PARAPSİKOLOJİ
(12. Bölüm: 7 Konu)
İÇİNDEKİLER
1- Parapsikolojik Kavramların Tanımları
2- Klervoyans: Uzaktan Hissetme / Ayan Olma ve Uzaktan Görme / Durugörü
3- Telepati, Prekognisyon, Telekinezi ve Size Bakıldığını Hissetme
4- Telepati ve Duru Görü Deneyleri
5- Prekognisyon / Önsezi: Zamanda Algılama, Geleceği Görme
6- Psikokinezi: Canlı Organizmalarla Zihinsel Etkileşim
7- Alan Şuuru / Kitlesel Zihin ve Evrensel Büyük Şuur: “Kitlesel Düşünceler Bir İnsanın Hareketlerine Yön Verebilir”
Kaynakça
[one-third-first]
SİTE DİZİNİNDEKİ 117. KONU
PARAPSİKOLOJİK KAVRAMLARIN TANIMLARI
Psişik deneyimler; insanların kendi aralarında ve nesnelerle insanlar arasında, beş duyunun kapsamı dışında, uzay ve zamanın dışında ilişkiler / bağlantılar olduğunu ileri sürer. Buna Parapsikoloji veya Paranormal olaylar da denilir.
Psişik fenomenler şunlardır:
1. Telepati: Beş duyu organını kullanmadan, iki ya da daha fazla zihin arasında bilgi alışverişidir.
2. Klervoyans: Beş duyu organının erişiminin ötesindeki uzak bir yerden bilgi alma. Duru görü veya Uzak görü de denir.
3. Psikokinezi: Canlı ya da cansız maddeyle zihinsel etkileşim. Zihindeki bilginin maddeye akışıdır. Zihin-madde etkileşimi veya Telekinezi de denir.
4. Prekognisyon: Hiç yokken, gelecek olaylara yönelik algılanan bilgi. Geleceği bilme. Önsezi veya Hissetmek de denir.
5. Duyular Dışı Algılama: Telepati, klervoyans ya da prekognisyonla algılanan bilgilere gönderme yapar.
6. Psi: Psişik fenomenlerin hepsini kapsar.
İlgili Fenomenler şunlardır:
1. Beden Dışı Deneyim: Vücuttan ayrı olarak yaşanan bir duygu deneyimidir.
2. Ölüme Yakın Deneyim: Ölümün eşiğinden hayata dönenlerce söz edilen bir deneyimdir. Tam bir huzur hissetme, ışık görme vb.
3. Reenkarnasyon: Ölüp başka bir hayata yeniden doğma kavramı. Daha çok çocukken hatırlanır.
4. Tekinsiz Yer Vakaları: Hayaletimsilerin görünmesi, tuhaf seslerin duyulması ve nesnelerin hareket etmesi kavramı.
5. Poltergeist (Darbeci Varlık): Önceleri ruhlara atfedilen, acak günümüzde özellikle bir ergenle, yani yaşayan bir kişiyle özdeşleştirilen geniş ölçekli psikokinetik fenomenlerdir. Gürültücü Ruh da denilir.[117]
___________________
[1] Dean I. Radin, “Bilinmeyen Gücümüz: Paranormal Olayların Bilimsel Kanıtları”, Çeviren: Kemal BUDAK, Yayına Hazırlayanlar: Mine ŞENGEL, Muharrem GÜNAYDIN, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 2005, s. 16, 31, 33, 34.
[one-half-first]
[/one-half-first][one-half]
[/one-half][clearfix]
SİTE DİZİNİNDEKİ 118. KONU
KLERVOYANS: UZAKTAN HİSSETME / AYAN OLMA VE UZAKTAN GÖRME / DURUGÖRÜ
Ön Bilgi: Psişik deneyimler; insanların kendi aralarında ve nesnelerle insanlar arasında, beş duyunun kapsamı dışında, uzay ve zamanın dışında ilişkiler/bağlantılar olduğunu ileri sürer. Buna Parapsikoloji ve Paranormal olaylar da denilir.
Uzaktan hissetme halk arasında “ayan oldu veya içime doğdu” diye bilinir. B. Gittelson’un yazdığı kitapta, 19. yy’ın manzara ressamı Arthur Severn ve eşi Joan tarafından anlatılan olay şu şekildedir. Bayan Severn’e göre: Ağzıma gelen sert bir darbe hissiyle uyandım ve üst dudağımın alt kısmında bir yerin kesilmesinden ötürü kanadığını belirgin bir biçimde hissettim. Küçük mendilimi alıp kanayan yere bastırarak tuttum. Yatağımda bir süre oturdum ve birkaç saniye sonra mendili kaldırdığımda, mendilde hiç kan olmayışına çok şaşırdım ve ancak o zaman, orada bana vuracak bir şeyin olmasının imkansızlığını fark ettim ve bunun bir rüya olabileceğini düşündüm; ancak saatime baktığımda saat yediydi ve Arthur evde yoktu. Hava güzel olduğu için erkenden göle gitmiş olacağını haklı olarak düşündüm. Sonra uyuyakalmışım. Arthur kahvaltı sırasında saat 9.30’da epey gecikmiş olarak geldi. Arthur’un bilere masada benden ve her zamankinden daha uzak bir yere oturduğunu ve küçük mendilini benim yaptığım gibi sürekli, gizlice dudağına götürdüğünü fark ettim. “Arthur, niçin böyle yapıyorsun?” diye sordum ve “Bir yerini incittiğini biliyorum ama nedenini sonra söyleyeceğim,” dedim. Arthur, “Kayıkta giderken aniden fırtına çıktı ve dümeni döndürmeye başladı. Üst dudağım, alt kısmına gelen sert bir darbeyle epey kanamaya başladı ve durmayacak gibiydi,” dedi. “Bunlar saat kaç gibi başına geldi?” dedim; “Saat yedi sularıydı,” dedi. Daha sonra başıma geleni anlattım ve bizimle kahvaltı edenler ve Arthur çok şaşırdı.
Günümüz tarihli başka bir anlatıya göre; şirket yöneticisi Fred şunları anlatmıştır; Gece yarısı derin bir uykudayken Fred aniden uyanarak yatağından doğrulup oturdu. Göğsünü tutarak hızlıca nefes alıp vermeye başladı. Eşini ani hareketiyle uyanan eşi telaşla sordu: “Neyin var?” Bir süre sonra Fred yeniden, eskisi gibi nefes alıp vermeye başlayınca eşine, iyi olduğunu, bir anda çok kötü bir şey olduğu hissine kapıldığını söyledi. Saate baktıklarında 2.05 idi. 15 dakika sonra yeniden yatmaya hazırlanırken telefon çaldı. Arayan, Fred’in babasıydı. “Kötü bir haberim var,” dedi, “Annen az önce kalp krizi geçirdi. Uyuyorduk, annen yerinden aniden fırladı, göğsünü tuttu ve… öldü.” Fred çok şaşırmıştı. “Ne zaman oldu bu?” diye sordu. “15 dakika önce, saat ikiyi yeni geçmişti,” diye yanıtladı babası.
Bu hikayeler gibi uzaktan hissetme hikayeleri binlercedir ve hepsi kayıtlıdır. Yanı sıra uzaktan görme -duru görü- olayları da mevcuttur. Örneğin, Kanada Ulusal TV’de muhabir olan B. Nichols 1963’te İngiltere’deyken, Kraliçe Elizabeth’in kraliyete ait faytonda halkı selamlamasını tarif eden bir olayı aktarırken; Hiçbir uyarı olmadan birden, keskin bir baş ağrısıyla birlikte iç bulantısı şeklinde bir rahatsızlık hissettim. Kraliçenin ve süvarisinin görüntüsü, bir tiyatro oyunundaki sahnenin kararması gibi yok oldu ve yerine, homurtulu egzozlarıyla kendisine eşlik eden motorsikletlerle arabasını kullanan Başkan Kennedy’nin canlı bir resmi geldi. Sanki biri bana söylettiriyormuş gibi, ben de o sahneyi tarif etmeye başladım. Birkaç dakika sonra Kraliçe’nin halkı selamlaması bitince, Nichols bir şeyler içmek için oradan ayrılırken, tanımadığı birinin kendisine koşarak, “Başkan Kennedy 6 dakika önce suikasta uğradı,” dediğini duydu.
Uzağı görmek, geçmişte ve şu an ABD, Rusya vb. ülkeler tarafından kullanılmaktadır. Örneğin, açığa çıkmışlardan birisi şudur. 1974’te Californiada hükümetçe desteklenen SRI enstitüsünde, Pat Price, CIA’in emriyle Sovyet Rusya’da gizli atom bombası yapılan yeri deşifre etti. Tabii burada ne yapıldığı bilinmiyordu, gizlenmişti, duru görü sayesinde ancak öğrenilebildi. 10 Temmuz 1974’te, anlaşmalı görevlilerden biri SRI’ne yapmamız gereken yeni bir görevle geldi. CIA’da fizikçi olan bu görevli, “uzmanların yoğun ilgisini çeken bir Sovyet bölgesi” nin koordinatlarını getirmişti. Verebileceğimiz her bilgiyi istiyorlardı ve sadece koordinatların yardımıyla 10 binlerce km ötedeki bir yeri tarif etmemiz isteniyordu. Koordinatları belirtilen bir tomar kağıtla, Price ve ben SRI’nün Radyo Fizik binasının ikinci katına çıktık ve kendimize, deneylerimizde kullandığımız elektirik yalıtımlı küçük bir odaya kilitledik… Her zamanki gibi teybe bastım, zaman ve tarihi söyleyerek, kendimizi ve yaptığımız işi tarif ederek işimize başladık. Daha sonra ben koordinatları okudum. Price her zamanki gibi gözlüklerini parlattı, sandalyesine yaslandı ve gözlerini kapadı. Bir dakika boyunca sessiz kaldı, sonra tarifine başladı: “İki-üç katlı tuğlalı bir binanın çatısında sırt üstü uzanıyorum. Güneşli bir gün. Güneş iyi geliyor. Başımın üzerinden ayaklı büyük, köprülü bir vinç ileri geri gidiyor, doğrulup aşağı baktığımda; vincin, binanın her iki yanında tek hatlı bir ray üzerinde hareket ettiğini görüyorum. Hiç böyle bir şey görmedim. “Price daha sonra, binaların ve “makas köprüsü” dediği ayaklı köprülü vincin taslağını yaptı. Sonra vinci yeniden çizdi. Birkaç gün sonra uzaktan görme çalışmamızı tamamladık. Sonradan bu bölgenin parçacık ışınlı silahların da dendiği Semipalatinsk’teki çok gizli Sovyet atom bombası laboratuvarı olduğunu öğrendik. Price’ın çizimindeki doğruluk, bir fizikçi olarak kendim görmesem asla inanmayacağım türdendi.[2]
Bu deney, SRI tarafından yürütülen yüzlerce deneyden biridir. 110 yıllık yapılan araştırmalar ve deneyler, uzaktan hissetmenin ve görmenin doğru olduğunu onaylamaktadır. Ancak bu yetenek, bir toplumdaki müziğe ve spora yetenekli olanlar kadar azdır.[2]
___________________
[2] Radin, age., s. 44-48.
SİTE DİZİNİNDEKİ 119. KONU
TELEPATİ, PREKOGNİSYON, TELEKİNEZİ VE SİZE BAKILDIĞINI HİSSETME
Beynimizden dışarıya doğru “elektromanyetik sinyaller” yayılmaktadır. Peki, sadece bu sinyallerle iki insan arasında bilgi-düşünce aktarımı olabilir mi? Cevabın hayır olduğunu görmekteyiz. Bu sinyal dalgaları oldukça zayıftır. Yapılan deneylerde, manyetik alanlardan izole edilmiş odalarda bulunan insanlar birbirlerinin düşüncelerini okuyabilmişlerdir. Bu türden zihin alışverişine Telepati denmektedir.
Önsezi (Prekognisyon) geleceği önceden görme-hissetmedir. Sezgisel içe doğma veya rüyalar biçiminde ortaya çıkar. Vakalardan birisi Alex’in anlattığıdır. “Alex her ay sonu ava giderdi ve yanına silahını alırdı. Her zaman ona 5 mermi koyardı. (Tabanca 6 mermilikti ve her ava giderken Alex, boş tarafta horozu tutardı. Yani tetik çekildiğinde 5. mermi patlardı.) Yine bir gün mermi koyarken, son mermiyi yerleştirirken tuhaf-kötü bir hisse kapıldı ve onu koymadı. Alex, Nişanlısı ve onun anne ve babasıyla birlikte ava gittiler. Nişanlısının anne ve babası tartıştı. Baba, Alex’İn çekmecesinden silahı aldı ve eşine yöneltti, Alex araya girdi, baba tetiğe bastı ama Alex’in koymadığı boş mermi yeri “klik” diye bir ses çıkardı. Alex kendi ölümünün önüne geçmişti.”
Telekinezi (Psikokinezi), zihnin maddeye etkisidir. Stres durumlarında, insanlar, elektronik makinelerin bozulmasına sebep olmaktadırlar.
Bazen insanlar kendisine bakıldığı hissini yaşarlar. Belirli bir insana uzaktan baktığımızda, bakılan insanın sinir sistemi etkilenmektedir. Laboratuvar deneylerinde, bakılan kişiler bunu bilinçli olarak algılamışlardır. Öyle ki ayrı yerlerden ve duyusal algılardan ayrı bir biçimde, kapalı devre video sistemi aracılığıyla bakılan kişiler bunun bile farkına varmışlardır. Uzaktan, bir insana sevgi ya da kötü düşünler yönlendirmek, o insanın fizyolojisini etkilemektedir. Kalabalık bir grup, düşüncesini sadece belirli bir olguya yönlendirirse, fiziksel dünyamız bundan etkilenir. Buna “kitlesel zihin” etkisi veya “alan şuuru” etkisi denilir.
Beynimiz bir insan veya bir grup tarafından direkt olarak yönlendirilemez. FBI, CIA, Uzaylılar vs. benim beynime girdi beni kontrol ediyor, diyen insanlar abartmaktadırlar, böyle şeylerin olması söz konusu değildir. Uzaktan zihinsel etkileme ile sinir sistemi etkilenir fakat bu türden abartılı olaylara rastlanılmaz.
Zihin alışverişi olan Telepati vakalarında: “Telefonu daha açmadan arayanın sen olduğunu biliyordum.” gibi örneklere çok rastlanılır. Vakaların anlattıklarından bir örnek: “Pazartesi günü yıllardır görmediğim ve nerede yaşadığını bilmediğim arkadaşım aklıma geldi. Sonra ondan mektup bir aldım. Ona telefon ettim, meğer pazartesi günü ben onu düşünürken o da üniversite yıllığımıza bakıyormuş ve beni aramaya karar vermiş.” Diğer bir örnekte: “Aklıma birden izlediğim bir filmin sahneleri geldi. Eşimin o filmi -Hz. Süleyman’ın Hazineleri adlı filmi- düşündüğünü anladım ve ben de o filmi izledim dedim. Eşim çok şaşırdı “Nereden bildin?” dedi.”
[/one-third-first][one-third]
Dr. Walter Bruce tarafından bildirilen örnek şudur. “27 Aralık 1884 günüydü. Gece evde yatarken sanki bilerek uyandırıldım. Evin iki kapısının açık olduğunu fark ettim. Sonra tekrar uzandım, yatmıyordum, sanki ruhsal bir varlığı yanımda hissetim. O an kötü bir şeyin olduğunu düşünüyordum. Uyudum, rüyamda, iki adamın kavga ettiğini gördüm, yerde boğazı kesilmiş adam kayınbiraderimdi. Ceketinin yakası yüzünü kısmen örtüyordu. Eşim onun yanında bekliyordu. Sonra eşimden mektup aldım, eşimin kardeşinin bir bar kavgası sonucu bir kişi tarafından boğazı kesilerek öldürüldüğü haberini aldım. Paltosunun yakasından bıçak geçmiş. Bu olay rüyamı gördüğüm gece yaşanmış.” Dr. Bruce’un baldızı da aynı rüyayı görmüştür. “ İki kişi gördüm birinin boynu kesikti. Kardeşimin öldürüldüğü noktayı tam olarak gördüm.” Deney sonuçlarına göre, birisi rüya gören birisine imgeler gönderirse, o, rüyasının içine bu düşünceleri katabilir, sonucu çıkmıştır.[3]
___________________
[3] Radin, age., s. 49-55, 95-100, 105.
SİTE DİZİNİNDEKİ 120. KONU
TELEPATİ VE DURU GÖRÜ DENEYLERİ
Ganzfeld Telepati Deneyleri: Telepati yöntemlerinden birisi Ganzfeld deneyleridir. Gönderici bir resim veya videoyu, alıcıya, düşünerek gönderir. Alıcı daha önce görmediği bu şeyi tahmin etmeye çalışır. Örnekler, Charles Honorton ve meslektaşlarının yaptıkları deneylerdir.
Hedef: Salvador Dali’nin meşhur Çarmıhtaki İsa tablosu. Alıcının izlenimleri: …rehberler düşünüyorum, ruhsal rehberler gibi, bana yolu gösteriyorlar ve kralın bulunduğu bir salona getiriyorlar. Sanki… burası cennet gibi. Kral da Hz. İsa gibi biri. Kadın. Şimdi cennetin içinde takla atıyorum.. Derin düşüncelerdeyim… Aztekler, Güneş Tanrısı… Yüce rahip… Korku… Mezarlar. Kadın. Dua merasimi… Cenaze… Karanlık. Ölüm… Ruhlar… On Emir. Hz. Musa… Hedef: The Lathe of Heaven (Cennetin Tezgahı) adlı filmden, atları gösteren bir video klip. Alıcının izlenimleri: Sanki atlıkarıncada gibiyim. Atlıkarıncadaki atlar, bir sirk… Hedef: Asma bir köprünün sallanıp yıkılmasının video klibi. Alıcının izlenimleri: … bir şey, dikey bir nesne bükülüyor ya da sallanıyor, köprü rüzgarda yalpalıyor. Bu, dikey değil yatay… Bir köprü, orta kısmı açılıyor.
Bu deneyler bir-iki laboratuvara dayanmıyor, sekiz ayrı laboratuvarda da gerçekleşmiştir. Şans olasılığı on binde birdir ve deney sonuçları telepatinin -aracısız zihinler arası bilgi aktarımının- gerçekten de olduğunu göstermiştir. Rüyada algılama, kart deneyleri, ganzfeld deneyleri vb. tüm telepati deneylerinde güven aralığı %95 olarak hesaplanmıştır. Yani, bir durumu az veya çok bilme olasılığıdır bu oran. 2.000’i aşkın yapılan bilimsel telepati deneyleri bize bunu söyler.
Uzaktan Algılama – Duru Görü: SRI (Stanford Araştırma Enstitüsü) ve SAIC (Bilim Uygulamaları Uluslararası Ortaklığı) 1970 ve 1994 yılları arasında ABD’de faaliyet göstermiştir. ABD Hükümeti tarafından kurulmuştur. Stanford Üniversitesi ile işbirliği yapılmıştır. NASA, CIA ve ABD Savunma İstihbaratı tarafından, 20 milyon dolarlık fonla desteklenmiştir. SRI ve SAIC’in amacı: durugörü –uzaktan algıma- sayesinde hükümet adına istihbarat toplamaktı. Bunu da başarıyla yaptı. Bu kurumlarda üniversite öğretim üyeleri -daha çok fizikçiler-, hükümet görevlileri ve parapsikolojik güce sahip kişiler görev aldı. Bu kurumlar, 1994’te sona erdi. Fakat bu gibi kurumların varlığı gizli olarak devam ediyor olabilir.
Bu kurumların yaptıkları başarılardan örnek verelim. Uzak görücüye “ABD’de bir yerde bir teknik cihaz” bilgisinden başka bir şey söylenmedi ve onun bunu tarif etmesi istendi. Gerçek hedef, yüksek enerjili bir mikrodalga jeneratörüydü. Görücü, bunu bilmeden fonksiyonu, ortalama büyüklüğü, kasası ve hatta “otuz derece ışın uzaklaştırıcısı” dâhil olmak üzere, mikrodalga jeneratörüne çok benzer bir nesneyi tarif edip şeklini çizdi. Yine görücüye, sadece, ABD’de enlem ve boylam koordinatları verilen bir yeri, görücüden tarif etmesi istenildi. Bu yer Virginia’da bulunan gizlenmiş bir tesisti. Görücü, tesisin içini doğru bir şekilde tarif edip kilitli dosya kabinlerinin içindeki dosyalarda yazılı gizli kodları bile doğru bir biçimde anlamayı başardı. Bir gazete muhabiri, bunun doğruluğunu teyit etmek için bu yere gitti ancak boş bir yamaç gördü. Sonradan anlaşıldı ki, tesis, o noktanın altında gizlenmiş olarak bulunuyordu.
Parapsikolojik fenomenler her insanda az veya çok bulunur. Önemli olan bunu geliştirebilmektir. Bunu geliştirmiş insanlar; geleceği görebilme, zihinler arası düşünce alışverişleri, zihin madde etkileşimleri, kaşık bükme, önsezi, sezgisel kuvvetler gibi parapsikolojik fenomenleri daha kolay ve tutarlı bir şekilde başarıyla gerçekleştirebilmektedirler.[4]
___________________
[4] Radin, age., s. 111-134.
SİTE DİZİNİNDEKİ 121. KONU
PREKOGNİSYON / ÖNSEZİ: ZAMANDA ALGILAMA, GELECEĞİ GÖRME
Abraham Lincoln, 1860 ABD Başkanlık oylamasından önce, aynaya baktığında, kendisinden iki tane görmüştür. Lincoln bunu, hayatını yazan W. H. Lamon’a şöyle aktardı: ikinci görüntüm geleceğe dairdi, ben ileride ikinci kez başkanlığa seçileceğim ama görev sürem bitmeden öleceğim, demişti. Bu da doğru çıktı. Geleceği bilme-hissetme, zihnin gelecekle bağlı olması yani zihnin zamanda esnek ve yayılmış olmasıdır. Esnek zihin gelecekte de dolaşabilir, der, beyin uzmanı Prof. Sinan Canan. Bu esnek zihin, şu an yaptıklarınızı etkileyebilir. Hatta sinir sisteminizi de etkileyebilir.
Zamanda algılama istemli veya istemsiz hissedildiğinde şunlar meydana gelir:
1. Göz bebeği büyür.
2. Beyin dalgalarında değişiklik olur.
3. Ter bezi aktivitesi artar.
4. Kalp atışının artması veya azalması.
5. Eller ve ayaklarda solma olur.
Geleceğin, insanın sinir sistemi üzerine etkisi deneyinde: insanlara 5 saniye arayla sakinlik içeren doğa resimleri veya şiddet içeren resimler gösteriliyor. (Bilgisayar rastgele resim seçiyor.) Sakin resim gelmeden önce, deneklerin elektrodermal aktivitesi değişmezken; Şiddet resmi gelmeden önce deneklerin elektrodermal aktivitesi –kalp atış hızı- artmaktadır. Bu, bize, geleceği sezmenin/hissetmenin sinir sistemimizi etkilediğini gösterir. Gelecekteki duygusal durumun, önceden harekete geçmesidir. Denekler, gelecek resimleri şuursuzca fark ederler. Sonuçta önsezi, şuursuz bir süreçtir. (Yüzlerce denekle yapılan deneyler bunu kanıtlamıştır.)
4 kartlı bir oyunda, iki kart “kötü” ve para kaybettiriyor, diğer ikisi “iyi” ve para kazandırıyor. Beyin hasarlı ve beyni normal insanlarla oynanan bu oyun sonucunda, insanlar –denekler- aynı tepkileri vermiştir. Kötü kart gelmeden önce her denekte kalp atış hızı yükselmiştir. Bu da demek olur ki, önsezi beyinsel bir iş değildir, psişik bir olgudur. Beyin hasarlı insanların da aynı tepkiyi vermesi, psişik olgunun beyin dışı gerçekleştiğini göstermektedir.[5]
___________________
[5] Radin, age., s. 162-182.
SİTE DİZİNİNDEKİ 122. KONU
PSİKOKİNEZİ: CANLI ORGANİZMALARLA ZİHİNSEL ETKİLEŞİM
Time Dergisi‘nin 1996’da ABD’de yaptığı “Dualar hastalıkları iyileştirir mi?” anketinde, %82’lik bir kısmın buna inandığı ortaya çıkmıştır.
Plasebo etkisi: Etkin madde içermeyen yalancı ilaçların hastalıkları psikolojik olarak iyileştirmesi (veya rahatsız etmesi) etkisidir. Plasebo etkisinin, olumlu yanıtların %20 ile %40’ından sorumlu olduğu tahmin edilir. Yani burada zihin, fiziksel gerçekliği değiştirebiliyor. Buna benzer, zihnin canlıyı etkilemesi örnekleri şunlardır:
1. Hipnozla tedavi göğüs kanseri sancısı, migren, eklem ağrıları, tansiyon, sara gibi vakanın tedavisinde başarıyla uygulanmıştır.
2. İçki içenler sarhoş olacaklarını bildiklerinden, aslında sarhoş olmasalar bile sarhoş olabilirler, plasebo içseler bile.
3. Hastaya öleceğinin söylenmesi, onun ölümünü hızlandırmaktadır.
Zihin yoluyla uzaktan şifanın da olabileceği tahmin edilir. Yapılan deneyler bunu doğrular. Uzaktan bir insan diğer insana zihin yoluyla heyecan ve sakinlik düşünceleri yollar. Yüzlerce insanla ayrı ayrı yapılan deneylerde, vericinin “heyecan” göndermesi, alıcıda elektrodermal aktivitenin (deri iletkenliği, kalp atış hızı vb.) artmasıyla sonuçlanmıştır. Sonuç şans faktöründen yüksek çıkarak, zihin etkileşiminin başarılı olduğu sonucu çıkmıştır. (Toplam 400 tekil oturumun ortalama sonucu, %53 başarılıdır. Şans eseri %5 başarı sağlanabilirdi. %53 başarı oranı, şans eseri 1,4 milyonda 1 kez olabilir. Bu da deneyin başarısını kanıtlar. William Braud, Marilyn Schlitz 1991-2005)
İnsanlar “kem göz” denilen nazardan tarih boyunca korkmuşlardır. Önüne geçebilmek için, nazar boncuğu, muskalar, tılsımlar takmış takıştırmışlardır. Birçok insan “uzaktan kendilerine bakıldığı hissine” kapılmaktadırlar. Bilimsel olarak böyle bir şeyin varlığı kanıtlanmıştır. Laboratuarda, iki insanı ayırıp tek yönlü kapalı devre video sisteminde, biri diğerine rastgele aralıklarla bakarken diğerinin sinir sisteminde değişiklikler meydana gelmiştir. Bakılan kişinin, bakan kişinin kendisine ne zaman baktığını bilmediği yüzlerce deneydeki farklı insanlar, kendilerine bakıldığında bunu hissetmişlerdir ve sinir sistemlerinde de o an artış meydana gelmiştir. (Şans eseri oluşma olasılığı %5 iken %63’lük bir başarı ortalaması sağlanmıştır. %63’ün şans eseri oluşma olasılığı 3,8 milyonda 1’dir. Bu da deneylerin başarısını kanıtlar. Bu, 1913-1996 yılları arası 83 yıllık deneylerin sonucudur.)[6]
___________________
[6] Radin, age., s. 211-224.
SİTE DİZİNİNDEKİ 123. KONU
ALAN ŞUURU / KİTLESEL ZİHİN VE EVRENSEL BÜYÜK ŞUUR: “KİTLESEL DÜŞÜNCELER BİR İNSANIN HAREKETLERİNE YÖN VEREBİLİR”
Bir insan dikkatini uzaktaki canlı veya cansız bir nesneye yönelttiğinde o bundan etkilenir. Nesnelerin genel davranışları değişir, örneğin, atılan zarlar rastgele düşmez, elektronik devreler tuhaf bir biçimde hareket eder ve etkilenen insanın sinir sistemi değişir. Peki ya bir insan değil de on veya milyarlarca insan aynı şeye odaklanırsa ne olur? Dünyada geniş çaplı bir etki yaratır. Hatta hava şartları bile bundan etkilenebilir.
Nörologlar için şuur, beyindeki 100 milyar nöron/sinir hücresi arasındaki bağlantılardan ve karmaşık bilgi değişimlerinden ortaya çıkar. Dünyadaki bütün insanların zihin bağlantıları ve bilgi değişimleri, dünyanın küresel bir zihne sahip olduğu anlamına gelebilir. (Şuur: Bilinç. İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği. Temel bilgi, temel görüş. Algı ve bilgilerin zihinde duru ve aydınlık olarak izlenme süreci. Akıl: Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us. Düşünce: Dış dünyanın insan zihnine yansıması. Beyin: Duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organ. Türk Dil Kurumu.)
“Alan Şuuru” hakkında 1995 ve 1996 yıllarında çeşitli deneyler yapılmıştır. Princeton Üniversitesinden Doktor Roger Nelson’un öncülüğünü yaptığı, Amsterdam Üni.’nden Dick Bierman’ın deney tekrarlarını yaptığı ve başka ilgili kişilerin yer aldığı bir dizi deney yapılmıştır. (Deneylerde çalışan Dr. D. Radin bu deneyleri “Bilinmeyen Gücümüz” adlı kitabında yazmıştır. bk. kaynak kısmı) Deneyler, bir düzine insan veya TV’de canlı yayın izleyen milyarlarca insan üzerinde yapılmıştır. Sonuç, farklı sayıdaki insan grupları, fiziksel dünyayı değişik yollarla etkileyebilir, olmuştur ve tüm canlılar arasında şuursal bir bağlantının olabileceği görülmüştür.[7]
[one-half-first]
[/one-half-first][one-half]
[/one-half][clearfix]
[/one-third][one-third]
Alan kavramını inceleyecek olursak, evrenimizde yerçekimi, elektromanyetik gibi fizik alanları mevcuttur. Bu güçler görünmeyen gizemli yollarla nesneleri etkiler gibi görünmektedir. Fizikçiler, enerjileri ileten aracılar olmadan, uzaktan etkinin olanaksız olduğunu düşünüp, bu güçlerin, enerji paketleri –parçacık- alışverişi yaparak nesneler üzerinde etkide bulunduklarını varsaydılar. Fizikteki -ya da evrendeki- 4 temel kuvvet, kütleçekimi -yerçekimi-, elektromanyetik, güçlü nükleer ve zayıf nükleer kuvvettir. Bunlar fizik kanunlarına ters düşmeyen alanlardır. Ancak kuantum alanları fizik kanunlarına ters düşer. Onlar, fiziksel olarak mevcut değillerdir, parçacıklar için rastgele olasılıklar belirlerler ve uzayzamanın olağan sınırlarının dışındadır. Bu alanların uzayzamanda belirli bir konumu yoktur, değişken konumdadırlar, bir alandaki değişim ışık hızından öte -anında- diğer alanda da bir değişim yaratır.
Alan şuurunun kökenleri -mö 800’ler Upanişad yazıtları- Hinduizm’deki mutlak ben olan “Brahma” tanrısına kadar uzanır. Bilimsel olarak şuurun alan olduğu görüşü 1890’larda başlar. Alan şuuru düşüncesi, uzayzamanda her yana yayılan, yerel olmayan bir sürekliliği ileri sürmektedir. Stresli bireyler, diğer insanların düşünce ve hareketlerini etkileyen evrensel bir stres atmosferi oluşturabilir.
Şuur; bireyin ötesine uzanabilen, olayların olup-olmamasını etkileyebilen ve evrensel sisteme az veya çok etki yapabilen -düzen enjekte eden- bir olgu olabilir. Bireysel şuur dalgalıdır, dikkatin yoğunlaşmasıyla düzenlenebilir. Birden çok insan yani grup şuuru, bir nesneye odaklanırsa o güçlenir. Grup şuuru; psikolojik, fizyolojik ve çevresel unsurlarla değişebilir. Her nesne şuura yanıt verir. Kaya gibi cansız nesnelerden tutun da insanlar, atılan zarlar vb. her fiziksel sistem bireysel ya da grup şuuruna -yaptığı hareketlerle- cevap verir. Grup zihninin yoğunlaşıp odaklanması güçlü ise düzenleme gücü de yüksektir. Burada anlatılan “Zihin nasıl hareket ederse madde de öyle hareket eder” konusudur. Şuur -birçok değişkenle birlikte- maddeyi az veya çok etkiler.[7]
Deneylere gelecek olursak, bir grubun dikkatini bir fiziksel sisteme yoğunlaştırmasıyla o sistemde ve çevresinde meydana gelen değişikler neler olacaktır? Sorusunu arayacağız.
Mart 1995 ile Temmuz 1996 arasında beş farklı Alan Şuuru deneyi yapıldı. (Üstteki 4. paragrafta kimlerin bu deneyleri yaptığını yazdım.)
1. Bir düzine denekle yapılan kişisel gelişim atölye çalışması (Mart 1995).
2. Tahminen 1 milyar kişinin izlediği, 67. Oskar Ödülü Töreni canlı yayını (Mart 1995).
3. 40 kişinin katıldığı Las Vegas Kumarhanesindeki bir komedi gösterisi (Eylül 1995).
4. 500 milyon insanın izlediği O.J. Simpson davasının karar duyurusu (Ekim 1995).
5. Yaklaşık 3 milyar kişinin izlediği, Olimpiyat Oyunlarının Açılış Töreni (Temmuz 1996).
Rastgele Sayı Üreticisi (RSÜ); bir madeni parayı havaya atıp yazı veya tura gelmesini sağlarız, RSÜ ise rastgele 0 veya 1 veren elektronik bir devredir. RSÜ’nün zihin ile bağlantılı olduğu düşünülür. Kişi, RSÜ’den daha çok 0 veya 1 üretmesini düşünürse –talimat verirse- o da şans faktörünün -%50’nin- üstünde daha çok 0 veya 1 üretirse, kişinin zihni maddeyi etkilemiş olur. Yapılan deneyler bu şekilde zihnin maddeyi etkilediğini doğrulamıştır. RSÜ’nün amacı; fiziksel düzendeki dalgalanmaları ölçmektir yani şuurun canlı veya cansız maddeler üzerindeki etkisini ölçmektir. Peki, bu etki nedir? Bu etki herhangi bir türdeki maddenin hareketlerine az veya çok yansımaktadır. Yani maddedeki dalgalanmalar, maddelerin hareketleri ve tabiatları değişmektedir.
Yukarıdaki 8 deneyde RSÜ kullanılmıştır. Grup şuuru dikkatini bir yöne yöneltmediği zaman RSÜ değerleri ortalaması standart iken yönelttiğinde değişmektedir.
1. Deney: Bir düzine denekle yapılan kişisel gelişim atölye çalışması (Mart 1995). Aşağıdaki iki farklı deney ayrı ayrı 7 saat süreyle yapılmıştır. RSÜ, her saniyede 400 tane rastgele 0 veya 1 çıkartmaktadır. Kimsenin olmadığı sessiz bir odada çalıştırılan RSÜ’nün verdiği 0-1 sayı dizileri, %50 0 ve %50 1’e yakındır. Ancak 12 kişinin olduğu ve bunların düşüncelerinin bir şeye odaklanıldığı bir odada çalıştırılan RSÜ’nün verdiği sonuçlar 0 veya 1’in gelmesinin %55’e yakın olduğunu göstermiştir. İnsanın bulunduğu deneyde, ya 0 ya da 1 ard arda veya karışık olarak diziler halinde daha fazla gelmiştir. Sessiz -düşüncesiz- odada çalıştırılan RSÜ sonuçları -0 ve 1 gelmesi yaklaşık %50 ihtimale yakın olarak- standart olarak 1’de 1 veya 2’de 1 olasılıkla çıkmıştır ancak insanlı -düşünceli- odadaki RSÜ’den çıkan sonuç 1000’de 1 olasılığa kadar yükselebilmiştir. (Düzen arttıkça şans eseri oluşma olasılığı azalır.) Yani grup şuuru -zihni- RSÜ’ye düzen yöneltmiştir ya da şuur maddeyi etkilemiştir -bir düzene sokmuştur-.
2. Deney: Tahminen 1 milyar kişinin izlediği, 67. Oskar Ödülü Töreni canlı yayını (Mart 1995). Yayının her dakikası kayıt edildi. Her dakika için, seyircinin ilgisini mi çekiyor -yüksek ilgi- yoksa sıkıcı mı geliyor -düşük ilgi- belirlendi. Kitle şuurunun yerel olmamasının test edilmesi için aralarında 36 km bulunan 2 tane RSÜ kullanıldı ve çalıştırıldı. (Bu deney ABD’de oluyor.) Programda yüksek ilgi sırasında, 2 RSÜ’de aynı anda düzene girmeliydi ve girdi de. Sonuç; 4 saatlik süren programda, seyircilerin ilgisini çeken anlarda, örneğin “…ve en iyi filmde kazanan…” gibi anlarda, RSÜ ibresi, 100’de 1 ve 1000’de 1 aralıklarında olasılığa ulaşarak düzene girdi. Düşük ilgi anlarında ise, reklamlarda veya sıkıcı şeylerde 1’de 1 ile 10’da 1 arasında oldu. Program bittikten sonraki 4 saatlik dilimde kayıt edildi, sonuç; her iki RSÜ de 1’de 1 ve 2’de 1 oldu. Yani kitle şuuru arttıkça, fiziksel düzende dalgalanma da arttı, başarısına ulaşıldı.
3. Deney: 40 kişinin katıldığı Las Vegas Kumarhanesindeki bir komedi gösterisi (Eylül 1995). 80 dakikalık gösteride, orada kurulan RSÜ, seyircinin güldüğü anlarda fırladı -100’de 1’e (%1’e) kadar çıktı-. Gülmediği düşük ilgi anlarında ise 2’de 1 dolaylarında seyretti. Gösterinin başlangıç anında RSÜ 1000’de 1’e kadar yükseldi çünkü “acaba nasıl olacak, neler yapılacak” gibi düşünceler burada ibreyi yükseltti.
4. Deney: 500 milyon insanın izlediği O.J. Simpson davasının karar duyurusu (Ekim 1995). ABD tarihinin en meşhur cinayet davalarından biriydi, dünya çapında izlendi. Bu program sırasında, Avrupa’da ve Amerika’da toplam 5 RSÜ çalıştırıldı. Beklenen oldu ve hepsinde de aynı sonuç meydana geldi. Davanın kararının yayını 1 saat kadar sürdü. RSÜ’ler yayından önce, yayında ve yayından sonra olarak 2 saat çalıştırıldı. Sonuç; yayından önce 1’de 1, yayının başladığı an 500’de 1, kararın açıklanmasına kadar giderek düşüp 1’de 1 e düşme, kararın açıklandığı sırada 600’de 1’e ulaşma, karardan son yayının bitmesi ile 1’de 1’e düşme görüldü. Farklı kıtalardaki 5 RSÜ’nün aynı sonuçları vermesi, alan şuurunun yerel olmadığını yani zamansız ve mekânsız her yerde anında olabileceğini göstermiştir.
5. Deney: Yaklaşık 3 milyar kişinin izlediği, Olimpiyat Oyunlarının Açılış Töreni (Temmuz 1996). Deney; açılış öncesi, sırasında ve sonrasında, 2 bağımsız RSÜ ile yapıldı. 5 saatlik açılış töreni, durmadan keyifli gösteriler sergilendiğinden dolayı her dakika yüksek ilgiyle izlenilmektedir. Tören sonu, diğer 5 saatlik dilim ise normal olarak düşük ilgidir. Tören öncesi değer; 1’de 1 ile 10’da 1 arasıdır, tören sırasında değer; 10’da 1 ile 5000’de 1 arasında olmuştur, tören sonrası saatlerde ise değer; 1’de 1’e kadar tekrar gerilemiştir. (5000’de 1’e kadar çıkan değer, 3 milyar zihnin etkisidir, bu da demek olur ki; ne kadar çok grup şuuru o kadar çok etki.)
Bunların dışında, Prof. Psikolog D. Bierman, Psikolog R. Nelson ve Psikiyatr R. Blasband 12 benzer alan şuuru deneyi yaptılar. Sonuçlar değişmedi. Alan şuuru etkisi, herhangi bir türden fiziksel sisteme düzen getirmektedir, sonucu çıktı.
Her sene açık havada binlerce kişiyle yapılan Princeton Üniversitesi mezuniyet törenlerinin günleri için son 30 yıllık hava durumlarına bakıldı ve o günlerde çok az yağmur yağdığı tespit edildi. İşin ilginç yanı hava durumuna göre yağmur yağması beklenirken o alana yağmur yağmıyor fakat etrafına -diğer köylere ve şehirlere- yağıyordu. Belki de “bugün tören var yağmur yağmamasını dilerim” niyeti/isteği, kitle alan şuurunu doğurup o da hava koşullarını etkiliyor olabilirdi. 30 yıllık verilere göre, tören önceki ve sonraki günde, tören gününe göre daha fazla yağmur yağdığı tespit edildi. Törenin etrafındaki şehirlerde, tören günü, %33’lük yağmur yağma ortalaması varken, Princeton’da bu %28 bulundu. Bunun şans eseri oluşma olasılığı 20’de 1’dir. (Ayrıca 1962’de Princeton’da şiddetli yağış varken, tören alanına yağmur yağmadı.)
Fizikçi V. Mansfield’in de dediği gibi, zihin ve madde arasındaki karşılıklı bağlantılar, bu parçaların bağımsız varlığından daha temel ve gerçek olabilir.
Sonuç: Deneyler, zihin ile madde arasındaki ortak bağın “düzen” olduğunu söylemektedir. Zihindeki düzen, dikkati verme; maddedeki düzen ise rastgelelilikteki azalma ile ilişkilidir. Dikkatin yoğunlaştırıldığı nesne ve ölçüm aletleri önemli değildir, önemli olan kitle şuurunun varlığı ve dışarıya etkisidir. Alan şuuru zamansız ve mekânsız gibi gözükmektedir. (Düşünce gücünüzle zaman ve mekân ötesi olarak anında İstanbul’da ya da Mars’ta olabileceğinizi düşünün.Yazardan nottur) Zihin ile madde arasında kolektif bir uyum, “neden-sonuç” ilişkisine dayanmayan zaman içinde “eşzamanlı anlamlı tesadüfler” var gibi gözükmektedir. (Etraftaki her şeyin, evrenin enerji bütünlüğünün farklı formları olduğunu düşündüğümüzde bu anlamlı gelir.Yazardan nottur) Bireysel zihinler, “evrensel büyük şuura” katılıyor ya da onun parçaları olabilirler. Milyarlarca insan aynı anda aynı şeyi düşündüğünde bu evrensel şuur harekete geçiyor ya da etki alanı büyüyor olabilir.[7]
___________________
[7] Radin, age., s. 183-249.
Burası yazarın yorumudur: Dünyadaki şiddetler, savaşlar ve kötü olaylar; diğer bir takım insanların “kötü düşünmesi” ya da kötü niyetli olması sonucu oluyor olabilir. Onlardan yayılan şuursal alanlarla, bir insan diğerini bıçaklıyor olabilir. İyilik adına bunun tersi de doğrudur. Hitler’in acımasızlığı veya Gandhi’nin barışçıllığı, diğer insanların düşüncelerinden dolayı başarıya ulaşmış olabilir. 1. ve 2. Dünya Savaşları, Fransız İhtilali, Milliyetçilik Akımları, Devrimler, Dinlerin yayılması gibi dünya çapı olaylardan tutun da 100 kişilik bir gösteri yürüyüşü, kitlesel şuurun yayılması sonucu olmuş olabilir. Hatta selfie çekimleri, Kore gangam style dansı vb. bile bu etkinin yayılmasıdır belkide. Kâinattaki her parçacığın, atomun, salınımın, alanın, enerjilerin ve kuvvetlerin birbirini etkilediği fizik biliminde ispatlanmıştır. Zihnin, canlı veya cansız diğer her şeyi etkilemesi veya diğer her şeyin zihni etkilemesi de su götürmez bir gerçektir. Kâinattaki karşılıklı bu etkiler, atılan taşın gölde halka halinde yayılması gibidir adeta.
[/one-third][clearfix]
RADIN Dean I., “Bilinmeyen Gücümüz: Paranormal Olayların Bilimsel Kanıtları”, Çeviren: Kemal BUDAK, Yayına Hazırlayanlar: Mine ŞENGEL, Muharrem GÜNAYDIN, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 2005.
Bu sitede daha fazlası için: BEYİN ve BİLİNÇ (11. Bölüm: 8 Konu) (Orijinal 1 Video)
Hazırlayan: Alper ÇADIROĞLU
Son güncellendiği tarih: 19 Ağustos 2018