Konu 39: Hiçbir Şeye Gerçek Anlamda Dokunamayız

Bir atom bir hipodrom kadar büyütülse proton ve nötronu yani çekirdeği bir sivrisinek kadar yer kaplar. Ama bu sivrisinek, hipodromun binlerce misli ağırlığındadır. Diğer kısmı elektronlar oluştururlar. Aynı yükler birbirini iter. Yatağa yatan bir insan ile yatak arasında boşluk kalır. Yani insan havada asılı kalır. Bunun sebebi yatak ile insandaki negatif yüklerin yani elektronların birbirini itmesidir. Santimetrenin yüz milyonda biri kadar arada bir boşluk oluşur, kalır. Bardağı tutarken de sandalyeye otururken de aynısı olur. Buradan çıkan anlam, gerçekte hiçbir şeye dokunamayız. Aradaki itim gücüne dokunma deriz. Elektronlar, çekirdeğin etrafındaki hipodromda gezegen yörüngesi gibi dönmezler. Aynı anda hipodromun her yerinde bulunurlar. Kuantum sıçramaları eşliğinde aniden kaybolarak başka bir yerde ortaya çıkarlar. (Uçak pervanesi döndüğünde her yeri doldururmuş gibi görünür ama elektronlar doldururmuş gibi değil, gerçekten doldurur.) Kuantum mekaniğine göre bir elektronun belli bir anda nerede olacağı bilinemez. Elektronlar biçimsiz bir bulutu andırır. Burada olay hipodromun dışına çıkarak bütün evreni kapsar. Yani bir elektron aynı anda hem evrenin her yerindedir hem de evrenin hiçbir yerindedir. Bir fenerden -yani (veya) aynı kaynaktan- çıkan ve zıt yönlere giden iki fotondan birinin spinini tersine çevirdiğimizde aralarındaki uzaklık her ne olursa olsun diğer fotonun spini de -tersi olarak- aynı olacaktır. Üstelik bu olay o geçilmez denilen ışık hızından bile yüksek olarak “anında” olacaktır.[1] Sonuç olarak atom altı parçacık düzeyinde evrenimizdeki her şey birbirine bağlıdır. Bir noktada olan bir hareket bütün evreni az veya çok etkiler. Evreni bir perde gibi düşünürsek perdedeki salınımlar; hareketleri, maddeleri ve görüntüleri oluşturacaktır.

 

Kaynak

[1] Bill Bryson, age., s. 125-130.