Konu 59: Zihin ve Matematik

Pisagor (MÖ ∼570-∼495) “Her şey sayıdır.” derken evreni var edenin “matematik” olduğuna inanıyordu. “Mükemmel bir yuvarlaklığa sahip çember”, “mükemmel derecede düz sonsuz doğru” gibi mükemmel oluşumlar, evrenimizin “hiçbir yerinde bulunmaz”. “2’nin birbirine mükemmel derecede eşit iki birimden oluşması gerekir, ama” evrenimizde “mükemmel derecede birbirine eşit iki şey yoktur”. Platon (MÖ ∼425-∼347) böyle şeylerin “ebedî ve aşkın başka bir” âlemde olduğuna inanıyordu. Buna “sonsuz sayılar, -1’in karekökü” vb. de eklenebilir. “İnsan zihninden bağımsız… bir matematiksel gerçeklik olduğunu” (Alain Connes), “matemati[ğin]… zihinlerden bağımsız bir varoluşu olduğunu” [René Frédéric Thom (1923-2002)] söyleyen günümüz matematikçileri de vardır. Burada evrene dair matematiğin icat edilmediği, keşfedildiği savunulur.

Platon’a göre bu âlem, ezelî ve ebedî olan aşkın âlemden çıkmıştır. Bu da aşkın âlemin gölgelerinin -küçük izlerinin, bozulmalarının- olduğu bu âlemde, bu izlerden yola çıkarak aşkın âlemi hissedebilecek “bilinçli varlıkların doğmasına yol açmıştır”. En üstte “İyi Formu” vardır, matematiksel form da hatta ondan öte varoluş formu da dahil diğer tüm formlar bunun altındadır, İyi Formu güneşe benzetilir, ışığıyla formlar aydınlanır, böylece gölge oyunları da sergilenir.

Matematiksel fizikçi Roger Penrose şunları yazmıştı: “Zihnin, matematiksel bir fikir algıladığında Platon’un matematiksel kavramlar dünyasıyla temasa geçtiğini düşünüyorum. Bu Platonik teması kurarken her matematikçinin zihnindeki imgeler her durumda biraz farklı olabilir, ama iletişim mümkündür, çünkü her biri, ebediyen var olan aynı Platonik dünyayla doğrudan temas hâlindedir!”.

Penrose “beyin hücrelerimizde gerçekleşen, genellikle zihinsel hayatımızın nedeni olduğu düşünülen elektriksel faaliyetlerin, beyinde olup biten, bilincin gerçek kaynağı olan daha derindeki kuantum süreçlerinin ‘gölgeleri’nden ibaret olduğunu ileri sürüyordu.”.

Jim Holt’un Penrose ile konuşmasında Penrose şunları söylemiştir: “Üç dünyanın her biri, fiziksel dünya, bilinç dünyası ve Platonik dünya diğerlerinin küçük bir parçasından doğar. O parça da her zaman en mükemmel parçadır. İnsan beynini ele alın. Fiziksel kozmosun tamamına bakarsanız, beyinlerimizin onun küçük, minicik bir parçası olduğunu görürsünüz. Ama en mükemmel şekilde örgütlenmiş parçadır. Bir beynin karmaşıklığıyla karşılaştırıldığında bir galaksi atıl bir yığından ibarettir. Beyin fiziksel gerçekliğin en incelikli, en mükemmel parçasıdır, zihinsel dünyayı, bilinçli düşünce dünyasını ortaya çıkaran da sadece bu parçadır. Aynı şekilde bilinçli düşüncemizin ancak küçük bir parçası bizi Platonik dünyaya bağlar, ama bu en saf parçadır, matematiksel hakikati düşündüğümüzde oluşan parça. Son olarak fiziksel dünyanın tamamını betimlemek için Platonik dünyanın sadece birkaç küçük parçasına ihtiyaç vardır, ama onlar da en güçlü, en olağanüstü parçalardır!”. Holt tüm konuşmayı bize şöyle özetliyor: “Üç dünya vardır: Platonik dünya, fiziksel dünya ve zihinsel dünya. Bu dünyaların her biri bir şekilde diğerlerini doğurur. Platonik dünya, matematiğin büyüsü sayesinde fiziksel dünyayı ortaya çıkarır. Fiziksel dünya, beyin kimyasının büyüsü sayesinde zihinsel dünyayı ortaya çıkarır. Zihinsel dünya, bilinçli sezginin büyüsü sayesinde Platonik dünyayı doğurur, bu da fiziksel dünyayı, o da zihinsel dünyayı vs. şeklinde devam edip gid[er]… (matematik maddeyi yaratır, madde zihni yaratır, zihin matematiği yaratır), üç dünya karşılıklı birbirlerini destek[ler].. Alper Çadıroğlu (d. 1984) yani ben, şunu söylemeliyim ki Penrose, gelmiş geçmiş en iyi matematiksel fizikçilerden biri olmasaydı bunu kitabıma yazmazdım.

Kozmolog Max Tegmark, -Robert Nozick’in (1938-2002) Doğurganlık ilkesini geliştirerek- Penrose’un aksiyomunu çoklu evrenlere bağlar. Tegmark, tüm matematiksel olguların (soyutlukların) fiziksel (somut) anlamda paralel (çoklu) evrenleri var ettiğine, bunların birbirinin dışında olduğuna ve bunlardaki çeşitli yasaların matematiksel birer gölge olduğuna inanır. Tegmark’a göre “mümkün olan her şeyin fiilen var olması gerekir, bu yüzden de bir şey, hiçbir şeye baskın çıkar”.

Büyük fizikçi Richard Phillips Feynman (1918-1988) ve filozof Bertrand Russell matematiğin, üstte anlatıldığı kadar abartılacak bir şey olmadığını, insan dışı olmadığını benimser. Bilimde matematik önemlidir, ama vazgeçilmez değildir. Örneğin kuantum mekaniği ve göreliliğinin anlaşılmasında matematik vazgeçilmez değildir. Ayrıca evrende kimi yüksek zekalı varlıklar için gerekli bile olmayabilirler.[1]

 

Kaynak

[1] Jim Holt, age., s. 199-215.