazisinde su taşkınına yol açarsa her on gan’lık arazi için on gur mısır ödemelidir.
57- Eğer bir çoban, arazi sahibinin izni ve koyunların sahibinin bilgisi olmaksızın otlamaları için koyunların tarlalara girmesine izin verirse, o zaman tarla sahibi mahsulünü hasat eder ve tarla sahibinin izni olmaksızın sürüsünü tarlada otlatan çoban her on gan’lık arazi için 20 gur’luk mısırı tarla sahibine öder.
58- Sürü otlamayı bıraktıktan ve şehrin kapısında ortak sürüye katıldıktan sonra her hangi bir çoban onların tarlaya girmesine müsaade eder ve onları orada otlatırsa bu çoban otlatmaya müsaade ettiği tarlanın zilyedi olur ve hasatta her on gan’lık arazi için 60 gur mısır öder.
59- Bahçe sahibinin izni olmaksızın her hangi bir adam bir ağacı kesip bahçeye devirirse yarım mina para öder.
60- Her hangi bir kimse, bir tarlayı bahçıvana bahçe haline getirmesi için bırakırsa ve o da bahçede çalışıp dört yıl süre ile bahçeye bakarsa beşinci yılda bahçıvan ile bahçenin sahibi bu bahçeyi ikiye bölerler ve bahçe sahibi kendi payını alır.
61- Bahçıvan bahçenin bir kısmını hiç kullanılmamış bir vaziyette bırakarak tarlayı bahçe haline getirmeyi tamamlamamışsa işlenmemiş kısım onun payı olarak tahsis edilir.
[/one-third][one-third]
62- Bahçe olarak ona verilen tarlayı ekip biçmiyorsa ve ekilebilir (mısır ya da susam) bir arazi ise, komşu tarladaki ürünlere göre, nadasa bıraktığı yıllar süresince tarladan elde edilecek mahsulü arazi sahibine verir ve tarlayı ekilebilir konuma getirdikten sonra sahibine iade eder.
63- Çorak arazileri ekilebilir hale getirdikten sonra sahibine geri verirse tarla sahibi ona bir yıl için on gan başına on gur öder.
64- Her hangi bir kişi bahçesini bir bahçıvana işlemesi için devrederse bahçıvan bahçenin mülkiyetine sahip oluncaya dek bahçe sahibine bahçede üretilen ürünlerin 2/3’ünü verir.
65- Eğer bahçıvan bahçeyi işlemezse ve bahçedeki mahsul perişan olursa, bahçıvan komşu bahçelerdeki ürünle orantılı olarak ödemede bulunur. (Burada paragrafın 3/4’üne karşılık gelen bir kısım kayıptır.)
66-99 (Burada paragrafın dörtte üçüne karşılık gelen bir kısım kayıptır.)
100- (?) …aldığı paraya göre faiz verir ve bunu yazılı olarak bildirir ve de uzlaştıkları gün tacire ödeme yapar.
101- Gittiği ülkelerle ticaret anlaşması yoksa kazandığı bütün parayı tüccara vermek amacıyla simsara bırakacaktır.
102- Bir tüccar yatırım için bir miktar parayı simsara emanet ederse ve simsar gittiği yerde bir miktar zarar ederse ana parayı tüccara vermek zorundadır.
103- Seyahatte iken düşmanlar sahip olduğu her şeyi ondan alırlarsa simsar Tanrı adına yemin eder ve yükümlülükten kurtulur.
104- Bir tüccar nakletmesi için simsara mısır, yün, yağ veya başka bir mal verirse aracı aldığı miktarı belirten bir makbuzu tüccara
vermelidir. Bundan sonra tüccara verdiği para için de ondan bir makbuz alır.
105- Simsar dikkatsiz ise ve tüccara verdiği para için bir makbuz almamışsa faturalanmamış parayı kendi parası olarak sayamaz.
106- Simsar tüccardan parayı teslim alırsa; ancak, tüccarla arasında bir anlaşmazlık varsa (makbuzu reddediyorsa) o zaman tüccar Tanrı ve parayı simsara verdiğine tanıklık eden şahitlerin huzurunda yemin eder ve simsar toplam meblağın üç katını ona öder.
107- Eğer tüccar simsarı aldatırsa, yani simsar kendisine verilen her şeyi geri getirdiği halde, tüccar kendisine geri verilen şeylere ilişkin makbuzu inkar ediyorsa o zaman simsar tüccarı yargıçlar ve Tanrı önünde suçlar ve simsarın kendisine verdiği şeyleri aldığını hala inkar ederse simsara toplam meblağın altı katını öder.
108- Eğer bir meyhaneci (kadın) içilen içkinin bedeli olarak brüt ağırlığına göre mısır kabul etmiyorsa ve para alıyorsa ve içki için aldığı para mısırın değerinden daha az ise tutuklanır ve suya atılır.
109, 110 ve 111. Maddeler okunaksızdır.
112- Eğer bir kişi seyahate çıkar ve başka birisine gümüş, altın, değerli taşlar veya başka her hangi bir taşınır mal emanet ederse ve ondan tekrar geri almayı isterse ve emanet edilen kişi bütün malları belirlenen yere getirmez ve tam aksine onları kendisi kullanırsa o zaman malları geri getirmeyen bu kişi mahkum edilir ve kendisine emanet edilen her şeyin beş katını öder.
113- Her hangi bir kişinin para veya mısır sevkıyatı varsa ve onları sahibinin bilgisi olmaksızın bir tahıl ambarından ya da bir kutudan almışsa; bu durumda sahibinin bilgisi olmaksızın tahıl ambarından mısırı ya da kutudan parayı alan kişi mahkum edilir ve aldığı mısırı geri öder. Ve ödediği komisyonu kaybeder.
114- Eğer para veya mısır karşılığında bir hak talep etmez ve güç kullanarak hakkını almaya kalkışırsa her bir olay için bir mina (yarım kilo)’nın 1/3’ü kadar gümüş verir.
115- Eğer bir kişinin diğerinden para veya mısır alacağı varsa ve onu buna karşılık hapsetmişse ve mahkum hapishanede doğal yollardan ölmüşse, olay kapanır.
116- Eğer bir esir hapisteyken darbelerden dolayı ya da kötü muameleden dolayı ölürse esirin efendisi taciri yargıcın önünde mahkum ettirir. Eğer esir özgür doğmuş bir kimse idiyse tacirin oğlu ölümle cezalandırılır; eğer köle idiyse tacir üçte bir mina altın ve efendinin esir için verdiği ücreti geri verir.
117- Eğer herhangi bir kişi borcunu ödeyemezse ve para için kendisini, karısını, oğlunu ya da kızını satarsa veya zorla çalıştırılmalarına izin verirse onları satın alan adamın ya da mal sahibinin evinde üç yıl süresince çalışırlar ve dördüncü yılda özgür bırakılırlar.
118- Zorla çalıştırılmaları için kadın ya da erkek bir köleyi vermeleri halinde tüccarın bunları kiraya vermesi ya da para ile satması durumunda buna itiraz edilebilir.
119- Eğer bir kişi borcunu ödemekte başarısız olursa ve kendisine bir çocuk doğuran kadın hizmetçiyi para karşılığı satarsa tüccarın ona ödediği para köle sahibine geri verilir ve kadın hizmetçi özgür bırakılır.
120- Her hangi bir kişi diğer bir kişinin evinde muhafaza için mısırlarını depolamışsa ve depolanan mısırlara her hangi bir zarar gelmişse ya da evin sahibi tahıl ambarını açmış ve bir miktar mısır almışsa veya özellikle mısırların kendi evinde depolandığını inkar ediyorsa; o zaman, mısırların sahibi Tanrı’nın huzurunda (yeminle) hak iddia eder ve ev sahibi aldığı bütün mısırları sahibine geri verir.
121- Her kim ki başkasının evinde mısırlarını depolar her yıl için her beş ka mısır başına bir gur oranında ardiye ücreti öder.
122- Eğer bir kişi başkasına saklaması için gümüş, altın ya da başka bir şey verirse verdiği her şeyi birkaç şahide göstermelidir, bir sözleşme hazırlanmalıdır ve ondan sonra saklanması için teslim edilmelidir.
123- Eğer şahit ve sözleşme olmaksızın saklanması amacıyla teslim ediliyorsa ve teslim alan kişi bunu inkar ediyorsa o zaman yasal olarak talep edebileceği bir hak yoktur.
124- Eğer her hangi bir kişi gümüş, altın ya da başka bir şeyi şahitler huzurunda saklanması için birisine teslim eder de teslim edilen kişi bunu inkar ederse bu kişi bir hakimin huzuruna çıkarılmalı ve inkar ettiği her şeyi sahibine tam olarak geri vermelidir.
125- Eğer bir kişi mallarını muhafazası için başka birine bırakırsa ve hırsız ya da soyguncular sayesinde onun ve diğer adamın malları ortadan kaybolursa ihmali nedeniyle kaybın oluşmasına yol açan evin sahibi ücret karşılığında kendisine teslim edilen bütün malları tazmin eder. Ancak, evin sahibi malların peşine düşerek onları hırsızlardan geri alabilir.
126- Mallarını kaybetmeyen bir kişi kaybettiğini belirtiyor ve yanlış iddialarda bulunuyorsa; onları kaybetmemiş olsa bile eğer Tanrı huzurunda mallarını kaybettiğini miktarı ile birlikte iddia ediyorsa kaybettiğini iddia ettiği bütün malları tazmin edilir.
127- Eğer her hangi bir kişi rahibelere (Tanrı’nın kız kardeşlerine) ya da her hangi bir kişinin karısına iftira atarsa ve bunu ispat edemezse bu adam hakim huzuruna çıkarılır ve alnı işaretlenir (derisi çizilerek ya da belki de saçı kesilerek).
128- Bir adam bir kadını karı olarak alır; ancak, aralarında her hangi bir ilişki söz konusu olmazsa bu kadın o adamın karısı olmaz.
129- Bir adamın karısı başka bir adam ile basılırsa (suçüstü halinde) her ikisi de bağlanır ve suya atılır; ancak, koca karısını, kral da kölelerini affedebilir.
130- Bir kişi, henüz erkek olarak bilinmeyen, hala babasının evinde yaşayan ve onunla uyuyan başka bir adamın karısına (nişanlı ya da çocuk annesi) tecavüz ederse ve bu adam öldürülür; ancak kadın masumdur.
131- Eğer bir adam başka birisinin karısını itham ederse; ancak, o kadın başka bir adamla basılmazsa kadın yemin etmek zorundadır ve ancak ondan sonra kendi evine dönebilir.
132- Bir adamın karısının başka bir adam ile ilgili olarak dedikodusu yapılırsa; ancak, kadın diğer adamla uyurken yakalanamazsa kadın kocası için nehre atılır.
133- Eğer bir kişi savaşta esir alınırsa ve evinde geçimi sağlayacak şeyler olduğu halde karısı evini ve bahçesini terk edip başka bir eve giderse; bahçesine bakmadığı ve başka bir eve gittiği için yasal olarak suçlu bulunur ve nehre atılır.
134- Eğer bir kişi savaşta esir alınırsa ve evinde geçimi sağlayacak şeyler olmazsa ve bu durumda karısı evini terk edip başka bir eve giderse masumdur.
135- Eğer bir kişi savaşta tutsak edilirse ve evinde geçimi sağlayacak şeyler olmazsa ve karısı başka bir eve giderek orada çocuklarına bakarsa ve kocası geri geldiğinde evine dönerse, o zaman kadın evine geri dönebilir; ancak, çocuklar babalarına ait olur.
136- Eğer bir kişi evinden ayrılırsa, kaçarsa bu kaçağın karısı kocasına geri dönmeyebilir.
137- Bir adam kendisine bir çocuk veren karısından ya da kendisine bir çocuk veren kadından ayrılmak isterse, o zaman karısına çeyizini geri verir ve çocuklarına baksın diye tarlanın, bahçenin ve malların bir kısmının kullanım hakkını verir. Çocuklarını büyüttüğü zaman çocuklara verilenlerden bir parça, oğlanınkine eşit olan bir parça da ona verilir. Ondan sonra kalbinin erkeği ile evlenebilir.
138- Eğer bir adam kendisine çocuk vermeyen karısından ayrılmak isterse ona babasının evinden getirdiği çeyizi ve başlık parasını verir ve ondan sonra onun gitmesine izin verir.
139- Başlık parası yoksa ayrılma parası olarak yarım kilo altını ona vermelidir.
140- Eğer adam azat edilmiş bir köle ise yarım kilonun 1/3’ü kadar altın verir.
141- Eğer bir adamın birlikte yaşadığı karısı onu terk etmek isterse, borç altına sokarsa, evini virane haline getirirse ve kocasını ihmal ederse yargı kararıyla suçlu bulunur. Kocası onun serbest kalmasını teklif ederse kendi yoluna gider ve ayrılma parası olarak kadına hiçbir şey ödemez. Kocası onun serbest kalmasını istemezse ve başka bir kadın alırsa kocasının evinde hizmetçi olarak kalır.
142- Bir kadın kocası ile kavga ederse ve ona “Benim için uygun biri değilsin” derse bu peşin hükmünün nedenlerini ileri sürmek zorundadır. Eğer kadın suçsuzsa ve onun payına düşen bir hatası yoksa; buna karşılık kocası onu terk etmiş ve ihmal etmişse, o zaman bu kadına hiçbir suç ithaf edilemez, çeyizini alır ve babasının evine geri döner.
143- Eğer kadın masum değilse ve buna rağmen kocasını terk etmiş, evine bakmamış ve kocasını ihmal etmişse bu kadın suya atılır.
144- Bir adam bir kadın alır da bu kadın ona bir kadın hizmetçi verirse ve çocuklarına bakarsa; ancak, buna rağmen adam başka bir kadın almak isterse ona izin verilmez; bu adam ikinci bir kadın alamaz.
145- Bir adam bir kadını alır da kadın hiçbir çocuğa bakmazsa ve bu durumda adam başka bir kadın almak isterse ve o kadını alıp evine getirirse bu ikinci kadın karısı ile eşit düzeyde olmasına izin verilmez.
146- Eğer bir adam bir kadın alır da bu kadın ona karılık yapsın diye bir kadın hizmetçi verir ve çocuklarına da bakarsa ve ondan sonra bu hizmetçi kadın onun karısı ile eşit olmak isterse ona çocuk doğurduğu için onun efendisi para karşılığı satamaz; ancak, onu kadın hizmetçiler arasında addederek ve bir köle olarak tutabilir.
147- Eğer ona bir çocuk vermemişse o takdirde onun hanımı onu para karşılığı satabilir.
148- Bir adam bir kadın alır da kadın hastalığa yakalanırsa ve adam ikinci bir kadın almak isterse hastalığa yakalanan karısını boşayamaz; bunun yerine onu inşa ettiği bir eve yerleştirir ve yaşadığı sürece ona yardım eder.
149- Bu kadın kocasının evinde kalmak istemezse babasının evinden getirdiği çeyizi tazmin edilir ve kadın gidebilir.
150- Eğer bir adam karısına bir tarla, bahçe ve ev ile bunlara ait bir vesika verirse ve kocasının ölümünden sonra oğulları buna itiraz etmezlerse, o zaman anne tercih ettiği oğullarından birine mirasının tümünü bırakabilir ve kardeşlerine hiçbir şey bırakmayabilir.
151- Bir adamın evinde yaşayan bir kadın kocasıyla hiçbir alacaklının onu tutuklayamayacağına dair bir anlaşma yapar ve buna ilişkin bir belge alırsa bu kadınla evlenmeden önce adamın borcu varsa alacaklı borca karşılık kadını alamaz. Adamın evine girmeden önce kadın bir borç sözleşmesi yapmışsa alacaklı da bu borç için kocayı alıkoyamaz.
152- Kadının eve girmesinden sonra her ikisi birlikte bir borcun altına girmişlerse her ikisi de tüccara borcu ödemek zorundadır.
153- Bir kadın başka bir adamın hesabına her ikisinin eşlerini öldürürse suça katılan çiftlerin her ikisi de kazığa oturtulur.
154- Bir adam kendi kızıyla ensest ilişki içine girerse bulunduğu yerden sürülür.
155- Bir kişi bir kızı kendi oğlu ile nişanlarsa ve oğlu da o kızla ilişkiye girerse ve bundan sonra baba kızı kirletirse ve birlikte basılırlarsa baba bağlanarak suya atılır.
156- Bir kişi bir kızı kendi oğlu ile nişanlarsa ve oğlu o kızla ilişkiye girmeden babası kızı kirletirse yarım mina (250 gr) altın verir ve kızın babasının evinden getirdiği her şeyi tazmin eder. Kız ise gönlünün erkeği ile evlenebilir.
157- Her hangi bir kişi babasından sonra annesi ile ensest ilişki suçunu işlerse her ikisi de yakılır.
158- Her hangi bir kişi babasından sonra çocuk doğuran şef anne ile basılırsa babasının evinden kovulur.
159- Kayınpederinin evine menkul mal getiren ve başlık parasını ödeyen her hangi bir kişi başka bir karı ararsa ve kayınpederine “Senin kızını istemiyorum” derse kızın babası onun getirdiği her şeyin sahibi olur.
160- Eğer bir kişi kayınpederinin evine taşınır mal getirir ve karısı için başlık parası öderse ve ondan sonra kızın babası “Sana kızımı vermeyeceğim” derse kendisi ile birlikte getirdiği her şeyi geri götürür.
161- Eğer bir kişi kayınpederinin evine taşınır mal getirir ve karısı için başlık parası öderse ve ondan sonra arkadaşı ona iftira eder ve kayınpederi genç kocaya “Sen benim kızımla evlenemezsin” derse kendisinin yanı sıra getirdiği her şeyi eksiksiz ona vermek zorundadır; ancak, karısı arkadaşı ile evlenemez.
162- Bir adam bir kadınla evlenir ve kadın adama oğullar doğurursa ve daha sonra bu kadın ölürse kadının babasının çeyiz üzerinde hiçbir hakkı yoktur; çeyizler oğlanlara aittir.
163- Bir adam bir kadınla evlenir ve kadın adama oğullar doğurursa ve daha sonra bu kadın ölürse kayınpederinin evine ödediği başlık parası ona geri verilmişse kadının kocası kadının çeyizi üzerinde hiçbir hak iddia edemez; çeyiz kadının babasının evine aittir.
164- Eğer kayın pederi ona başlık parasını geri ödemezse başlık parasını çeyizden alır ve arta kalanı kadının babasının evine verir.
165- Bir kişi seçtiği oğullarından birine bir tarla, bahçe ve ev ile bunlara ait bir vesika verirse ve daha sonra baba ölürse ve kardeşler malı-mülkü pay ederlerse; o zaman ilk önce babasının hediyesini ona vermelidirler ve o da kabul etmelidir. Daha sonra babadan kalan mallar pay edilebilir.
166- Bir kişi oğlu için kadınlar alır da küçük oğlu için hiçbir kadın almazsa ve ondan sonra ölürse kardeşler kalan malı paylaştıklarında küçük kardeşin payının yanı sıra henüz hiç karı almamış olan küçük kardeşe bir kadın sağlaması için bir başlık parasını ayırmalıdırlar.
167- Bir adam bir kadınla evlenir de kadın adama çocuklar verirse ve bu kadın öldükten sonra adam bir kadın daha alır ve o da adama çocuklar verirse ve bundan sonra baba ölürse oğlanlar malları annelerinin durumuna göre pay edemezler, sadece çeyizleri bu şekilde pay edebilirler; babadan kalan mallar herkese eşit bir şekilde pay edilmelidir.
168- Bir kişi oğlunu evden kovmak ister ve bunu hakimin önünde “Ben oğlumu kovmak istiyorum” diye ilan ederse hakim onun gerekçelerine bakar. Oğlanın babanın onu haklı bir şekilde evden uzaklaştıracağı kadar büyük bir suçu yoksa babası onu evden uzaklaştıramaz.
169- Babanın oğlunu baba-oğul ilişkisinden mahrum edeceği kadar büyük bir suçu varsa baba onu bir kerelik affeder; ancak, oğlan ikinci defa aynı suçu işlerse baba onu bütün baba-oğul ilişkisinden mahrum edebilir.
170- Bir adama karısı oğullar doğurursa ve kadın hizmetçisi de oğullar doğurursa ve baba hala yaşarken kadın hizmetçinin doğurduğu oğullarına “Benim oğullarım” derse ve onları da karısının oğulları arasında sayarsa ve ondan sonra baba ölürse karısının ve kadın hizmetçinin oğulları babadan kalan malları ortak bir şekilde bölüşürler. Karısının oğlu pay eder ve seçer.
171- Ancak baba hala yaşarken hizmetçisinin oğullarına “Benim oğullarım” demezse ve ondan sonra ölürse hizmetçinin oğulları karısının oğulları ile malları paylaşamazlar; ancak, hizmetçiye ve oğullarına özgürlükleri verilir. Karısının oğullarının hizmetçinin oğullarını köleleştirmeye hakları yoktur; karısı çeyizini (babasından), kocasının ona verdiği hediyeleri, vesika ile ona verdiklerini alır ve kocasının evinde yaşar. Yaşadığı sürece onu kullanabilir; ev para karşılığı satılamaz. Onun bıraktığı her şey çocuklarına aittir.
172- Eğer kocası ona hediye vermemişse, hediye karşılığında tazminat verilmelidir. Bir çocuğunun payına eşit olacak şekilde kocasının mallarından bir pay alır. Eğer çocukları ona baskı yaparlarsa ve zorla evden uzaklaştırmaya çalışırlarsa hakim meseleye bakar ve oğullar hatalı ise kadın kocasının evini terk etmez. Kadın evden ayrılmayı arzu ediyorsa kocasının ona verdiği hediyeyi oğullarına bırakmalıdır; ancak, babasının evinden getirdiği çeyizi alabilir. Bundan sonra kalbinin erkeği ile evlenebilir.
173- Bu kadın gittiği yerdeki ikinci kocasına oğullar doğurursa ve ondan sonra ölürse onun daha önceki ve sonraki oğulları çeyizi aralarında paylaşırlar.
174- Eğer ikinci kocasına hiçbir oğul vermezse ilk kocasının oğulları çeyize sahip olurlar.
175- Eğer bir devlet kölesi ya da azat edilmiş birinin kölesi özgür birinin kızıyla evlenirse ve çocukları olursa kölenin efendisinin özgür olanın çocuğunu köleleştirmeye hiçbir hakkı yoktur.
176- Ancak, eğer bir devlet kölesi ya da azat edilmiş birinin kölesi bir adamın kızıyla evlenir ve evlendikten sonra kız babasının evinden çeyiz getirirse ve her ikisi de ondan faydalanıp bir ev kurarlarsa ve bundan sonra köle ölürse; o zaman, özgür doğan kadın çeyizini ve kocası ve kendisinin kazandığı her şeyi alır. Bunları iki parçaya böler; bir parçasını kölenin efendisi alır, diğerini ise kadın çocuklarına bakmak için alır. Eğer özgür doğan kadın hediyeye sahip değilse kocasının ve kendisinin kazandığı her şeyi alır ve onları iki parçaya ayırır: kölenin efendisi bir parçasını kendisi de çocuklarına bakabilmek için diğerini alır.
177- Çocukları henüz büyümemiş olan bir dul başka bir eve girmek (evlenmek) isterse hakim kararı olmaksızın bunu yapamaz. Eğer başka bir eve girerse hakim ilk kocasının evinin durumunu inceler. Bundan sonra ilk kocasının evi ikinci kocasına tevdi edilir ve kadın yönetici olur. Ve orada bir de kayıt tutulmalıdır. O evin düzenini sağlar, çocuklarını büyütür ve evde bulunan kapları satamaz. Dul bir kadının çocuklarının aletlerini satın alan kimsenin parası yanar ve eşyalar sahiplerine iade edilir.
178- Bir merbut kadına ya da bir fahişeye babası bir çeyiz ve bunun için bir vesika verirse; ancak, bu vesikada onu dilediği şekilde miras bırakabileceği belirtilmemişse ve açıkça satma hakkına sahip olduğu belirtilmiyorsa ve bu durumda babası ölürse o zaman kardeşleri bahçesini ve tarlasını teslim alırlar ve hissesine göre ona mısır, yağ ve süt verirler ve onu memnun ederler. Eğer kardeşleri hissesine göre ona mısır, yağ ve süt vermezlerse o zaman bahçesi ve tarlası ona destek olur. Tarlanın ve bahçenin kullanım hakkına sahiptir ve yaşadığı müddetçe babasının ona verdiği her şey onundur; ancak, o bu malları ne satabilir ne de başkasına devredemez. Onun mirası kardeşlerine aittir.
179- Bir rahibe ya da bir fahişe babasından bir hediye ve dilediği şekilde onu satabileceği açıkça belirtilen bir vesika elde etmişse ve babası ölmüşse o zaman kime isterlerse mallarını ona verebilirler. Kardeşleri hiçbir hak iddia edemez.
180- Bir baba kızına -evlenilebilir olsun ya da bir fahişe olsun fark etmez- bir hediye verip de ölürse babasından kalan mirastan çocuklardan birinin payı kadar bir pay alır ve yaşadığı sürece onun kullanım hakkından yararlanır. Malları ise erkek kardeşlerine aittir.
181- Bir baba bir tapınak hizmetçisini ya da tapınak bakiresini Tanrı’ya adarsa ve ona hediye vermez ve ölürse babasından kalan mirastan bir çocuk payının 1/3’ü kadar alır ve yaşadığı sürece onun kullanım hakkından yararlanır. Malları ise kardeşlerine aittir.
182- Bir baba, kızını Babil’in Marduk’unun karısı olarak adarsa ve ona hediye ya da bir tapu senedi vermeyip ölürse kardeşlerinden babasının evindeki mirastan bir çocuğun payının 1/3’ünü alır; ancak, Marduk onun malını kime dilerse ona bırakabilir.
183- Bir baba kızına bir cariye, bir çeyiz, bir koca ve bir tapu senedi verirse ve ondan sonra ölürse babasından kalan maldan bir pay alamaz.
184- Bir baba kızına bir cariye ile birlikte bir çeyiz ve koca vermezse ve ölürse kardeşi babasının servetine göre ona bir çeyiz verir ve bir koca bulur.
185- Bir adam bir çocuğu evlatlık alır ve oğlu olarak ona ismini verirse ve onu besleyip büyütürse büyümüş bu çocuk bir daha geri istenemez.
186- Bir adam bir çocuğu evlatlık alırsa ve o çocuğu aldıktan sonra analığına ve babalığına zarar verirse evlatlık alınan bu oğlan babasının evine geri döner.
187- Saray hizmetlerinde çalışan bir metresin ya da bir fahişenin oğlu geri alınamaz.
188-Bir zanaatkar bir çocuğu besleyip büyütmek için yanına alırsa ve ona mesleğini öğretirse o çocuk geri alınamaz.
189- Ona mesleğini öğretmezse bu evlatlık oğlan babasının evine geri döner.
190- Bir adam oğul olarak evlatlık aldığı bir çocuğa bakmaz ve onu diğer çocuklarla birlikte besleyip büyütmezse bu evlatlık oğlan babasının evine geri dönebilir.
191- Bir oğlanı evlatlık olarak alan ve onu besleyip büyüten, bir ev kuran ve çocukları olan bir adam evlatlığını evden atmayı isterse bu evlatlık oğlan kendi yoluna gidemez. Babalığı kendi servetinden bir çocuğun payının 1/3’ünü ona verdikten sonra gidebilir. Tarla, bahçe ve evden ona bir şey verilmez.
192- Bir metresin ya da fahişenin oğlu babalığına ya da analığına “Benim annem ya da babam değilsiniz” derse dili kesilir.
193- Bir metresin ya da fahişenin oğlu babasının evini özler ve babalığını ve analığını terk edip babasının evine giderse gözleri çıkarılır.
194- Bir adam çocuğuna bir sütanne tutar da çocuk onun ellerinde ölürse ve sütanne anne ve babaya haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirirse onlar sütanne haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirmekle suçlayabilirler ve onun memeleri kesilir.
195- Eğer bir oğul babasına vurursa onun elleri balta ile kesilir.
196- Eğer bir adam başka bir adamın gözünü çıkarırsa onun gözü de çıkarılır. [Göze göz]
197- Eğer bir kişi başkasının kemiğini kırarsa onun kemiği de kırılır.
198- Eğer bir kişi azat edilmiş bir adamın gözünü çıkarırsa ya da kemiğini kırarsa bir mina (yarım kilo) altın öder.
199- Eğer bir adamın kölesinin gözünü çıkarırsa ya da kemiğini kırarsa onun değerinin yarısını öder.
200- Bir adam kendisi ile eşit olan birinin dişini kırarsa onun da dişi kırılır. [Dişe diş]
201- Bir kişi azat edilmiş bir adamın dişini kırarsa bir mina altının 1/3’ünü verir.
202- Bir adam rütbece kendisinden daha üstün olan bir adamın vücuduna vurursa halkın önünde öküz kırbacı ile 60 kırbacı hak eder.
203- Doğuştan özgür bir adam başka bir özgür doğan adama ya da eşit derecedeki birine vurursa bir mina altın öder.
204- Azat edilmiş bir adam, başka bir azat edilmiş adama vurursa; on şikel para öder.
205- Azat edilmiş bir adamın kölesi, azat edilmiş bir adama vurursa; kulağı kesilir.
206- Bir kavga sırasında bir adam, diğerine vurur ve onu yaralarsa ve daha sonra “Onu kasıtlı olarak yaralamadım” diye yemin ederse doktorların masrafını öder.
207- Bu adam, yarası nedeniyle ölürse; öldüren, benzer bir şekilde yine yemin eder ve ölen kişi, doğuştan özgür ise; yarım mina para verir.
208- Eğer azat edilmiş biri ise; bir minanın 1/3’ü kadar öder.
209- Bir adam, henüz doğmamış çocuğunu kaybedecek şekilde doğuştan özgür bir kadına saldırırsa; onun kaybı için on şikel öder.
210- Bu kadın ölürse öldüren kişinin kızı öldürülür.
211- Özgür sınıfa ait bir kadın, bir darbe nedeniyle çocuğunu kaybederse; buna neden olan para olarak beş şikel öder.
212- Bu kadın, ölürse; yarım mina öder.
213- Bir adam, başka bir adamın kadın hizmetçisine saldırır ve kadın, çocuğunu kaybederse; o, para olarak iki şikel öder.
214- Bu hizmetçi ölürse; bir minanın 1/3’ü kadar öder.
215- Bir doktor operatör, bıçağı ile derin bir yarık açarsa ve onu tedavi ederse ya da bir operatör bıçağı ile (gözün üstünde) bir tümörü açarsa ve gözü kurtarırsa on şikel alır.
216- Hasta, eğer azat edilmiş bir adamsa; beş şikel alır.
217- Başka birinin kölesi ise; sahibi doktora iki şikel verir.
218- Bir doktor, operatör bıçağı ile derin bir yarık açarsa ve hastayı öldürürse ya da bıçak ile bir tümörü açıp gözü keser ise doktorun elleri kesilir.
219- Bir doktor, operatör bıçağı ile azat edilmiş bir adamın kölesinde derin bir yarık açarsa ve onu öldürürse; o köleyi başka bir köle ile ikame etmelidir.
220- Eğer operatör, bıçağı ile bir tümörü açar ve gözünü çıkarırsa; kölenin değerinin yarısını öder.
221- Eğer bir doktor, kırık bir kemiği ya da insanların hastalıklı kısımlarını iyileştirirse; hastalar, ona nakit olarak beş şikel verirler.
222- Azat edilmiş bir adam ise; üç şikel verir.
223- Köle ise; sahibi doktora iki şikel verir.
224- Bir veteriner cerrah, bir eşek ya da bir öküz üzerinde ciddi bir ameliyat yapar ve tedavi ederse; ücret olarak sahibi, cerraha bir şikelin 1/6’sını öder.
225- Bir veteriner cerrah, bir eşek ya da bir öküz üzerinde ciddi bir ameliyat yapar ve onu öldürürse sahibine; değerinin 1/4’ünü öder.
226- Ustanın bilgisi olmaksızın bir berber satılmayan bir kölenin üzerindeki kölelik işaretini silerse; bu berberin elleri kesilir.
227- Her hangi bir kişi bir berberi aldatır ve köle işaretini satılık olmayan köle işaretiyle değiştirirse öldürülür ve evi yakılır. Berber “onu kasıtlı olarak işaretlemedim” diye yemin ederse suçlanmaz.
228- Bir inşaatçı bir bina inşa eder ve binayı tamamlarsa her bir sar’lık yüzey için 2 şikel ona ücret verir.
229- Bir inşaatçı, herhangi bir kişi için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse, inşaatı yapan öldürülür.
230- Eğer bina ev sahibinin oğlunu öldürürse, inşaatı yapanın da oğlu öldürülür.
231- Bina sahibinin kölesini öldürürse, evin sahibine köle için bir köle ödeme yapar.
232- Binanın bir kısmı harap olursa, harap olan kısmın tümünü tazmin eder ve inşa ettiği binayı düzgün bir şekilde inşa edinceye dek kendi imkanlarıyla evi yeniden inşa eder.
233- Bir kişi, başkası için bina yapıyorsa, bina henüz tamamlanmamış olsa bile, duvarı devrilmişse; inşaatı yapan kişi, kendi imkanlarıyla duvarı daha sağlam bir şekilde yapmalıdır.
234- Tekne inşa eden bir kişi, birisi için 60 gur uzunluğunda bir tekne yaparsa; nakit olarak iki şikel ücret alır.
235- Tekne inşa eden bir kişi, birisi için bir tekne yaparsa ve tekneyi sıkı yapmazsa ve aynı yıl içerisinde tekne denize açıldığında hasar görürse; tekne yapımcısı, tekneyi alır ve kendi imkanlarıyla sağlamlaştırır. Sağlam tekneyi, tekne sahibine verir.
236- Bir kişi, kendi teknesini bir gemiciye kiralarsa ve gemicinin dikkatsizliğinden tekne enkaz haline gelir ve batarsa; gemici, tekne sahibine tazminat olarak başka bir tekne verir.
237- Bir kişi bir gemici ve onun teknesini kiralarsa ve onu mısır, giyecek, yağ, hurma ve benzeri uygun şeylerle doldurursa; ancak gemicinin dikkatsizliğinden gemi batarsa ve taşıdıkları harap olursa o zaman gemici hem enkaz haline gelen gemiyi hem de içindekileri tazmin etmelidir.
238- Bir gemici, her hangi bir kimsenin gemisini kazaya uğratır da gemiyi muhafaza ederse; geminin değerinin yarısını öder.
239- Bir kişi, bir gemici kiralarsa; yıl başına altı gur mısır öder.
240- Bir tüccar, bir feribota çarpar ve onu enkaz haline getirirse; kaza geçiren teknenin sahibi, Tanrı önünde adalet arar; feribot ile çarpışan tüccar, gemisinin sahibi diğer botun sahibine bütün hasar için tazminat ödemelidir.
241- Herhangi bir kimse, angarya için bir öküzü zorla alırsa; nakit olarak bir minanın 1/3’ünü öder.
242- Herhangi bir kişi, bir yıllığına öküzleri kiralarsa; sabana koşulan öküzler için dört gur mısır öder.
243- Sığır sürüsünün kirası olarak sahibine üç gur mısır ödenir.
244- Bir kimse, bir öküz ya da bir eşek kiralarsa ve bir aslan, onu otlakta öldürürse; zarar, sahibine aittir.
245- Bir kimse, bir öküzleri kiralar da onları kötü muamele ya da darbe sonucu öldürürse; öküze karşı öküz vererek tazmin etmelidir.
246- Bir kimse, bir öküz kiralar da onun bacağını kırarsa ya da boyun bağlarını keserse; öküze karşı öküz vererek tazmin eder.
247- Bir kimse, bir öküz kiralar da onun gözünü çıkarırsa; sahibine değerinin yarısını öder.
248- Bir kimse, bir öküz kiralar da onun bir boynuzunu kırarsa ya da kuyruğunu keserse veya burnunu yaralarsa sahibine değerinin dörtte birini öder.
249- Bir kimse, bir öküz kiralar da; Tanrı, ölsün diye ona vurursa; onu kiralayan kişi, Tanrı adına yemin eder ve suçsuz olduğu kabul edilir.
250- Bir öküz, caddeden (pazardan) karşı karşıya geçerken birileri onu itip öldürürlerse; sahibi, mahkemede (kiralayana karşı) herhangi bir hak talebinde bulunamaz.
251- Bir öküz, boynuzla yaralanmış ise ve bu da onun boynuzlayan bir öküz olduğunu gösteriyorsa ve onun boynuzları bağlanmamışsa ve öküz doğuştan özgür olan birini boynuzlayıp öldürmüşse; sahibi, nakit olarak yarım mina altın verir.
252- Eğer bir kişinin kölesini öldürürse bir minanın 1/3’ünü verir.
253- Bir kişi, başka biriyle tarlasını işlemesi için anlaşır ve ona ekmesi için tohum verirse, boyunduruğa koşulmuş bir çift öküz verirse ve o kişi, mısırı ya da diğer ürünü çalar ve kendisine ayırırsa elleri baltayla kesilir.
254- Eğer kendisine tohumluk mısır ayırır ve boyunduruğa koşulmuş öküz de kullanmazsa; aldığı miktar kadar tohumluk mısır verir.
255- Eğer öküz boyunduruğunu başkasına kiraya verirse ya da tarlaya ekmeyerek tohumluk mısırı çalarsa; suçlu bulunur ve her bir yüz gan için altmış gur mısır öder.
256- Onun topluluğu, onun adına bunu ödemezse; sığırlarla birlikte (çalışması için) tarlaya gönderilir.
257- Bir kimse, tarla işçisi kiralarsa; bir yıl için sekiz gur mısır öder.
258- Bir kimse, bir öküz sürücüsü kiralarsa; yıl başına ona altı gur mısır öder.
259- Bir kimse, tarladan bir su çarkı çalarsa; sahibine nakit olarak beş şikel öder.
260- Bir kimse, (suyu nehirden ya da kanaldan almaya yarayan) bir su kaldıracı ya da bir sabanı çalarsa nakit olarak üç şikel ödemelidir.
261- Bir kimse, koyun ya da sığırlar için bir çoban kiralarsa; yıl başına sekiz gur mısır öder.
262- Madde okunaksızdır.
263- Kendisine verilen koyunu ya da sığırı öldürürse; sahibine sığır için sığır, koyun için koyun vererek tazmin eder.
264- Gözetlemesi için koyun ya da sığırın emanet edildiği, üzerinde anlaşılan ücretini alan ve tatmin edilen bir çoban, koyun ya da sığırların sayısını azaltırsa ya da daha az doğumla artış gerçekleşirse; kaybettiği kârı ya da artışı telafi etmelidir.
265- Kendisine bakması için koyun ya da sığır emanet edilen bir çoban, hatalı davrandıysa, doğal yoldan sürünün daha az artmasına yol açtıysa ya da onları para karşılığı sattıysa; mahkum edilir ve kaybın on katını sürü sahibine verir.
266- Bir hayvan, Tanrı tarafından öldürüldüyse; (kaza) ya da bir aslan, onu öldürdüyse; çoban, Tanrı huzurunda mâsumiyetini ilan eder ve sahibi de bunun kaza olduğunu kabul eder.
267- Bir çoban bir şeyleri ihmal ettiği için ahırda bir kaza meydana gelmişse bu kazadan çoban sorumludur ve sığır ya da koyunu sahibine tazmin eder.
268- Harman dövmek için bir kimse, bir eşek ya da öküz kiralarsa kira 20 ka mısırdır.
269- Harman dövmek için bir kimse, bir eşek kiralarsa kira 20 ka mısırdır.
270- Harman dövmek için bir kimse, genç bir hayvan kiralarsa kira 10 ka mısırdır.
271- Bir kimse, bir çift öküz, yük arabası ve sürücüsünü kiralarsa; bir gün için 180 ka mısır öder.
272- Bir kimse, yalnızca bir yük arabası kiralarsa bir günlüğüne 40 ka mısır öder.
273- Bir kimse, bir gündelikçi kiralarsa yıl başından beşinci aya kadar (günlerin uzun ve işin zor olduğu Nisan-Ağustos arası) nakit olarak her gün için altı gerah; altıncı aydan yılın sonuna kadar ise beş gerah öder.
274- (?) Bir kimse, usta bir zanaatkar kiralarsa ona …’nın ücreti olarak günde beş gerah, çömlekçilik ücreti olarak beş gerah, terzilik ücreti olarak beş gerah, …ipçilik ücreti olarak dört gerah, duvarcılık ücreti olarak …gerah öder.
275- Bir kimse, bir feribot kiralarsa günde üç gerah öder.
276- Bir kimse, bir yük gemisi kiralarsa günde iki buçuk gerah öder.
277- Bir kimse, 60 gur’luk bir tekne kiralarsa; onun kirası olarak günde bir şikelin 1/6’sı kadar para öder.
278- Bir kimse, bir kadın ya da erkek köle satın alır ve bir ay geçmeden benu hastalığına yakalanırlarsa; köleleri satıcıya geri götürür ve ödediği parayı geri alır.
279- Bir kimse, bir kadın ya da erkek köle satın alır ve üçüncü şahıslar üzerinde hak iddia ederlerse; satıcı, bundan sorumludur.
280- Yabancı bir ülkede bir kimse başka bir ülkeye ait olan bir kadın ya da erkek köle alırsa ve bu kadın ya da erkek kölenin sahibinin ülkesine döndüğünde onları tanırsa ve köleler ülkenin yerlileri ise para almadan onları sahibine geri verir.
281- Onlar, başka bir ülkeden ise alıcı onlar için tüccara ödediği parayı deklare eder ve kadın ve erkek köleyi elinde tutar.
282- Bir köle, efendisine; “Sen benim efendim değilsin” derse ve onlar, o köleyi suçlarsa efendisi onun kulağını keser.[39]
GEYLANİ Abdulkadir, “Geylani Külliyatı”, Çevirenler: Prof. Dilaver Gürer, Prof. Mehmet Eren, Doç. Osman Güman, İlyas Aslan, Derya Çakır, Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 1. Basım, Temmuz 2012.
HOPKINS Kathleen, “TS98En 1998 Explanatory notes on Gad or God Apart from Gad, the son of Yaʽqoḇ, there was another ‘Gad.’ The astrologers of Baḇel called Jupiter (Zeus)”, [Sunum], Slide Player, 2015, <http://slideplayer.com/slide/4417660/> Erişim: Mayıs 2015.
HUYNH Timmy, HACKETT Conrad, “What is each country’s second-largest religious group?”, Pew Research Center, 22 Haziran 2015, <http://pewrsr.ch/1JdKTvE> Erişim: Haziran 2017.
İncil (Müjde): İncil’in Çağdaş Türkçe Çevirisi, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Zirve Yayıncılık ve Dağıtım, Yeni Yaşam Yayınları, Acar Basım, Yeni Çeviri: 1987-1994-2001, İstanbul, 6. Basım: Temmuz 2008.
SAYGILI Tahsin, “Babil Hukuku ve Hammurabi Kanunları”, Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri (SADAB) Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, 2016, ss. 1-22, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/416678> Erişim: Şubat 2017.
TOSUN Mebrure, “Hammurabi’nin Toprak Kanunları”, Ankara Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 3-4, 1963, ss. 127-141, <http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1045/12626.pdf> Erişim: Haziran 2017.