İSLAMİYET
(20. Bölüm: 39 Konu)
İÇİNDEKİLER
[one-third-first]
SİTE DİZİNİNDEKİ 233. KONU
KABE’NİN DERİN ANALİZİ
Büyük ihtimalle Kâbe, MÖ 2. binyılda yaşamış Hz. İbrahim tarafından yapılmamıştır.[1] Yapılış amacını da gökyüzü cisimlerine tapınma yeri olarak adlandırabiliriz. Bu gökyüzü cisimleri Güneş, Ay ve Yıldızlar (veya gezegenler) idi ve bunlara ayinler düzenlenirdi.[2][3] Ayrıca Kabe’ye, Güneş Tapınağı[2] veya Güneş Kültü Tapınağı ya da Putlar Evi (Hubal’ın Evi)[1] ya da Şiva Tapınağı[3] diyebiliriz. Kabe’yi; Tanrılaştırılmış gökyüzü cisimleri, Tanrıların sembolü haline getirilmiş gökyüzü cisimleri, put olarak yapılan çeşitli Tanrılar ve Tanrıların sembolü haline getirilmiş putlar konularını kapsayan bir tapınım yeri olarak düşünebiliriz.[3][4] Muhammed Kabe’ye tapınma biçimlerinin bazı uygulamalarını değiştirerek İslam çerçevesinde aktarmıştır.[1]
SİTE DİZİNİNDEKİ 234. KONU
Kâbe’den Önceki ve Benzer İbadethaneler
Hatırlatmak gerekir ki; tapınak, mabet ve ibadethane eş anlamlı kelimelerdir. İslam’dan önce Kabe’ye hac veya ziyaret vardı.[1] Kâbe yapılmadan önce, diğer toplumların inançlarındaki tapınaklarda toplanma veya hac veya ziyaret mevcuttu. Mesala; çok eskiye dayanan Ekur Tapınağı, yaklaşık MÖ 4000’lerde yapılan Enki Tapınağı, yaklaşık MÖ 3200’lerde yapılan Eanna Tapınağı, yaklaşık MÖ 3000’lerde yapılan Anu Tapınağı ve Eşağil Tapınağı, İştar Tapınağı gibi çoğaltabiliriz. Yedi Işıklar Tapınağı, Kudüs Tapınağı vb. örnekleri de ekleyebiliriz.[5]
Tarih sürecinde insanlar yapıları, kişileri, yerleri, nesneleri kutsallaştırmıştır. İnsanlar eskiden bu yana kendilerine tapınaklar yaparak buraları kutsal olarak görmüştür. Sümerlerin-Babillerin-Mısırların-Hinduların-Yunanların kutsallaştırdığı tapınaklar, örnek olarak verilebilir. Kâbe de bu tapınaklardan birisidir. Yahudiler için Kudüs Tapınağı, Hintliler için Ganj Nehri, Hristiyanlar için Meryem Ana Evi kutsaldır.

___________________
[1] Rıza Zelyut, “Hac ve Kâbe’nin Kısa Tarihi”, Güneş Gazetesi, 23 Ekim 2011, <http://www.gunes.com/yazarlar/riza-zelyut-riza-zelyut/hac-ve-kabenin-kisa-tarihi-44148> Erişim: Ocak 2017.
[2] Cihangir Gener, “Batıni Bir Ekol: İsmaililik – İsmaili İnançlarının Türk ve Batı Dünyası Üzerindeki Etkileri”, Historical Sense, 14 Nisan 2002, <http://www.historicalsense.com/Archive/Ismaililik_1.htm> Erişim: Kasım 2011, s. 2. (Bağlantıya ulaşılamıyorsa aynı yazı için bk.)
[3] Purushottam Nagesh Oak, “Was Kaaba a Hindu Temple?” -Kabe Bir Hindu Tapınağı Mı?-, Hinduism, 2004, <http://www.hinduism.co.za/kaabaa.htm> Erişim: Mayıs 2012. Barbara G. Walker, “The Goddess: Her Eternal Symbols and Her Love for Men”, Doorman, 4 Ekim 2003, <http://doormann.tripod.com/the0.htm> Erişim: Kasım 2013, Türkçe’si için bk. “İslam öncesi Arabistan ve İslamiyet’te Hint Töreleri”, Çevirenler: Burlap ve Simonuniti, (i.y.), Turan Dursun Sitesi, <http://turandursun.com/forumlar/archive/index.php/t-4538.html> Erişim: Mart 2018.
[4] Sadettin Ünal, “Kâbe”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2001, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c24/c240016.pdf> Erişimler: 2012, 2017, Cilt: 24, s. 15, 16, 20. ss. 14-21.
[5] Nadir Elibol, “Sümer Tabletleri ve Kutsal Kitaplar“, 3 Sütun, 25 Ekim 2004, <http://www.nadirelibol.com.tr/text/sumertabletleri.html> ET: Mayıs 2012.
SİTE DİZİNİNDEKİ 235. KONU
Kâbe’nin Ticaret ve Tapınım İlişkisi
Kâbe, Mekke’ye kervanların geldiği ve burada konaklamaya başladığı zamanlarda, Mekke’de ticaret kesiminin oluştuğu dönemlerde yapılmış bir tapınaktır. Mekke’nin ticaret ve sermaye merkezi haline gelmesiyle[6] veya ticaretin artması isteğiyle yanı sıra tapınma olanağının sağlanmasıyla, hac ziyareti zamanla kutsallaştırılarak belirli zamanlarda ya da meşhur 3 aylar olarak nitelendireceğimiz dönemlerde kavga ve savaşın olmadığı bir iklim haline getirilmiştir. Tam da bu yüzden Kabe’nin diğer adı Mescidi Haram’dır yani kavganın olmadığı tapınaktır. Böylece bazı dönemlerde Mekke, tüccarlar ve kervanlar açısından güvenli bir yer oluyordu. Hac veya ziyaret dönemlerinde panayırlar kurulur, alışverişler yapılır ticaret üst düzey olurdu[6].[7]
SİTE DİZİNİNDEKİ 236. KONU
Kâbe Tarikatı
Muhammed’in ataları “Kâbe Tarikatı/Grubu (Hılfül Füdul)” adı altında bir örgüt kurdular. Bu Örgütteki / Gruptaki / Tarikattaki Muhammed’in sülalesi, ailesi ve kendisi yıllarca Kâbe’yi ve çevresini emniyetle korudular, nitekim bu bilgiler günümüze dek ulaşmıştır. Tarikat zamanla zayıflamışsa da, Muhammed’in amcası Zübeyr tarafından hac ibadetindeki kabile çatışmalarını engelleme ve ticaretin artması için bu örgüt canlandırılmıştır. Yeniden canlandırılan bu örgütte; mazlumların hakları savunuluyordu ve üyelere savaş sanatları öğretiliyordu. Mekke halkı tarafından lakabı El-Emin (Güvenilir) olan Muhammed: “Bu teşkilata üye olmaktan dolayı gurur duyuyorum” sözünü sık sık tekrarlamıştır. İslamiyet’in ilk -zor- yıllarında Muhammed’e, bu örgütün yardımı çok büyük olmuştur. Muhammed’in amcaoğlu Ali de bu örgütteydi.[8]
SİTE DİZİNİNDEKİ 237. KONU
Hindu İnançlarla Kâbe İlişkisi
Hintli tarihçilerin yaptığı araştırmalara göre, Kâbe külliyatı Hindu inançlarına çok benzemektedir. Topkapı Sarayı Mekteb-i Sultani Kütüphanesi’nde eski Arapça şiir antolojisi olan Sayar-ül Okul adlı kitapta İslam dininin Hindu inançlarından etkilendiği görülmektedir. Yine bu kitapta İslam dininden çok önceleri, Arabistan ve Mekke, Hindu İmparatorluğu’nun bir parçasıydı, dolayısıyla bu bölgede Hindu inançları yaygındı. Hintli tarihçiler hem bu kitaptan hem kendi kaynaklarından ve inançlarından, hem de İslam kaynakları ve inançlarından yararlanarak, İslam dinindeki Kabe ve Hac kültünün Hindu inançlarından geldiğini ortaya koydular.[9]
Arabistan ve Mekke sözcüklerinin kökeni, Hintlilerin Sanskrit dilindeki, Arvastan ve Mekha sözcüklerinden gelmektedir. Sanskritçe’de v harfi b harfine dönüştüğünden Arvastan, Arbastan-Arabistan olmuştur/oluşturulmuştur. (Sanskritçe “Arva” at, “Arvastan” ise atların diyarı demektir. Arap atı.) Sanskritçe’de Mekha, Vedik ateş ibadeti çerçevesinde Kutsal Ateş anlamına gelir; Mekha, Mekke’ye dönüşmüştür.[9] Ayrıca Brahma sözcüğü, Abraham-İbrahim olarak evrilmiştir.
Hinduizm inanç sisteminde Brahma (yaratıcı), Vişnu (hükmedici) ve Şiva (yok edici) olarak Tanrı’nın üç farklı görüntüsü veya 3 büyük Tanrı ve/veya Tanrıça üçlemesi şeklinde tasvirleyeceğimiz bir inanış vardı.[10] Hindu İmparatorluğu’nun Arabistan’da hüküm sürmesi, Hint Kshatriyaların bu topraklarda bulunması, buradaki yerli insanların Hindu inançlarını benimsemesi yanı sıra var olan diğer inançlardan da etkilenmeleri sonucu devam eden süreç içerisinde de, Hilal simgesini de bünyesinde barındıran Şiva tapınaklarına benzer bir yapı olarak Kabe’yi yapmaları ve kabe inançlarını oluşturmaları göz ardı edilmemelidir.[9]
___________________
[6] Ünal, age., s. 15, 16, 20.
[7] Zelyut, ags.
[8] Gener, ags., s. 2.
[9] Oak, ags. Walker, ags. Sayar-ül Okul, Mekteb-i Sultani Kütüphanesi, İstanbul. 18. yüzyılda Türk Hakanı Sultan Selim’in buyruğuyla, daha önceki çalışmalardan derlenmiştir. Ebu Amr Abdül Asama, Harun Reşit gibi sarayın resmi şairleri ve seçkin ozanlar tarafından antoloji derlenmiş, yazılmış ve yayına hazırlanmıştır. Kitap ipektendir ve kenarları süslemelidir. Kitapta biyografik ayrıntılar, İslam öncesi Arap şairlerin şiir derlemeleri, Muhammed peygamberden başlayarak Emevi hanedanının sonuna kadar olan dönemdeki şairlerin şiirleri ve yorumları, Halife Harun Reşit zamanı sonuna kadar olan daha sonraki şairlerin yazıları gibi konular, yazılar, şiirler bulunmaktadır. Antolojide Sanskritçe birçok söz-sözcük bulunur.
[10] Ekrem Sarıkçıoğlu, “Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi”, Fakülte Kitabevi, Isparta 2002, Darul Kitap: İslam Ansiklopedisi, <http://www.darulkitap.kuranikerimde.com/tarih/v2/es-dinlertarihi/index.htm#_Toc148194632> veya <https://tr.scribd.com/document/327938307/Ekrem-Sarıkcıoğlu-Baslangıctan-Gunumuze-Dinler-Tarihi> Erişim: 2012 ve 2018, (s.y.), “Hint Dinleri” bölümü: 1.4, 1.5, 2, 5.3, 5.4.
SİTE DİZİNİNDEKİ 238. KONU
Kâbe Tapınağı İle Hindu Tapınakları Arasındaki Benzerlikler
Kâbe isminin ve yapısının eski Hindu tapınaklarına benzediği görülmektedir. Kâbe Hindu tapınaklarından esinlenerek yapılmıştır.[11] Üstelik isim benzerliği bile söz konusudur. Kapilavastu, Hindistan-Nepal arasında kalan bir bölümdür. Nitekim Buddha burada doğmuştur.[12] Gerek bu bölgede gerekse Hindistan’ın diğer yerlerinde Kapilash[13], Kalpeshwar[14], Kapaleeshwarar[15], Kailash[16] gibi isimlere sahip ve bu isimler çerçevesinde yapılmış birçok tapınak bulunmaktadır.

Hinduizm inanç külliyatı içerisinde Buddha, tasavvur edemeyeceğimiz bir zaman içerisinde reenkarnasyon veya tenasüh çerçevesinde sürekli dünyaya gelerek olgunluğa erişir. Bu seyahat sonsuz üç devirden yani Mahakalpa’dan bile daha uzundur. Ayrıca bir Brahma (Tanrı) gününe “Kalpa” denir. Kalpa, dünya gününden çok daha fazla zamanı içerir.[17] Hindistan’ın Tamil dilinde Kâbe[15], fonetik olarak Kāpā şeklinde ifade edilir[18]. Arapça’da “p” harfi yoktur, yerine “b” kullanılır: Bu yüzden Sanskrit, Tamil ve Hintçe’deki “Ka(p)”, Arapça’da “Ka(b)” olarak söylenir[19]. (Kapila = Kibele ?)
Hindu inançlarında Garbhagriha, “Rahim Odası/Evi” anlamına gelip, tanrının mekanı olup, tapınakların en iç kısmında bulunur. Garbha tapınakları/odaları; küçüktür, penceresizdir, bir girişten oluşur ve odaya çok az ışık girmektedir. Garbha tapınaklarına sadece Pujari yani rahipler girebilmektedir. Garbha’nın içinde Tanrı formu vardır ve tapınak özel olarak kare -küp- şeklinde oluşturulmuştur.[20][11] Kabe’nin de penceresi yoktur, tek girişi -yani kapısı- vardır, kare -küp- biçimindedir ve sadece özel din adamları içine girebilir.[21]
[one-half-first]

[/one-half][clearfix]
___________________
[11] Oak, ags. Walker, ags.
[12] Sarıkçıoğlu, age., <http://www.darulkitap.kuranikerimde.com/tarih/v2/es-dinlertarihi/index.htm#_Toc148194663> Erişim: 2012 ve 2018, (s.y.), “Budizm” konusu.
[13] Dhenkanal, “Kapilash”, <https://dhenkanal.nic.in/tourist-place/kapilash/> Erişim: 9 Temmuz 2018.
[14] eUttaranchal, “Kalpeshwar Pictures”, <https://www.euttaranchal.com/tourism/photos/kalpeshwar-photos.php> Erişim: Mart 2017.
[15] Oak, ags.
[16] Indian Mirror, “Kailash Temple”, <http://www.indianmirror.com/temples/kailash-temple.html> Erişim: Mart 2017.
[17] Sarıkçıoğlu, age., <http://www.darulkitap.kuranikerimde.com/tarih/v2/es-dinlertarihi/index.htm#_Toc148194632> Erişim: 2012 ve 2018, (s.y.), “Hint Dinleri” bölümü: 1.2, 5.1.2. (1.4: Reenkarnasyon, Reinkarnasyon ve Tenasüh tekrar doğum olarak aynı anlama gelmektedir.)
[18] Google-Çeviri’den bakılmıştır, <https://translate.google.com.tr/?um=1&ie=UTF-8&hl=tr&client=tw-ob#tr/ta/Kâbe> Erişim: Mayıs 2012.
[19] Faruk K. Timurtaş, “Osmanlı Türkçesine Giriş 1“, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, No. 1809, Alfa Yayımcılık, 32. basım, İstanbul 2013, s. 2. Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 345).
[20] Susan Lewandowski, “Buildings and Society: Essays on the Social Development of the Built Environment”, Editör: Anthony D. King, Routledge ve Kegan Paul Ltd. Yay., Londra 2005, <https://books.google.com.tr/books…anthony+king+Buildings+and+Society…> Erişim: Mart 2017, s. 69.
[21] Ünal, age., s. 14-20.
[22] J. B. Ratti, “Kailash Temple at Ellora Represents Pinnacle of Hindu Temple Architecture: It is an ancient YOG TEMPLE – Part 1”, JB Ratti, 25 Nisan 2017, <https://drjbratti.wordpress.com/2017/04/25/kailash-temple-at-ellora-represents-pinnacle-of-hindu-temple-architecture-it-is-an-ancient-yog-temple-part-1/> Erişim: Haziran 2017.
SİTE DİZİNİNDEKİ 239. KONU
Hacer-ül Esved ve Sanghey Ashweta ilişkisi
Hindu inançlarında ve tapınaklarında Shiva Lingam (ya da Sanghey Ashweta ya da Şankara ya da Mahadeva amblemi) adında “beyaz olmayan taş” anlamına gelen kutsal siyah bir taş bulunurdu.[23] Hacer-ül Esved “kara olan taş” anlamına gelir.[24] Bu taş veya taşlar, üç büyük Tanrıdan biri olan Shiva ya da Şiva’nın sembolü idi. Hindular bu taşlara ellerini sürüp-öpüp kutsallaştırmışlardı.[23] Bu gelenek İslam’a da aktarılmıştır.[24] Sayar-ül Okul adlı kitapta, Ömer bin Hasnam’a ait Ebul-Hikem adlı şiirin bir mısrası şöyledir: “Eğer bir kere bile samimiyetle Mahadeva’ya ibadet ederse, dürüstlük yolunda en yüksek konuma ulaşabilir.”


Hinduizm’de, Vedaların kutsal kitaplarında; Şiva tapınaklarındaki, kutsal simgeler veya kutsal kara taş doğu yönüne, tapınağın kapısı da kuzeydoğu yönüne bakmalıdır ve Hintlilerin yaptığı tapınaklar buna uygun olarak yapılmıştır. Kâbe’de de bu inanışı görmekteyiz, Hacer-ül Esved doğuya, kabenin kapısı da kuzeydoğuya bakmaktadır.[25][26]
SİTE DİZİNİNDEKİ 240. KONU
Zem-Zem Suyu ve Ganj Nehri İlişkisi
Hindu inanç külliyatında Ganj Nehri kutsaldır. Hinduların geleneklerinde Şiva tapınaklarının olduğu yerde ganj (su) akıntısı da olmalıdır. Bu nedenle Kabe yakınında Zem-Zem adında kutsal su kaynağı vardır, diğer bir deyişle bu su ganj akıntısıdır.[23]
SİTE DİZİNİNDEKİ 241. KONU
Tavaf
Hinduların, kutsal tapınaklarının etrafında döndükleri bilinmektedir. Bu tavaf veya dönme ya da dolaşma Kabe’deki Hac Ritüeli’nde de mevcuttur.[23] Bildiğimiz üzere Kabe dışında cami, türbe vb. hiçbir İslam yapısının etrafında dönülmemektedir. İslam öncesinde de bu tavafın olduğunu bilmekteyiz[27]. Bu tavaf olayı Hindu inanç sistemininden etkilenmiştir. Yanı sıra Hindu düğün törenlerinde gelin ve damat kutsal ateş etrafında 7 kere dönerlerdi.[23] Ayrıca MÖ 4000 MS 600’lerden bu yana Sümerler, Babiller ve Sabiiler ile gelen geleneklerde 7 rakamı kutsal idi.[28]
SİTE DİZİNİNDEKİ 242. KONU
Hac Sırasında Dikişsiz Elbise
Hindularda eski Vedik uygulamalarında tapınağa girenler dikişsiz beyaz bir çarşaf ile kuşanırlardı. Kâbe’ye hac ve tavaf sırasında, hacılar dikişsiz “İhram” adı verilen beyaz bir çarşaf ile kuşanırlar.[23]
Tevrat ve İncil’deki Benzerliği-Analizi
Tevrat: Çölde Sayım 8:5 Rab Musa’ya şöyle dedi: 8:6 “Levililer’i İsrailliler’in arasından ayırıp dinsel açıdan arındır. 8:7 Onları arındırmak için şöyle yapacaksın: Günahtan arındırma suyunu üzerlerine serp; bedenlerindeki bütün kılları tıraş etmelerini, giysilerini yıkamalarını sağla. Böylece arınmış olurlar. Levililer 19:19 Kurallarımı uygulayın. … Üzerine iki tür iplikle dokunmuş giysi giyme.”[29][30][31]
İncil: Vahiy (Özet: 1:1,2,3,13,17-19; 3:1; 9:17 İsa öldükten sonra Yuhanna kendi görümünde onu görür ve İsa ona vahyi yazdırırken şöyle der[32]) 3:5 “Galip gelen beyaz giysiler giyecek. 4 … beyazlar içinde benimle birlikte yürüyecekler.” 6:11 Onların her birine beyaz birer kaftan verildi. Kendileri gibi öldürülecek olan öbür Tanrı kullarının ve kardeşlerinin sayısı tamamlanıncaya dek kısa bir süre daha beklemeleri istendi.[33]
(Özet: 1:1,2,19; 7:9; 9:17 Yuhanna görümünde vahiy alıyor ve gelecekte olacak olayları -gördüklerini- anlatıyor) 7:9 … büyük bir kalabalık tahtın… önünde duruyordu. Hepsi de birer beyaz kaftan giymişti…
(Kısaltma: 1:9; 7:13 İhtiyarlardan biri Yuhanna’ya şunu dedi) 7:13 … “Beyaz kaftan giymiş olan(lar)… 14 Bunlar o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu’nun kanıyla yıkamış, bembeyaz etmişlerdir.”
___________________
[23] Oak, ags. Walker, ags.
[24] Salim Öğüt, “Hacerülesved”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1996, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c14/c140272.pdf> Erişim: Mayıs 2012, Cilt: 14, s. 433, 434. ss. 433-435.
[25] Catholic Answers Forums, (y.y.), “Is Kaaba a Hindu Shrine?”, Mayıs 2008, <https://forums.catholic.com/t/is-kaaba-a-hindu-shrine/110933> Erişim: 10 Temmuz 2018. Vicrasonic (Yükleyen), “The Facts of Kaaba”, Scribd, (t.y.), <https://tr.scribd.com/doc/9629512/The-Facts-of-Kaaba> Erişim: Mart 2017, s. 2.
[26] Ünal, age., s. 15.
[27] Zelyut, ags.
[28] Bu sitedeki yazılarıma bk. (Dizin 163, 170), bk. (Dizin 273, 277). (Çoğu mitoloji veya inançta “7 rakamı”nı görmekteyiz).
[29] Tevrat, İncil ve Kur’an maddelerinin çoğu yazar tarafından eklenmiştir. Diğerlerinin nereden alındığı/edinildiği bilgisi metin içinde veya dipnotta belirtilmiştir. Belirtme yoksa yazar tarafından eklenmiş olup bunlar daha çok “Benzerliği-Analizi” adlı kısımlardadır.
[30] “Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil)”, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Yeni Yaşam Yayınları, Yeni Çeviri, İstanbul 2001-2009, <https://incil.info/kitaplistesi> veya <https://www.kitabimukaddes.com/kutsal-kitap-hakkinda-bilgilendirme-ve-tam-metni/> Erişim(ler): 2011-2018. (Tevrat maddeleri buradan alınmıştır.)
[31] Tevrat, İncil ve Kur’an maddelerinde -diğer dini inançlarla bağlantı/benzerlik kurulabilecek yerlerin ve/veya- önemli/anlamlı görülen söz ve/veya söz gruplarının altı çizilmiştir.
[32] Tevrat ve İncil maddelerinde “( )” işaretleri arasındakiler; -uzunca yazılmaması ve/veya anlam kaybı olmaması için- değişiklik yapılmadan ve belirtilen madde(ler)den alınarak kısa ve özet şeklinde yazar tarafından yazılmış olup: Bunlar “Özet”tir ve “Kısaltma”dır tarzında işaretlendirilmiştir: Herhangi bir işaretlendirme yoksa doğrudan / aynen alınmıştır.
[33] “İncil (Müjde): İncil’İn Çağdaş Türkçe Çevirisi”, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Zirve Yayıncılık ve Dağıtım, Yeni Yaşam Yayınları, Acar Basım, Yeni Çeviri: 1987-1994-2001, İstanbul, 6. Basım: Temmuz 2008. (İncil maddeleri buradan alınmıştır.) (Bu İncil kitabında yazanların aynısına dipnot 30’daki -aynı- bağlantılardan ulaşabilirsiniz.)
SİTE DİZİNİNDEKİ 243. KONU
Tarihi Kayıtlara Göre Kâbe ve Kudüs Tapınağı
Tarihi kayıtlara baktığımızda, tarihin babası olarak bilinen Herodot’un MÖ 5. yüzyılda Avrupa-Asya-Afrika kıtalarında seyahat ettiği yerler arasında Orta doğu ve Arabistan da bulunuyordu. Herodot’un savaşları, mitolojileri, inançları ve benzeri konuları anlatan Herodot Tarihi adlı kitabında, Arapların Mekke’de tapındığı bir yer ifadesi ya da “Kâbe” ifadesi geçmemektedir[34]. (Fakat Heredot’un yazılarında “… Arabistan‘daki güneş tapınağı…” sözü geçer.[35])
Yine tarihi kayıtlara baktığımızda, Yunan tarihçisi Diodorus’un MÖ 1. yüzyılda Avrupa-Asya kıtalarındaki seyahat ettiği yerler arasında Arabistan da bulunuyordu. Kâbe benzeri bir tapınak Diodorus’un Tarih Kitaplığı adlı eserinde şöyle yazar: “Ve orada bir tapınak kuruldu ki bu çok kutsal ve tüm Araplar tarafından çok saygı görüyordu”.[36] Kimi bilginlere göre bu tapınak Kabe’dir, kimi bilginlere göre de Diodorus’un bahsettiği yer Mekke’deki Kabe değil, daha yukarıdaki farklı bir tapınaktır.
Bu iki büyük tarihçi arasında bir sentez yaparsam, Kâbe’nin yaklaşık MÖ 450-100 yılları arasında yapılmış olma ihtimali vardır diyebilirim.
İslam’a/Kur’an’a göre Kabe’yi İbrahim ve oğlu İsmail yapmıştır.[37] İbrahim’in ne zaman yaşadığı tam olarak bilinmemektedir. İbrahim’in MÖ 24. ve 12. yüz yıllar arasında[38] herhangi bir zamanda Nemrud’un çağdaşı olarak yaşadığı düşünülür.[39] Diyanet İslam Ansiklopedisi’ne göre İbrahim MÖ 22. veya 20. yy.larda yaşamış olabilir. DİA‘da aynen şu geçiyor: “İbrâhim’in çağdaşı olarak takdim edilen Sennear (Şinar) veya Babilonya Kralı Amrafel’in, Bâbil Kralı Hammurabi ile aynı kişi olduğu yönündeki yaygın görüş kabul edilirse İbrâhim’in milâttan önce XXII-XX. yüzyıllarda yaşadığı söylenebilir”:[40] Halbuki Hammurabi MÖ 1795-1750[41] veya MÖ 1728-1686 yılları arasında hüküm sürmüştür[42]. Bu yüzden -bana göre- DİA ya burada yazım yanlışı yapmış ya da hata yapmış gözükmektedir. DİA Hammurabi’nin yaşadığı tarih için “Hammurabi (m.ö. 2003-1961)” bunu veriyor!..[43] Yanı sıra diğer kaynaklarda şu tarihler de veriliyor: İbrahim ∼MÖ 18. veya 17. yy.da yaşadı.[44] İbrahim MÖ 12. yy.da yaşadı.[45] Nemrud: İbrahim peygamberle anlaşamayan kral veya efsanevi kahraman. Tevrat ve/veya Tanah’ta asi/sert olarak anlatılıp Nimrod isminde geçer. Talmud’da ise İbrahim’i ateşe atar. Nemrud ve eşi Semiramis halkça tanrısal olarak ta görülmüştür. Nimrod, Mezopotamya tanrısı Ninurta isminden oluşturulmuş da olabilir. Kur’an’da adı yer almaz ama Nemrud’dan dolaylı olarak bahsedilir: İbrahim’le tartışır ve İbrahim’i cezalandırıp ateşe atar. Yahudi geleneğinde -MS 1. yy.daki apokrif metinlerde- Babil Kulesi’ni Nimrod’un inşa ettiğine inanılır: Göğe kadar uzanan kule yapımında İbrahim ve 11 kişi çalışmayı reddeder, Nimrod da onlara işkence yapıp İbrahim’i ateşe atar ama mucizevi olarak ateşten kurtulur. Nemrud bir Babil kralı da olabilir, bir kral lakabı da olabilir, efsanevi mitolojik bir kişilik de olabilir. Tahminler şöyledir: Sümerliler’in savaşçı ve avcı tanrısı Ninurta’dır, 1. Sargon’dur (MÖ 2350), Hammurabi’dir (MÖ 20. yy), Speiser ve O’Connell’e göre kuvvetle muhtemelen Asur kralı I. Tukulti-Ninurta’dır (MÖ 1233-1199),[39] İran mitolojisinde ve Avesta’da geçen efsane veya kral olan Dahhak’tır. Ayrıca Nemrud; Marduk ve Gılgamış ile de özdeşleştirilmiştir. Ve hatta bir kabile ismi olarak sayanlar bile vardır.[46] Görüşüme göre sonuç olarak İbrahim ve Nemrud’un kim oldukları ve ne zaman yaşadıkları tartışmalıdır ve ikisinin de insan olabileceği gibi efsanevi mitolojik kişilikler / varlıklar olma ihtimali ve/veya insan olsalar bile abartıldıkları kanımca daha muhtemeldir.
___________________
[34] Benedikt Koehler, “Early Islam and the Birth of Capitalism”, Lexington Books, Lanham, Haziran 2014, <https://books.google.com.tr/books…benedikt+koehler+Early+Islam+and+the+Birth+of+Capitalism…> Erişim: Mart 2017, s. 19.
[35] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 207): Herodot Mısır’ı gezerken ““Babasını mür(myrrha)’den bir kalıp içerisine koyar, götürür Arabistan‘daki güneş tapınağına gömermiş.” sözünü söylüyor ve kendisi görmeden başkasının ağzından söylüyor, Arabistan’dayken değil. Kanımca bu yer Mısır’a yakın kuzey Arabistan’da bir yer olmalı. Yazılarının devamında Arabistan’a da gidiyor ama buna benzer bir şey söylemiyor: Arabistan’ın ve orada yaşayanların birçok şeyini anlatıyor ama Kabe benzeri bir tapınaktan bahsetmiyor.
[36] Diodorus Sicilus, “Diodorus Siculus: Library Of Hıstory”, MÖ 1. yy, Loeb Classical Library, 1935, The U. Chicago: Bill Thayer, <http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Diodorus_Siculus/3C*.html> Erişim: Mart 2017, Cilt 2, Kitap 3, Bölüm 44, s. 216-222.
[37] Ünal, age., s. 15.
[38] bk. 39-44 arası dipnotlardan çıkan sonuç.
[39] Cengiz Batuk, “Nemrud”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2006, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c32/c320405.pdf> Erişim: Mart 2017, Cilt: 32, s. 554, 555. ss. 554, 555.
[40] Ömer Faruk Harman, “İbrâhim”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210221.pdf> Erişim: Mart 2017, Cilt: 21, s. 267. ss. 266-272.
[41] Adem Ölmez, “Osmanlı Devleti’nin Kosova’da Kan Davalarını Önleme Çalışmaları (1878-1912)”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Sayı: 16, Ocak 2009, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/12938> Erişim: Mart 2017, s. 88. ss. 87-104.
[42] Berna Esin, “Dil Eğitiminde Bir Araç olarak Atasözü”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları 13/2, 38. ICANAS, Ankara, 10-15 Eylül 2007, Bildiriler: Dil Bilimi, Dil Bilgisi ve Dil Eğitimi, Cilt: 2, 2011, <http://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/ESİN-Berna-DİL-EĞİTİMİNDE-BİR-ARAÇ-OLARAK-ATASÖZÜ-.pdf> Erişim: Mart 2017, s. 610. ss. 605-628.
[43] Batuk, age., s. 555.
[44] Celil Kiraz, “Hz. İbrahim, Ölümden Sonra Diriliş ve Dört Kuş Kıssası”, Süleyman Demirel Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 34, Ocak 2015, Academia, <http://www.academia.edu/26018504/Celil_Kiraz_-_Hz._İbrahim_Ölümden_Sonra_Diriliş_ve_Dört_Kuş_Kıssası> Erişim: Mart 2017, s. 9.
[45] Nagehan UÇAN EKE, “Nâ’ilî’nin “Âfitâb” Redifli Gazelinin Şerhi ve Yapısalcılık Açısından İncelenmesi”, Selçuk Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 30, 2011, <http://sutad.selcuk.edu.tr/sutad/article/view/533/523> Erişim: Mart 2017, s. 188. ss. 179-200.
[46] Kürşat Demirci, “Dahhâk”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM),1993 , <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c08/c080292.pdf> Erişim: Mart 2017, Cilt: 8, s. 408. ss. 408, 409.
Kudüs Tapınağı: Kudüs şehri MÖ ∼3.000’lerde kurulmuştur.[47] Süleyman Mabedi veya Kudüs Tapınağı: Davud’un oğlu Süleyman’ın krallığının (MÖ 967-953) 4. yılında başlanıp 7 yıl 6 ayda tamamlanabilen Süleyman tarafından Kudüs’te yaptırılan Yahudilerin “Beit ha Mikdaş” dedikleri bir tapınaktır. Tapınak MÖ 586’da Babil kralı Buhtunnasr tarafından yıkılmıştır.[48] [Türkçe’de Buhtunnasr: Yahuda devletini, Kudüs’ü ve Süleyman Mabedi’ni yakıp-yıkan, İbrânîce’de ismi Nebukadrezzar (Nebukadretsar) ve Nebukadnezzar (Nebukadnetsar) olup aslı Akad’ca “Tanrı Nabu sınırlarımı korusun” anlamına gelen Nabu-kudurri-usur olup Latince ve Yunanca’da “Nabukodonosor” ve Arapçalar’ın “Buhtnassar” ve de İranlılar’ın ise “Buht-i Nassar” dediği bir Babil kralıdır.] Yıkılan mabed MÖ 537-515 yıllarında tekrar yapılmıştır, sonra Romalılar’a karşı ayaklanma çıkmış ve Romalı imparator/kumandan Titus tarafından MS 70’de tekrar yıkılmıştır.[49] Süleyman Mabedi Aramice’de “Beth Makdeşa”, İbranice’de ise “Beth Ha-Mikdaş”tır. Müslümanlar bu tapınağa “Beyt-i Makdis” derler.[50] Süleyman Mabedi Kur’an’da “Mescid-i Aksa” olarak geçer. Kudüs’ü fetheden Ömer tarafından mabede Müslümanlar’ın namaz kılacağı bir mescid yapılmıştır. Emeviler döneminde de mabed yeniden inşa edilmiştir. Müslümanlar’ın “Burak Duvarı” Yahudiler’in / Siyonistler’in ise “Ağlama Duvarı” dedikleri kısım Süleyman döneminden kalma değildir. Kudüs, MÖ 37’de 1. Herod (Hirodes) tarafından alınır ve mabed MÖ 20 ve İsa’nın yaşadığı dönem aralığında kapsamlı bir şekilde yeniden inşa edilir: MS 70’de Titus’un mabedi yıkmasından kalan Ağlama Duvarı ise bu inşadan kalmadır.[51]
___________________
[47] Rabia Mert, “İslam Geleneği Açısından Kudüs”, Sinop Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, Temmuz-Aralık 2017, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/382025> Erişim: Mayıs 2018, s. 258. ss. 257-272.
[48] Galip Atasağun, “Yahudilikte Dînî Sembol Ve Kavramlar”, Necmettin Erbakan Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 11, Ocak 2001, <http://dergipark.ulakbim.gov.tr/neuifd/article/viewFile/5000125616/5000115416> Erişim: Mayıs 2018, s. 131, 135. ss. 125-156.
[49] Ömer Faruk Harman, “Buhtunnasr”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1992, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c06/c060259.pdf> Erişim: Mayıs 2018, Cilt: 6, s. 380, 381. ss. 380, 381.
[50] Şemsettin Işık, “Hz. Süleyman Kıssası’nın Kur’an-ı Kerim ve Kitab-ı Mukaddes’teki Benzer Yönleri ve Tahlili”, Gümüşhane Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 8, Nisan 2015, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/147816> Erişim: Mayıs 2018, s. 238. ss. 225-243.
[51] İsmail Altun, “Sahabe Gözünde Kudüs ve Mescid-i Aksâ”, ILTED: İlahiyat Tetkikleri Dergisi, Sayı: 47, Erzurum 2017, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/316296> Erişim: Mayıs 2018, s. 154, 162-165. ss. 153-169.
SİTE DİZİNİNDEKİ 244. KONU
Museviliğe ve Tevrat’a Göre Kâbe
Yanı sıra; Arapların Mekke’de tapınım yaptıkları bir mabed veya Kâbe tarzında bir ifade[52] MÖ 950-450 yıllarında oluşturulan[53] Musevilerin Tevrat adındaki kitaplarında yazmamakta olup bahsi geçmez.[52] Görüşüme göre, Tevrat’ın sözde değiştirildiği iddiaları bu Kabe yazımının çıkartıldığı varsayımları olabilir ama gelecekte oluşacak bir dini bilmiyorlardı, geleceğe yönelik bir hareket yapmaları da mantıksız olur. Ayrıca Tevrat’ta İbrahim ve yanındakilerin göçü veya yolculuğundan bahis edilir: Tevrat’ta İbrahim Güney Irak’ta doğup, Türkiye’nin Harran Ovası’nda bir süre yaşayıp,[53] Mısır’a da bir süreliğine gidip,[54] geri kalan hayatını da Filistin’de geçirdiği yazmaktadır:[53] Arabistan’daki Mekke’ye gittiğine dair herhangi bir ifade geçmez Tevrat’ta.[52]
SİTE DİZİNİNDEKİ 245. KONU
Buhari’ye Göre Kâbe
Sahih Buhari’de[55] (yani/veya Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en güvenilir kitap olarak kabul edilen el-Câmi’u’ś-śaĥîh’te)[56] Buhari[55] (ö. 870)[56], ve birçok hadisçi, Ebû Zer el-Ğifârî’nin ağzından[57] Kâbe hakkında şu sahih/gerçek hadisi yazar:[55][57] “Bir gün Allah Resûlü’ne; ‘Ey Allah’ın Resulü! Yeryüzünde ilk önce hangi mescit inşa edilmiştir?’ diye sordum. Resûlullah; ‘Mescid-i Harâm.’ buyurdu. ‘Sonra hangisi’ diye sordum. ‘Mescid-i Aksâ.’ buyurdu. Ben; ‘İkisi arasında kaç (yıl fark) vardır?’, dedim. Bunun üzerine; ‘Kırk yıl.’ şeklinde karşılık verdi.”[57]
Tevrat ve İncil’deki Benzerliği-Analizi
Tevrat: Yasa’nın Tekrarı 8:2 Tanrınız Rab’bin sizi kırk yıl boyunca çölde dolaştırdığı uzun yolculuğu anımsayın! …
İncil: Elçilerin İşleri 7:42 … Peygamberlerin kitabında yazılmış olduğu gibi: ‘Ey İsrail halkı, Çölde kırk yıl boyunca…
Kur’an’da (ve dolayısıyla bu hadiste) Mescidi Aksa olarak adlandırılan yer,[58] Kudüs’te MÖ 964-958 yılları arasında Kral Süleyman tarafından yaptırılan Süleyman Mabedi veya Kudüs Tapınağı’dır.[59] Mescidi Haram ise Kabe’dir.[58] O zaman Buhari ve Hz. Muhammed’in söylemine göre Kabe yaklaşık MÖ 998 yılında yapılmış olur ki, bu zaman da İbrahim’den yüzyıllar sonra yapıldığı anlamına gelir.
İslam’dan önce Araplar’ın “ilk kıblesi” Kudüs Tapınağı’ydı ve namazlarını bu tapınağa (veya Kudüs’e) yönelerek kılarlardı.[57] Ayrıca Tevrat’ta Musa’nın yaptığı Buluşma Çadırı “Kutsal Yer” veya “Tanrının Evi”dir. Bu taşınabilir çadırın/otağın devamı/türevi olan Süleyman’ın yaptırdığı Kudüs Tapınağı da Tanah’ta (Yahudilerce) ve Yeni Ahit’te (Hristiranyanlarca) “Tanrının Evi” olarak kutsaldır.[60] Eski Ahit (Tanah) ile Yeni Ahit (İncil)’in -kısaca Kitab-ı Mukaddes’in- MÖ 1000 ile MS 150 yılları arasında yazıldığını hatırlatırım.[61]
___________________
[52] Kutsal Kitap, age. veya bu sitedeki bölüme bk. (Tevrat’ın tamamını okuduğumuzda bunları göremeyiz.)
[53] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 329).
[54] Şaban Kuzgun, “Hâcer”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1996, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c14/c140271.pdf> Erişim: Mart 2017, Cilt: 14, s. 432. ss. 431-433.
[55] Buhari (Muhammed b. İsmail), “Sahih Buhari”, “Mescid-i Aksâ`nın fazîleti; Mescid-i Harâm`ın fazîleti; Namazı vakti içinde kılmak”, İhya, (t.y.), <http://hadis.ihya.org/buhari/konu/850.html> Erişim: Mart 2017, Hadis No: 1382.
[56] M. Mustafa el-A’zami, “Buhari, Muhammed b. İsmail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1992, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c06/c060246.pdf> Erişim: 10 Temmuz 2018, Cilt: 6, s. 368. ss. 368-372.
[57] Altun, age., s. 157, 158.
[58] Age., s. 154, 162.
[59] Atasağun, age., s. 135, 138.
[60] Bu sitede bk. Tevrat, Mısır’dan Çıkış 33:7,11; bk. (Dizin 218); Atasağun, age., 131, 138; Mehmet Alparslan Küçük, “Din – Turizm İlişkisi Çerçevesinde Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve İslamiyette Hac Uygulamasına Genel Bir Bakış”, Dini Araştırmalar, Cilt: 16, Sayı: 42, Ocak-Haziran 2013, <http://dergipark.ulakbim.gov.tr/da/article/view/5000151807/5000137757> Erişim: 11 Temmuz 2018, s. 113, 115. ss. 101-128.
[61] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 329); yazıma bk. (Dizin 335).
SİTE DİZİNİNDEKİ 246. KONU
Taberi’ye Göre Kâbe
Taberi’ye ve bazı tarihi kaynaklara göre Kâbe, putların en büyüğü Hubal için yapılmıştır. Hubal putunun makamı olarak yapılan Kabe’ye[62] diğer putlar da konulmuştur, ayrıca zamanla başka boylar da -halklar da- buraya kendi putlarını bırakmışlardır.[62][63]
MS 480 yılında ölen Kureyşli Kusay, Hac ziyaretininin daha da fazla yaygınlaşmasını ve disipline edilmesini sağlayan kişidir. Nitekim bu kişi bazı göçebe Kureyşleri yerleşik hayata geçirmiştir. Develer kesip ziyarettekileri güzelce ağırlamıştır. Zemzem olarak adlandırılan bir su kuyusunu, ziyaretçilerin ya da hacıların su ihtiyacını gidermek için kazmıştır. Kabe’nin bakım işlerini de gerçekleştirmiştir.[62]
___________________
[62] Zelyut, ags.
[63] Ünal, age., s. 16.
SİTE DİZİNİNDEKİ 247. KONU
İslam ve Kur’an’a Göre Kâbe
Kabe’nin ilk defa kimin tarafından ve ne zaman yapıldığı konusunda ihtilaflar vardır. Kur’an ve İslam’a göre Kabe’yi -yeniden- inşa eden İbrahim ve oğlu İsmail’dir. İslam’da genel görüşe göre Kabe ilk olarak ilk insan Âdem tarafından yapılmış, sonra yıkılıp yeri kaybolmuş ama sonrasında İbrahim tarafından yeri bulunup kendisi ve oğlu İsmail tarafından aynı temeller üzerinden tekrardan bina inşa edilmiştir, düşüncesi yaygındır. Kur’an’da Hac İbadeti’nin olması gerektiğinden bahis edilir. Tevrat ya da Yahudilik’e göre Kudüs Tapınağı, Tanrı’nın Evi idi; İslam’da da Kâbe aynı vasıfla nitelendirilmektedir: Kur’an Bakara 125 Hani Evi (Kabe’yi)… İbrahim ve İsmail’e de, “Evimi, tavaf edenler… için temizleyin” diye ahid verdik. Hac 26 Hani biz İbrahim’e Evin (Kabe’nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) “…tavaf edenler… için Evimi tertemiz tut.”[64]
Hacer İbrahim’in eşidir ve İsmail’in de annesidir. Kur’an’da Hacer’den söz edilmez. Tevrat’a göre Mısır’da Firavun İbrahim’e Mısırlı bir cariye olan Hacer’i verir; İbrahim’in birinci eşi Sare’nin uzun süre çocuğu olmadığından Sare, cariye olan Hacer’i İbrahim’e sunar; Hacer hamile kalır; sonra bu eşler anlaşamaz ve Hacer kaçar; bir melek ona görünür ve gebeliğinden İsmail’i müjdeler; Hacer de geri döner ve İsmail’i doğurur. Aradan zaman geçer ve Sare İbrahim’den İshak’ı doğurur; eşler ve çocuklar anlaşamayıp tanrı da emredince İbrahim Hacer’i çocuğuyla beraber gönderir; İkisi Beerşeba çölüne gider; susuzluktan ölecek çocuğu için ağlayan Hacer’e bir melek görünerek onun gözlerini açar, o da bir suyu kuyusu görür ve çocuğuna içirir; sonra Paran çölüne yerleşir ve orada büyüyen oğluna Mısırlı bir kadın alır. Tevrat’ta Hacer hakkında anlatılan bu kadardır. İslami kaynaklarda Hacer Mısırlı ve Kıbt krallarından herhangi birinin kızıdır veya cariyesidir. Tevrat’ta geçen Hacer hikayesi neredeyse aynen Kur’an ve İslami kaynaklara aktarılmıştır.
Kur’an’da Saffat 99 İbrahim dedi ki… 100 “Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.” 101 Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. 102 (İbrahim…) “Oğlum” dedi. (Oğlu İsmail) Dedi ki… İbrahim 37 “Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i haram* yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim… böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır…”[65] (Beyt-i Haram: Kutlu ve Korunmuş Ev olarak Kabe ve yakın çevresidir, tefsirlerde Mekke Vadisi olarak da geçer.[66]) İslami kaynaklar buna eklemeler yapmışlardır, şöyle ki: İbrahim Sare ile evlendi ama çocuk olmuyordu; İbrahim, bana salih bir çocuk ver diye Allah’a yalvardı; Sare de Mısır’dan getirdiği cariye Hacer’i İbrahim’e takdim etti; İsmail doğunca Sare kıskandı ve ikisini de yollamak istedi; İbrahim bunun için Allah’tan emir de alınca ikisini ıssız ve kupkuru olan Mekke’deki Kabe’nin bulunduğu yere götürdü ve onları orada bırakıp dönerken Allah’a onlara sahip çıkması için dua etti; Hacer, oğlu İsmail’in susuzluktan öleceğini anladı ve panikleyerek Safa ile Merve tepeleri arasında yedi kez gidip geldi, o sırada oğlunun olduğu yerden fışkırarak zemzem suyu çıktı ve Hacer Allah’a şükretti; Hacer, aradan geçen zamandan sonra çevreden gelenlerle birlikte Mekke’de yaşamış ve burayı imar etmişlerdir.[65] Çeşitli hadislerde de Muhammed, “Allah İsmâil’in annesine rahmet etsin. Eğer suyun önünü kapamasaydı zemzem akıp giden bir ırmak olurdu” demiştir.[65][67]
İbrahim; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da en büyük ata, temel referans noktası ve büyük peygamber olarak görülür. Tevrat’ta İbrahim 100, Sare ise 90 yaşındayken -Tevrat ve Kur’an’da- meleklerin müjdelediği İshak doğmuştur. İbrahim’in ilk çocuğu Tevrat ve Kur’an’a göre İsmail’dir. Kur’an Bakara 127 İbrahim, İsmail’le birlikte Evin (Kabe’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): “Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. …” İslami kaynaklarda ise, İbrahim bazen Mekke’ye gidip Hacer ve İsmail’i ziyaret eder, oğlu İsmail büyüdüğünde de burada beraber Kabe’yi inşa ederler.[68]
Tevrat’ta Tanrı Mısır-Fırat arası Kuzey Arabistan’da yabani ve herkese karşı olan İsmail’in neslini çoğaltıp ondan büyük bir millet meydana geleceğini söylemiş fakat ahdini İshak’la sabit kılacağını bildirmiştir.[69] Yahudilerin İbrahim’den sonra ikincisi atası İshak’tır. Tevrat’ta Tanrı İbrahim’in eşi Sare’nin bir erkek çocuk doğuracağını söyler, onun adının İshak konulmasını ister, onunla ve ondan sonra zürriyetiyle ahdini “ebedi ahid” olarak devam ettirip sabit kılacağını bildirir. Yeni Ahit’te ise İshak ve İsmail Yahudiler’i ve Hristiyanlar’ı temsil etmektedir.[70] Kur’an’da İbrahim Mekke için Allah’a kendi zürriyetinden ümmet çıkarmasını ve onlara bir peygamber göndermesini dilemiştir. Hadiste Muhammed de “Ben babam İbrâhim’in duası, kardeşim Îsâ’nın müjdesi ve annemin rüyasıyım” demiştir.[71]
Kur’an’da anlatılmayıp adı geçmeyen, “siyah taş” anlamına gelen Hacerülesved taşının İslam kaynaklarında genel görüşe göre İbrahim’in Kabe’yi inşası sırasında tavafın başlangıç noktasını belirlemek maksadıyla konulduğu ittifakı yaygındır. Çeşitli zayıf rivayetlerde bu taşın cennetten indirildiği, tufanda ise bir dağda korunduğu ve sonrasında İbrahim’in dağdan bu taşı alarak Kabe’de yerine koyduğu ifadeleri geçmektedir. İslam’dan önce bu taş Araplarca Kabe’nin kutsal taşıydı. Ali’den nakledildiğine göre bu taş Allah’a inananlara kıyayamette şahitlik edecektir. Hadislerde bu taş için; onu elleyen-öpen kişiye kıyamette şahitlik edeceği, Allah’ın eli gibi olduğu veya sağ eli olduğu, ilk başta beyaz olan bu taşın insanların günahlarından karardığı ve İslami kaynaklarda Kabe’deki yangınlar veya İslam’dan önceki sürülen kanlar neticesinde karardığı ifadeleri geçmektedir. Ömer’in naklettiğine göre Muhammed de bu taşı elleyip-öpüp dua ediyordu. Muhammed’den önce Hacerülesved Cürhümlüler tarafından çalınmış sonra -uzunca aranılıp- bulunup tekrar yerine konmuştur. 680’lerde çıkan bir yangında bu taş 3 parçaya ayrılmış, parçalar yapıştırılarak gümüş bir muhafazaya alınmıştır. 930’da yine çalınmış ve 20 sene sonra fidye ödenerek tekrar Kabe’ye getirilmiştir.[72] (Şu anki taşın gerçek olduğunu nasıl bileceğiz?) Bu taşın, uzaydan gelen meteoritlerle oluşmuş Arabistan’daki Wabar Meteorit Krateri’nden alınmış bir meteorit -göktaşı- olduğu da düşünülür.[73]
Safa sert taş, Merve ise yumuşak taş anlamına gelir. Safa ve Merve Kabe yakınında bulunan tepeler olup bunlara Merveteyn denilir. Tepelerin ara uzunluğu 394,5 ve genişliği 20 metredir. Hac tavafından sonra bunlar arasında yedi kez gidilip say ibadeti yapılmış olur. Kur’an’da Bakara 158 Şüphesiz, “Safa’ ile ‘Merve’ Allah’ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Kabe’yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. … Bir rivayete göre İslam’dan önce tevhid inancından sapıp Kabe’de günah işlemeleri neticesinde taş kesilen İsaf ve Naile halk tarafından bu iki tepeye ibret olsun diye dikilir, sonra bu unutulur ve tepelere tapmaya başlanır. Amr b. Lühay döneminde Safa tepesinde rüzgar tanrısı Nüheyk, Merve’de ise kuşları doyuran Mutimüttayr tanrısı bulunuyordu. İslam’dan önce Araplar Hac tavafından sonra Safa ile Merve tepelerine çıkıp Allah’tan yardım isterlerdi. Ayrıca İslam öncesinde ve Muhammed döneminde bu tepelerde halka konuşmalar yapılırdı, nitekim Muhammed halka Safa tepesinden seslenmişti. İslam’ın doğuşu sırasında Safa-Merve haccını bu iki tepe arasında bulunan putlara yönelik yapıldığını ve bir cahiliye adeti olduğunu söyleyenler de vardı. İslam’dan önce bu iki tepenin yanı sıra Müşellel ile Kudeyd tepeleri de kutsal olarak görülürdü. İslam’dan önce ve sonra Safa-Merve alanında şehrin en büyük çarşısı, pazar yeri bulunurdu. Hemen her şeyin satıldığı bu alışveriş merkezinde özellikle hac günlerindeki müşteri yoğunluğu zaman zaman say ibadetine engel bile olabiliyordu.[74] Safa-Merve hacının yedi defa olması -Hacer’in su ararken bu tepeler arasında yedi defa gidip gelmesi- İslami kaynaklarda geçer.[67]
Zemzem: Kabe’nin 19 m. ötesinde kuyudan çıkan sudur. Cebrail’in sesi, şimşek sesi, atların su içerken çıkardığı ses, bol akan suyun çıkırdığı ses, su sesi, bilinmeyen ses anlamlarına gelir. Hacer’in fışkırarak çıkan suya “Yavaş yavaş ak, dur!” demesinden dolayı bu suya zemzem adının verildiği de ifade edilmiştir. Hacer ile İsmail’e yerden su çıkması olayı yani Zemzem kelimesi Kur’an’da geçmez, hadislerde geçer; Kitab-ı Mukaddes’te geçer. İslami kaynaklarda ıssız olan Mekke’de zemzemin çıkmasıyla seyahattaki Cürhümlüler kafilesi buraya yerleşti ve Mekke şehri kuruldu diye geçmektedir. Sonra bu kuyu Huzaalar tarafından belirsiz hale getirilip kapatıldı, sonra da üzerinden defalarca sel suları geçti ve tamamen belirsizleşti. Muhammed’in dedesi Abdülmuttalib tarafından yeniden ortaya çıkarıldığında onun itibarı da Mekke’de artmış oldu. İslam’dan önce yılda bir kez -suyun yıl boyunca eksilmemesi inancıyla- Zemzem Kuyusu etrafında tören düzenlenmekteydi: Yılda bir gece su seviyesi yükselirdi ve Mekkeliler’in inancına göre suyun tadı çok güzel olurdu, bunun için de herkesin katıldığı törenler düzenlenirdi. Kur’an’da İnşirah 1 Biz göğsünü yarıp-genişletmedik mi? ayeti İslam kaynaklarında göğsün zemzemle yıkandığı olarak yorumlanmıştır. Muhammed’in Kabe’yi tavaf edip Makam-ı İbrahim’in arkasında namaz kıldıktan sonra Zemzem Kuyusu’na gidip su içmesi, İslam geleneğinde de devam etmiştir. Kuyunun derinliği 30 m. çapı ise 2 m.dir. Kuyunun kaynağı Ebukubeys dağı, Safa ve Merve tepeleridir. İklim veya coğrafik etmenler sonucu 830’larda su neredeyse bitmiştir, bunun üzerine kuyunun tabanı genişletilerek yağan yağmur ve olan sellerle bu tabanın dolu olması sağlanmıştır. 1027’de yapılan çalışmalar kaynakları işlevsiz hale getirip çokça çatlak-sızıntı sonucu kuyuya suyun ulaşamaması ile neticelenmiştir. 1658’de de yine hiç suyun kalmadığı görülmüştür. Sonrasında hacı engellediği gerekçesiyle kuyu ortadan kaldırılıp -merdivenle inilebilen- Kabe’nin altına alındı ama bu da hacca engel-izdiham oluşturduğundan bu giriş de tamamen kapatıldı. Şu an bu su Kabe’nin çeşitli yerlerine konulan sebillerle veya zemzem görevlileri tarafından dağıtılmaktadır. Hadislerde Muhammed ashabına zemzemi memleketlerine götürmelerini ve -şifa verip ona bakmanın bile ibadet olduğunu- bol bol içmelerini tavsiye etmiştir. Danişmend Gazi Malazgirt Savaşı hazırlığında Türkmenler’e kefenlerinizi zemzemle yıkayın tavsiyesinde bulunmuştur. İnsanların kefenlerini ve Hacıların ihramlarını zemzemle yıkaması, orucun zemzemle açılması, ölüm döşeğindekine zemzem içirilmesi bir gelenek olarak devam etmiştir.[75]
___________________
[64] Ünal, age., s. 15, 16.
[65] Kuzgun, age., s. 431-433.
[66] Tevrat, İncil ve Kur’an maddelerinde bazı sözler “*” ile işaretlenmiş ve sonunda da “( )” işaretleri içerisinde -sonradan ek olarak, neyin ne anlama geldiğini göstermek için- belirli terim / söz tanımlamaları veya açıklamalar yapılmıştır: Bunlar yazar tarafından değil kullanılan Tevrat, İncil ve Kur’an kaynaklarındaki açıklamalar olup buralardan alınmıştır.
[67] Mustafa Sabri Küçükaşcı, “Zemzem”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2013, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c44/c440150.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018, Cilt: 44, s. 242. ss. 242-246.
[68] Harman, “İbrahim”, age., s. 268, 270.
[69] Ömer Faruk Harman, “İsmail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2001, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c23/c230032.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018, Cilt: 23, s. 76, 77. ss. 76-80.
[70] Ömer Faruk Harman, “İshak”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c22/c220310.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018, Cilt: 22, s. 519, 520. ss. 519-521.
[71] Harman, “İbrahim”, age., s. 271.
[72] Öğüt, age., s. 433, 434.
[73] Bu konuyu bu sitedeki şu yazımda detaylı olarak işlemiştim bk. (127).
[74] Mustafa Sabri Küçükaşcı, “Safâ ve Merve”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2008, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c35/c350316.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018, Cilt: 35, s. 441, 442. ss. 441, 442.
[75] Küçükaşcı, “Zemzem”, age., s. 242-246.
SİTE DİZİNİNDEKİ 248. KONU
İslam’dan Önce İbrahim ve Kâbe Hakkında Çeşitli Bilgiler
İslam kaynakları dışında İbrahim’in Mekke’de bulunduğuna dair bir bilgi mevcut değildir: Muhammed ile gelen İslam’dan önce hiçbir kitapta İbrahim’in Mekke’ye gelip de Kabe’yi inşa ettiği bilgisi mevcut değildir.[76]
Kâbe, yapılan savaşlarda birçok kez tamamen yıkılmıştır ve sonrasında tekrardan yapılmıştır!.. Yangınlar ve Sel baskınları ile de birçok kez zarar görmüş ve duvarları yıkılmıştır.[77][78] Kabe’nin ilk başlarda dikdörtgen ve üzerinin açık olduğu bilinmektedir. Muhammed’den önce ve sonra -ve zamanında- birçok kez eni, boyu, yüksekliği, içi ve dışı değiştirilerek tekrardan inşa edilmiştir. Kabe’nin ilk yapıldığı sırada içine kazılan mahzen çukuru hazine yeriydi. Muhammed’den önce ve sonra da burası aynen kaldı. Savaş ganimetleri ve gelen altın, eşya gibi hediyeler buraya ve/veya Kabe’nin içine konulurdu. Kabe’nin yağmalanma teşebbüsleri de bundan ötürüdür.[78]
İslam’dan hemen önceki zaman diliminde Kabe’nin içinde veya çevresinde yaklaşık 360 tane Çoktanrı veya Tanrılaştırılmış put ve yahut da put olarak sembolize edilmiş Tanrılar vardı.[79] İslam’dan önce Mekke ve çevresinde ay tanrısı olan Al-İlah’a[80] (el-ilah’a[81]) -bugünkü gibi- eller açılıp dua edilirdi. İslamiyet’in sembolü Hilal’in bu ay tanrısından geldiği düşünülür. Antik Mısır’daki ay tanrısı “Sin”in Araplar’daki türevi Al-İlah’tır. Al-İlah eril olup dişil Güneş tanrıçasıyla evliydi. Al-İlah’ın[80] (veya Allah’ın[79]) kızları Al-lat, Al-uzza ve Al-menat yıldız olarak simgeleniyordu. Dünyadaki bazı İslami partilerdeki 3 yıldız vb. semboller buradan gelmiş olabilir. İslam’dan önce Araplar Kabe’de bulanan yaklaşık 360 tane puta tapıyordu fakat bunlar arasından en büyüğünü, en güçlüsünü, en yükseğini Al-İlah (En büyük ilah) olarak görüyorlardı. Arapça’da ilah tanrı anlamına gelmektedir. İlah ve Al-İlah kelimeleri İslam’la beraber Allah kelimesine dönüştürülmüştür. Bu ay tanrısına çeşitli Arap kabileleri Sin, Hubal gibi farklı isimler de vermiştir; Kureyş’te ismi Al-İlah’tır. Abdullah Muhammed’in babasının ismi olup buradaki ullah Allah/Al-İlah’tır. İslam öncesi Arap yazıtlarında Allah kelimesi mevcuttur. Muhammed 360 putun içinde Al-İlahi putunu alıp “Al-İlah’tan başka ilah yoktur” diyerek onu tek tanrı yaptı. İslam’dan önce Araplar Ramazan dedikleri ayda 1 ay boyunca oruç tutarlardı, Kabe’ye hacca gelinir ve etrafında 7 kez dönülürdü, Hacerülesved’i kutsal sayıp onu öperlerdi, şeytan taşlarlardı ve abdest alarak günde 4-5 kere salat/namaz kılarlardı. Kabe’nin MÖ 800’lerde yapıldığı bilinmekte olup bu tarihten sonra Araplar ona “Al-İlah’ın Evi” demişlerdir: Al-İlah için de Dünyanın Yaratıcısı, Kabe’nin Efendisi, Havadan yağmur indirici, Yerden tane çıkarıcı demişlerdir. Kitab-ı Mukaddes’te Kabe hakkında hiçbir şey yazmaz. Muhammed’den 5-6 yıl önce ve Muhammed zamanında Mekkeliler Hıristiyanlar’la temas halinde olup onlardan tek tanrılı dini öğrenmeye çalışıyorlardı. Al-İlah İslam öncesi Arap şiirlerinde yaygın olarak kullanılmıştır. Muhammed’in Yahudiler ve Hıristiyanlar’dan etkilenip Kureyş’teki bu Ay Tanrısı kültünü tek tanrılı dine çevirdiğini çeşitli arkeolog ve tarihçiler belirtmektedir.[80]
İslam’dan önce Araplar’ın Lat, Menat ve Uzza’ya yüklediği anlamlar şunlardı: Allah ile insanlar arasında aracılık yapan tanrı(ça)lar,[82][83] ikinci dereceden tanrılar,[82] Allah ile üç ilahe,[83] Allah’ın kızları, Allah’ın aracıları. Eski Araplar’da Allah’ın isimlerini sıfat olarak putlara verme adeti vardı; el-Lat Allah (el-Lah) kelimesinden türetilip onun dişil yönünü, çok güçlü anlamına gelen el-Uzza ise onun aziz sıfatına karşılık geliyordu ve bu iki ilahenin ikisine birden yemin ediliyordu.[84] Menat; hayatın günlerini saymak, kader, ölüm, imtihan, paylaştırmak gibi anlamlarına gelip Sami panteonunun en eski ilahlarından biridir.[83] İslam öncesinde İlahi birer varlık olan Lat, Menat ve Uzza’nın üstünde yüce “bir” tanrı anlayışı vardı: Mekke dışından Kabe’ye gelen hacılar Allah’a Lât, Menât ve Uzzâ’nın yüce tanrısı ve Kâbe’nin rabbi diye yakarırlardı, Dirhem Evsi’nin yemininde de bunu görmekteyiz “Mübarek Uzzâ’nın rabbi olan Allah’a yemin ederim ki”.[84] Muhammed’den önce Mekke’deki Hanifler için tek bir tanrı vardı ismi de Al-İlah/Allah’tı.[85]
Aramice’deki “Elaha (Tanrı)”nın Eski Araplar’a “İlah” olarak geçmesi kuvvetle muhtemel gözükmektedir: Arapça’da İlah’ın söylenirken zorluk çekilmesinden dolayı “el-ilah”a sonrasında da Ellah’a ve nihayet Allah kelimesine dönüşmesi söz konusudur.[81]
İslam’dan önce Kabe’nin dört duvarında, Hacer-ül Esved taşı dışında 3 tane daha kutsal taş vardı. Bazı hacı adayları, çıplak bir şekilde ve ıslık çalarak bu taşlara ellerini sürüyorlardı, çıplak bir şekilde hac ibadetinin yapıldığı bilgileri mevcuttur. Muhammed bu çıplak dönmeyi indirgeyerek önüne geçmeye çalışmıştır.[77] Görüşüme göre bu çıplaklık tamamen terk edilmemiştir, nitekim günümüzde hacılar çıplaklığın sembolü olarak 2 parçadan oluşan İhram adı verilen giysilerle tavaf etmektedirler. İslam’dan önce kesilen kurban kanlarının Kabe duvarına sürüldüğü bilgileri mevcuttur. Bu uygulama daha sonra kalksa da günümüzde kurban kanları belirli yerlere sürülür.[77]
Kur’an’daki Benzerliği-Analizi
Enfal 35 Onların Beyt(-i Şerif) önündeki duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başkası değildir.
Necm 19 Gördünüz mü haber verin; Lat ve Uzza’yı. 20 Ve üçüncü (put) olan Menat’ı(n herhangi bir güçleri var mı)?[86]

___________________
[76] bk. 52-54 arası dipnotlar (Bu bölümdeki “Kabe’nin Derin Analizi” içindeki 233-249 arası konular için faydalanılan kaynakların hiçbirinde böyle bir bilgi yazmamaktadır).
[77] Zelyut, ags.
[78] Ünal, age., s. 16, 17, 20.
[79] Ahmet Güç, “Put”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2007, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c34/c340240.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018, Cilt: 34, s. 365. ss. 364, 365.
[80] Turan Dursun Sitesi (y.y.), “Ay Tanrısı Al-İlah”, 28 Nisan 2005, <http://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=499> veya “İslam Öncesi Arabistanında Al-İlah (Allah) İnanışı”, 5 Aralık 2011, <http://turan-dursun.blogspot.com/2011/12/islam-oncesi-arabistannda-al-ilah-allah_05.html> Erişim(ler): 13 Temmuz 2018.
[81] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 185).
[82] Tevfik Fehd, “Lat”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2003, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c27/c270067.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018, Cilt: 27, s. 107. ss. 107, 108.
[83] Tevfik Fehd, “Menat”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2004, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c29/c290075.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018, Cilt: 29, s. 121. ss. 121, 122.
[84] Şevket Yavuz, “Uzza”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2012, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c42/c420189.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018, Cilt: 42, s. 268. ss. 268, 269.
[85] Ünal, age., s. 16. Küçükaşcı, “Safa ve Merve”, age., s. 441.
[86] “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı: Meal ve Sözlük”, Meali Hazırlayan: Ali Bulaç, Bakış Yayınları, İstanbul 1985. (İstisna olarak metin içinde veya dipnotta nereden alındığı belirtilmiş olanların dışında belirtilmemiş tüm Kur’an maddeleri buradan alınmıştır.) (Bu meal Milli Eğitim Bakanlığı’nın 18.11.1985 tarih ve 2199 sayılı Tebliğler Dergisi’nde tavsiye edilmiştir.) (Bu meali seçmemin nedeni diğerleri gibi “anlam tercümesi” olmayıp “kelimesi kelimesine” tercüme ettiği içindir: Diyanet İşleri Başkanlığı meali de dahil diğer çoğu mealde Kur’an’da olmayan sonradan eklenen ve sonradan eklenildiğini belirtmeyen -belirtse dahi bazını belirtip bazısını belirtmeyen- açıklama şeklindeki kelime, kelime grupları ve sözler vardır: Sonradan eklendiğini -veya sonradan eklenilen her şeyi- parantez içinde belirttiği için bu meali analizde daha uygun gördüm.)
[86.1] Sorularla İslamiyet, “Kıyamete yakın yüksek binaların yapılmasıyla ilgili bir hadis vardı; bu hadisi açıklar mısınız?”, 8 Aralık 2006, <https://sorularlaislamiyet.com/kiyamete-yakin-yuksek-binalarin-yapilmasiyla-ilgili-bir-hadis-vardi-bu-hadisi-aciklar-misiniz> Erişim: Mart 2017.
SİTE DİZİNİNDEKİ 249. KONU
İslam Sonrası Kâbe İçerikli Bazı Sözler
• Basralı Rabia: “Sadece taştan ve tuğladan yapılmış bir ev görüyorum; bunların bana ne yararı var!”
• Gazali: Kâbe ziyaretini putperestlerin törenleri olarak görüp, Hacer-ül Esved taşına duyulan ilgiyi puta taparlık mahiyetinde olduğunu söyleyip Arabistan gezisinde yazmıştır. Bunların, İslam’ın Tektanrıcı anlayışıyla uyuşmadığını belirtmiştir.
• Şibli: Eline yanan odunu alarak “Kabeyi yakmaya gidiyorum!” diye bağırmaya başlamış, “Neden?” diye sorulduğunda, “Böylece müslümanlar kâbenin yeri ile değil, sahibi Tanrı ile daha fazla ilgilenirler!..” yanıtını vermiştir.[87]
• Hz.Ömer: “Ey Kâbe! Seni bin kez yıksam, yeniden yapabilirim; ama [/one-third-first][one-third]kırılan bir kalbi asla!”[88]
• Yunus Emre: “Yunus der ki ey hoca, gerekse var bin hacca, hepisinden iyice, bir gönüle girmektir.”[89]
Tevrat’taki Benzerliği-Analizi
Mısır’dan Çıkış 30:22 RAB Musa’ya şöyle dedi: 29 “Onları (Kısaltma: 26-28 Buluşma Çadırı’nı ve içindekileri) kutsal kıl ki, çok kutsal olsunlar. Onlara değen her şey kutsal sayılacaktır.”
___________________
[87] İsmail Kaygusuz, “Ortodoks İslam’ın Hac ve Kabe Putperestliği”, Alevi Bektaşi, 13 Eylül 2001, <https://www.alevibektasi.eu/index.php…ortodoks-slamn-hac-ve-kabe-putperestlii…> Erişim: Mayıs 2012.
[88] Necdet Bayraktaroğlu, “Bir Kez Gönül Kırdın İse”, Aydın 24 Haber, 11 Haziran 2017, <http://www.aydin24haber.com/bir-kez-gonul-kirdin-ise-1484yy.htm> Erişim: Eylül 2017.
[89] Nuri Şimşekler, “Ey Hacılar Allah’ın Evinden Hoş geldiniz!”, Semazen Akademik, (t.y.) <http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=804> Erişim: Eylül 2017.
SİTE DİZİNİNDEKİ 250. KONU
TEVRAT VE İNCİL’DE HACER-ÜL ESVED’İN İZLERİ
Tevrat: Yaratılış 31:45 Yakup bir taş alıp onu anıt olarak dikti. (bk. yazının sonundaki paragraf)
İncil: Elçilerin İşleri 19:34 Halk … “Efesliler’in Artemisi* uludur!” diye bağırıp durdu. 35 Kalabalığı yatıştıran belediye yazmanı, “Ey Efesliler” dedi, “Efes Kenti’nin, ulu Artemis Tapınağı’nın ve gökten düşen kutsal taşın bekçisi olduğunu bilmeyen var mı?” (“Artemis”: Grekler’in önemli bir tanrıçası; Artemis’in ya da Latince adıyla Diana’nın en büyük tapınağı Efes Kenti’ndeydi.)
Pavlus’tan Efesliler’e Mektup 2:19 Böylece artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. 20 Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine inşa edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. 21 Bütün yapı Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. 22 Siz de Ruh aracılığıyla Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te inşa ediliyorsunuz.
Matta 21:42 İsa, “Kutsal Yazılar’da şu sözleri hiç okumadınız mı? ‘Yapıcıların reddettiği taş, işte köşenin baş taşı oldu. Rab’bin işidir bu gözümüzde harika bir iş!’ 44 Bu taşın üzerine düşen, paramparça olacak; taş da kimin üzerine düşerse, onu ezip toz edecek.”
Pavlus’tan Romalılar’a Mektup 9:33 (1:1; 9:19 Pavlus,) Yazılmış olduğu gibi: “İşte, Siyon’a bir sürçme taşı, bir tökezleme kayası koyuyorum. O’na iman eden utandırılmayacak.”
Petrus’un Birinci Mektubu 2:4 (1:1 Petrus,) İnsanlarca reddedilmiş, ama Tanrı’ya göre seçkin ve değerli olan diri taşa, Rab’be gelin. 5 O sizi diri taşlar olarak ruhsal bir tapınağın yapımında kullansın. Böylelikle, İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’nın beğenisini kazanan ruhsal kurbanlar sunmak üzere kutsal bir kâhinler topluluğu olursunuz. 6 Çünkü Kutsal Yazı’da şöyle deniyor: “İşte, Siyon’a bir taş, seçkin, değerli bir köşe taşı koyuyorum. O’na iman eden hiç utandırılmayacak.” 7-8 İman eden sizler için bu taş değerlidir. Ama imansızlar için, “Yapıcıların reddettiği taş köşenin baş taşı,” “sürçme taşı ve tökezleme kayası oldu.” İmansızlar Tanrı’nın sözünü dinlemedikleri için sürçerler. Zaten sürçmek üzere belirlenmişlerdir. 9 Ama siz seçilmiş soy, Kral’ın* kâhinleri, kutsal ulus, Tanrı’nın öz halkısınız. Sizi karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrı’nın erdemlerini duyurmak için seçildiniz. (“Kral”: Tanrı)
Vahiy 2:17 (18 İsa,) “Kulağı olan, Ruh’un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı mandan vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.”
Tevrat’ta Tanrı’nın -taşınabilir çadır olan- Konutu’nu -Musa’nın Tanrı’dan nasıl yapılacağına dair aldığı vahiyler sonucu- İsrailliler Konutu yaparken, konuta bir sürü değerli taş da iliştirirler, eklerler.[90] Zaten bu Konut -görüşüme göre-, İncil’de -orta çağdaki bir kalenin ütopik abartılmış haline benzeyen- -ve yine köşelerinde değerli taşlar olan- gökten inen Kutsal Kudüs’e[91] benzeştirilmiş gibidir: Kabe ve Hacer-ül Esved de bunların bir türevi gibidir.
___________________
[90] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 218). Bu sitede bk. Tevrat, Mısır’dan Çıkış 28:11,12; 39:14; Yasa’nın Tekrarı 27:3,4,7.
[91] Bu sitede bk. (Dizin 151).
SİTE DİZİNİNDEKİ 251. KONU
HZ. MUHAMMED’İN YARDIMCILARI VE YEMENLİ RAHMAN
Muhammed’in doğum tarihi tam/kesin olarak belli değildir. DİA‘ya göre Muhammed’in doğumuna ilişkin farklı rivayetler vardır, genel kabule göre şunlar ön plana çıkar; Fil vakasından 50 veya 55 gün sonra Pazartesi 23 Nisan 571, güneş tutulması hesabından ötürü Pazartesi 20 Nisan 571,[92] (burası ise DİA‘da da yazıp DİA‘nın aldığı kaynaktır) hicri ve miladi takvimi eşitleyebilmek için ve/veya hicri takvimin ∼33 yılda bir başa dönmesiyle uygulanan artık yıldan ötürü Pazartesi 17 Haziran 569[93]. Gaudefroy-Demombynes’e göre: 1- Muhammed’in doğumu kesin bir tarihe bağlanamamaktadır 2- Pazartesi 8 Haziran 632’de[94] (ki DİA da bu tarihi verir[95]) vefat ettiği tarihten doğum tarihi “yapay” olarak çıkartılmaya çalışılır 3- Siyer kaynakları doğum ve ölümü pazartesiye denkleştirmek istemiştir 4- 40 yaşında gelen vahiyden yola çıkarak Muhammed 569’da doğmuştur sonucuna varır. Blachere’ye göre bu tarih 567’dir. Rodinson ise 567-573 yılları arasında herhangi bir tarih demektedir.[94]
___________________
[92] Mustafa Fayda, “Muhammed”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2005, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c30/c300275.pdf> Erişim: Mart 2017, Cilt: 30, s. 408, 409. ss. 408-423.
[93] Muhammed Hamidullah, “Hicri Takvim ve Tarihi Arkaplanı”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 1, Ocak 2000, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/144023> Erişim: Mayıs 2018, s. 7.
[94] İsmail Metin, “Hz. Muhammed’in Risâlet Öncesi Hayatına Yaklaşımlar: Fransızca Siyer Literatürü Örneği”, Hadis ve Siyer Araştırmaları Dergisi, Meridyen Derneği, Cilt: 2, Sayı: 2, 2016, <http://www.hadithetsira.info/wp-content/uploads/2015/11/03-i-metin.pdf> Erişim: Mayıs 2018, s. 92-94. ss. 83-103.
[95] Fayda, age., s. 422.
Soylu bir aileden gelen Muhammed’in yanında kâtiplerin, hafızların, öğreticilerin, kölelerin ve yardımcıların olduğunu bilmekteyiz. Bel’am, İranli Selman (Farisi), Addas, Yais, Yessar, Cebr, İman, Bahîra, Verkâ, Abdullah Ibn-i Selâm, Zeyd bin Sabit örnek olarak verilebilir. Bu kişiler arasında İbranice ve Süryanice bilenler, Tevrat ve İncil’i ve öğretilerini bilenler, Kadim Yunan, Sabiilik, Mecusi gibi çeşitli din bilgilerine sahip olanlar bulunmaktaydı. Muhammed, din bilgisine sahip ve bilgili olanları yardımcı olarak yanına almıştır. Muhammed ile bu kişiler arasında çeşitli bilgi alışverişleri olmuştur. Bu yardımcılar, Muhammed’e eski ve çeşitli dinsel bilgileri aktarmışlardır.
Muhammed’in bu kişilerden bilgiler almasını şu hadislerde görmekteyiz:
• Taberi’nin hadislerinde: “Peygamber, Mekke’de köle olan birine öğretimde bulunuyordu. Yabanciydi. Puta tapardı. Adı da Bel’am’dı. Peygamberin yanına girişinde ve çikişinda putataparlar görüyorlardı. ‘Muhammed’e her şeyi öğreten Bel’am’dir…’ diye konuştular.”
• Yine; Taberi hadislerinde: “Bizim iki genç kölemiz vardı. Kendi dilleriyle kitaplarını okurlardı. Peygamber de bunlara uğrar, durup bunları dinlerdi. İste bunun için, putataparlar, ‘Muhammed, bunlardan öğreniyor…’ dediler.”
• Buhari’nin hadislerinde: “Bir adam vardı. Neccaroğullarından. Hristiyan’dı, Müslüman olmuştu. Bakara ve Ali İmran surelerini okumuştu. Peygambere de vahiy yazıyordu. Sonra, yeniden Hristiyan oldu ve kaçıp Hristiyanlara katıldı. ‘Ben ne öğretip kendisi için yazdımsa, Muhammed yalnızca onu bilir, başka bir şey bilmez,’ demeye başladı.”
İslam Ansiklopedisi’nde: Sa’d oğlu Abdullah şöyle demiştir: “Ben ne diyorsam, ne yazıyorsam o vahiy oluyor…”
Kur’an’da bu duruma ait Nahl Sûresi 103. ve 101. Ayetlerde, Furkan Sûresi 4-6 ayetlerinde şu ifadeler kullanılır: (Bu maddeler istisna olarak ilgili kaynaktan alınmıştır.)
• “Andolsunki biz onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapça’dır.”
• “Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.”
• “İnkâr edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.” “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler. (Ey Muhammed!), De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[96]
Yemenli Rahman
Yemen’de bulunan Yemame Rahmani isminde “Yemen’li Rahman” olarak ün kazanmış olan ve Muhammed zamanında peygamberliğe soyunmuş birisi bulunmaktadır. Muhammed, peygamber olmadan önce ticaretle uğraştığından Yemen’e de gitmiş ve bu kişi ile tanışmış ve sohbetlerde bulunmuştur. Rahman; Arapların Ezd Kabilesi’nden olup, Habib ve Müslim isimlerindendir. Muhammed ve Rahman, benzer Arap kabilelerine mensup idiler.
Yemen ve Ezd kabilesine vurgu olarak Muhammed’in şu hadisleri bulunmaktadır. Tirmizi ve Buhari’nin hadislerinde:
• “Emanet Ezd’dedir.” “Hikmet Yemen’lidir.”
• “Ezd kabilesinden olanlar, Allah’ın yeryüzündeki arslanlarıdırlar. İnsanlar onları alçaltmak isterlerken, Allah onları yükseltir…”
Muhammed’in, Rahman ile ilişkisini anlatan şu hadis bulunmaktadır. Ibn Ishak, Muhammed Hamidullah:
• “Bize ulasan bilgiye göre, sana ögreten, Yemame’deki şu adamdır. Rahman denen adam. Tanrı’ya ant içerek söyleriz ki, biz Rahman’a inanmayız.”
İlerleyen süreçlerde Muhammed taraftarları Rahman’a, Müseylimet-ül Kezzab yani müslimcik ve yalancı tabirinde bulunmuşlardır.
Kendisini peygamber olarak tanıtan Rahman, devam eden süreçlerde peygamber vasfıyla fazlaca taraftar toplayan Muhammed’e, şu mektubu yazmıştır:
• “Tanrı elçisi Müseylime’den, Tanrı elçisi Muhammed’e mektuptur. Sana esenlikler dilerim. Ben Peygamberlikte sana ortak edildim. Yeryüzünün yarısı bize, yarısı Kureyşlilere aittir, fakat Kureyşliler adaletle hareket etmezler.”
Peygamber vasfıyla gerek Rahman gerekse Muhammed’in ayetleri birbirine benzemektedir: Bahriye Üçok’un kitabından, Rahman’a ait bazı sözler veya ayetler:
• “Renkleri kara olduğu halde sütleri beyaz olan koyunlar üzerine ant içerim ki.”
• “Ektiğiniz yerleri koruyunuz; yoksul olanları yurdunuza kondurunuz, azgınları yurdunuzdan uzaklaştırınız.”
• “Salih insanlar gecelerini uyumadan, ibadetle geçirirler, gündüzleri de gökteki bulutların ve yağmurların kuvvetli Tanrısı için oruç tutarlar.”
• “Tohum ekerek, Ekin yetiştirenler, Ekinleri biçenlere, Buğdayları savuranlara, Sonra öğütenlere, Onlardan ekmek yapanlara… Şerefine ant içerek temin ederim ki…”[97]
Kur’an’daki Benzerliği-Analizi
Nazi’at 1 Ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlara andolsun. 2 Yumuşacık çekip alanlara, 3 Yüzdükçe yüzerek gidenlere, 4 Öncü olarak yarışıp geçenlere, 5 Derken işi bir düzen içinde evirip çevirenlere.
İsra 110 De ki: “Allah, diye çağırın, ‘Rahman’ diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur.”
Bu bilgiler ışığında İslam dininin oluşması sırasında ve öncesinde, Muhammed’in dinsel olarak etkilendiği kişiler arasında Yemen’li Rahman’ın da olması söz konusudur. Ayrıca; o dönemlerde Esved ül-Ansi, Tuleyha Bin Huveylid, Secah gibi birtakım kişiler peygamber vasfıyla kendini göstermiş fakat başarılı olamamışlardır.[97]
Kur’an’daki Analizi
Enam 93 Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiç bir şey vahyolunmamışken “Bana da vahy geldi’ diyen ve ‘Allah’ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim’ diyenden daha zalim kimdir?
Nahl 103 Andolsun ki biz, onların: ‘Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir’ dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili a’cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.
Fussilet 44 Eğer biz onu A’cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur’an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: ‘Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?’
Furkan 4 İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler. 5 Ve dediler ki: ‘Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.’
___________________
[96] İslamiyet Gerçekleri (y.y.), “Muhammed ve Arkadaşları Kuran’ı Nasıl Hazırladılar?”, Ateist Forum, 17 Ağustos 2005, <http://www.ateistforum.org/arsiv/arsiv/ARSIV-III/indexbf54.html> Erişim: Haziran 2012. (Bu yazı İslamiyet Gerçekleri.org’da bulunmaktadır fakat bu site kapalı ama yazının aynısı Ateist Forum’da da bulunmaktadır.)
[97] Pante Blogcu (y.y.), “Yemenli Rahman”, Ateist Forum, 10 Haziran 2007, <http://www.ateistforum.org/arsiv/arsiv/ARSIV-VI/html/t7285.html> Erişim: Haziran 2012. (Bu yazı Pante Blogcu.com’da bulunmaktadır fakat yazı kaldırılmış ama yazının aynısı Ateist Forum’da da bulunmaktadır.)
SİTE DİZİNİNDEKİ 252. KONU
İSLAM’IN İÇİNDEKİ ALEVİLİK ve İSMAİLİLİK – ALEVİLİK TARİHİ
Ön Bilgi: Alevilik kelimesi ilk olarak 19. yy.da kullanılmıştır, oluşturulmuştur: Önceki isimleri Kızılbaş veya Rafizi idi.[98] Kökeni İsmaililik’tir.[99]
Bâtın: Gizli, görünmeyen,[100] bir şeyin iç yüzü veya gerçek anlamıdır. Batınilere göre algılanan her şeyde gizli anlamlar yüklüdür, bir açık (zahir) olan vardır bir de onun gizli ve öz-gerçekliği (bâtın) vardır.[101]
Hz. Muhammed’in ya da Muhammed bin Abdullah’ın amcasının oğlu ve damadı olan Ali, bir peygamber değildir. Muhammed Ali’yi çocukluktan büyütmüştür. Aralarında ∼30 yaş vardır.[102] Muhammed’in Ali için söylediği bazı sahih/gerçek hadisler şunlardır:
• ”Hârûn’un Mûsâ’ya yakınlığı ne ise senin de bana yakınlığın öyledir; yalnız benden sonra peygamber gelmeyecektir”
• ”Ben kimin dostu isem bu Ali de onun dostudur. Allahım! Onu dost bilene dost, düşman bilene düşman ol; ona yardım edene yardım et, onu yardımsız bırakanı da perişan et!”
• ”Ey Ali! İkimizden başkasının cünüp olarak bu mescidde yürümesi doğru değildir”
• ”Sen bana bağlısın, ben de sana”[103]

Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Hz. Ali’nin ilk halife seçilmemesi durumu, Bâtınilik yanlısı olan Ali bin Ebu Talip yandaşlarına ters düştü. Sonra İslam’ın yayıldığı sıralarda Mısır fethedildi. Mısır’daki filozofların islamı kabul etmesinden başka bir seçenekleri yoktu ama kendi görüşlerini de korumak için kısmen İslam içerisinde olup İslam’a muhalefet eden Ali yandaşlarının tarafında durarak içten içe kendi görüşlerini yayarak korudular. Bu filozofların daha önce Avrupa’dan (Yunanistan’dan) Mısır’a gelenler olduğunu bilmekteyiz. Ali yandaşlarının ve bu filozofların görüşleri/düşünceleri etkileşime girerek ortaya Alevilik olgusu çıktı. Bu düşüncedeki kişilerin Mezopotamya-Arabistan-Mısır bölgelerindeki yayılma süreciyle, bu olgudaki bazı düşüncelerin İslam’ı etkilediği görülmektedir. Nitekim bu etkileşme ile birlikte bu akıma Tasavvuf, uygulayana da Sufi adını verdiler. Sufi kelimesi Yunanca “sofos” yani akıl-hikmet-bilgelik kelimesinden gelmektedir. Yanı sıra filozof ve felsefe kelimeleri de Yunanca’da “pilos” ve “sofos” kelimelerinin birleşiminden doğmuştur. Pilos, sevgi ve güzellik demektir. Yani felsefe, aklın önderliğindeki güzellik ve sevgidir. Ayrıca Yunan felsefesinde çok bilgili ve çok tutucu olan kişiler kendilerine sofistler demiştir, devamında çoğu dinde aşırı bağnaz ve tutucu olanlar “sofu” olarak adlandırılmıştır.
Ali ve iki oğlunun ve de pek çok yandaşının Kerbela’da öldürülmesiyle, sağ kalan tek torunu ve yandaşlarına, Şii Mezhebi inanırlarını imamlar şeklinde yönetme gücü verildi. Bu imamlardan İmam İsmail MS 760 yıllarında “İsmaili” mezhebini kurdu. İsmaililik düşüncesindeki insanların hedefi, filozof Farabi’nin deyimiyle: “Gerçek akıl devletini, kardeşliğe ve eşitliğe dayanan bir cumhuriyeti kurmaktı”. İsmaililer tamamıyla laiklerdi. Bu dönemde, halifeler ayrıcalıklarından vazgeçtiler mesala cuma namazında adlarına hutbe okutmaktan vazgeçtiler. MS 1164’te şeriatı kaldırdılar, namaz kılma, oruç tutma, hac gibi ibadet zorunlulukları kaldırıldı. Kadın-Erkek eşit duruma getirildi.[99]
___________________
[98] Hatice Yalçın, “Alevi Kültüründe Çocuk Yetiştirme ve Kadının Konumu”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı: 79, 2016, <http://hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/1996/1501> Erişim: 14 Temmuz 2018, s. 80. ss. 79-94.
[99] Cihangir Gener, “Batıni Bir Ekol İsmaililik: İsmaili İnançlarının Türk ve Batı Dünyası Üzerindeki Etkileri”, Historical Sense, 14 Nisan 2002, <http://www.historicalsense.com/Archive/Ismaililik_1.htm> Erişim: Haziran 2012, s. 1.
[100] Türk Dil Kurumu, “Büyük Türkçe Sözlük”, arayınız: Bâtın, Zahir, <http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=btsim> 14 Temmuz 2018.
[101] Fatih Güzel, “Alamut’ta Sünnî Bir Şeyh: III. Hasan Nev Müselman”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 6, 2016, <http://www.itobiad.com/download/article-file/223905> Erişim: 14 Temmuz 2018, s. 1684. ss. 1683-1697.
[102] Ethem Ruhi Fığlalı, “Ali”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1989, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c02/c020359.pdf> Erişim: 14 Temmuz 2018, Cilt: 2, s. 371. ss. 371-374.
[103] M. Yaşar Kandemir, “Ali”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1989, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c02/c020360.pdf> Erişim: 14 Temmuz 2018, Cilt: 2, s. 378, 379. ss. 375-378.
SİTE DİZİNİNDEKİ 253. KONU
İsmaililik’te Şeyhlik
Mısırlı Ali yandaşlarına “Fatimiler” adı verildi. MS 909 yılında İsmaili inancındaki “Fatimiler” Mısır’da kuruldu. Fatimiler İsmaililere bağlı olarak yönetiliyordu.
İsmaililerde ve Fatimilerde, derecelere dayalı bir sistem mevcuttur. 7 dereceli inisiasyona dayalı sistem MS 900’lerden sonra oluştu. Örneğin; şeyh, ahi, nazil gibi dereceler vardı. En üstte şeyhlerin şeyhi olarak bir kişi vardı, altında şeyhler, yine altında ahiler vardı. “Ahilik” düşüncesi Türklere buradan geçmiştir.
İsmaililik inancına göre 7. derecede yani en üst makamda bulunan şeyh mükemmelliğe ulaşmış ve Tanrı ile bir olmuştur. Tanrı salt ışıktır. Şeyhden başka 7. dereceye ulaşan yoktur ancak 6. dereceye ulaşabilmiş kişilerin ruhları öldükten sonra Tanrı’ya ulaşma mutluluğuna erişir. Daha düşük derecelerle ölenlerin ruhu reenkarnasyona girip gövdeden gövdeye geçer ve dünyada acı çekmeye devam ederdi. İsmaililer için dünya cehennem yeriydi. Düşük derecililer şeyhin emirlerini yerine getirerek kendini feda eder, bu sayede daha iyi bir hayata doğacaklarına ya da Tanrı’ya ulaşacaklarına inanırlardı!.. İsmaili olan Hasan Sabbah’ın fedailerinin, Sunni yöneticilere ve bazı sistemlere yönelik bu suikast girişimleri mevcuttur. Kendini feda edecek kişiye cennet vaad edilip, haşhaş içirilip olayı gerçekleştirmeye gönderildiği bilinir.[104]
SİTE DİZİNİNDEKİ 254. KONU
İsmaili Öğretisi
İsmaili Öğretisi’nde; şeriatın iddia ettiği öte dünya, cennet ve cehennem gibi kavramlar yoktur. Cennet cehennem bu dünyadadır. Kişi mutlu ise cennette, mutsuz ise cehennemdedir. Ayrıca iyi bir hayat yaşamışsa, üst düzey biri olarak tekrar dünyaya gelir düşüncesi vardır. Yanı sıra Tanrı-Evren-İnsan üçlemesi, insanın Tanrı’nın bir parçası olduğu inancı ve İnançlarda özgürlük vardır zorlama yoktur düşüncesi yaygındır. Gizli işaret, parola ve semboller yaygındır. İnsan sevgisi yada Humanizm önemli bir yer tutar.
İsmaililik’te 7 rakamının kutsallığı ve beyaz elbise giyinme, Mezopotamya, Arap Yarımadası ve Fırat Nehri çevresinde MÖ 200’lerde en iyi dönemini yaşayan Sabiilik düşüncesinden gelmektedir. Sabiilik’in içinde bu düşünceler var olmakla birlikte yanı sıra Büyük İskender’in Mezopotamya’yı fethi sırasında Pisagorculuk’tan, Sabiilerin az-orta olarak kısmen etkilendiği görülür. Yanı sıra Pisagorculuk’tan önce Sümerlerin 7 rakamını kutsallaştırdığını biliyoruz.
İsmaililerin beyaz elbise üzerine kırmızı bir kuşak takmaları, Avrupalı şovalyeleri etkilemişti: Bunun üzerine şovalyeler beyaz giysi üzerine kırmızı renkte haç işareti görünümünü uyguladılar.
İsmaili Öğretisi’nde birinci derecede, İslamiyet ve Kur’an öğretilirdi. İkinci derecede diğer dinler öğretilip, tek geçerli dinin İslam olmadığı, tüm dinlerin aynı hedefe yöneldiği gösterilirdi. Üçüncü derecede çeşitli sırlar öğretilip, sır saklama vardı. Seçilen kişilerin entellektüel ve din konusunda bilgili olması aranırdı. Nitekim çeşitli üstün filozoflar buralardan çıkmıştır. Sonraki derecelerde (4. ve 5.) ise tüm dinlerin gerçeğe ulaşmak için yetersiz kaldığı durumu mevcuttur. Peygamberler eksiksiz-tam insanlardır. İlerleyen derecelerde (6.) bu eksiksiz-tam insan olma yolu vardır, yani normal bir insan da peygamberlik makamına ulaşabilir. 6. dereceye ulaşan kişi öldükten sonra Allah’a ulaşır. Son derece olan 7. derecede Tanrı’nın yeryüzündeki görüntüsü olduğuna inanılan sadece Şeyh el Cebel vardır.
İsmaili Öğretisi’nde dinler daima ikinci planda olup, öz-gerçeklik gizli anlamlar yani Bâtınilik ön planda olmuştur. İsmaililer öğretilerini dünyaya yaymayı başarmışlardır. İsmaililer MS 874 ve 1256 yılları arası altın çağını yaşadılar.[104] Ayrıca İsmaililiğin kendinden önceki Masonluğa benzediği görülür: Örneğin Masonlukta düşünceyi aşıp ötesine geçme, insanın kendini mükemmelleştirmesi, işaretler-kelimeler, usta-kalfa-çırak kademeleri ve benzeri vardır.[105]
SİTE DİZİNİNDEKİ 255. KONU
Hasan Sabbah ve İsmaililik
Alamut kelimesi aluh (kartal) ve amu(h)t (öğretim) sözcüklerinin birleşimidir. Alamut Kalesi günümüz İran içinde ve İran’ın kuzeybatısındaki Türkiye’ye yakın bir yerde olup, bilinmeyen eski bir tarihte inşa edilmiştir, 860’ta kale yeniden inşa edilmiştir, Haşîşîler (The Assassins)’in kurucusu Hasan Sabbah 1090’da Alamut Kalesi’ni ele geçirip burayı mekanı yapmıştır. Sabbah liderliği Büzürg-Ümmîd adlı kumandanlarından birine bırakarak 1124’te öldü. Alamut; bazen Haşişiler olarak anıldığı, Nizari İsmaili mezhebinin liderinin idare ettiği, 1090-1256 yılları arasında Suriye’den doğu İran’a kadar yayılan Şii olan İsmaili Devleti’nin merkeziydi.[106] İsmaililer 1256 yılına kadar görüşlerini yayıyor ve çevreye hükmediyorlardı ama İsmaili Devleti ve Alamut Kalesi 1256’da Moğollar (Hûlâgû) tarafından ele geçirildi ve İsmaililer’in bir çoğu kılıçtan geçirildi.[106][107] Kalanlar ise Anadolu’daki yandaşlarının yanına sığındı[107] ve/veya Mısır Memlük Sultanı 1. Baybars (1223-1277) 1260-1280 yılları arasında Moğollar’ı defalarca yenip Alamut ve çevresine hakim oldu,[108] kalan[106] güçsüz[107] İsmaililer’i (Haşhişiler’i) de özerk olarak kendi halllerine bıraktı.[106] Safeviler[106] (1501-1736[109]) zamanında ise “unutulma kalesi” lakabıyla devlet hapishanesi olarak kullanıldı. Günümüze kadar kalenin duvar kalıntıları ayakta kalabilmiştir.[106]
İsmaililer Selçuklu ve Haçlı saldırılarına karşın giderek zayıflıyorlardı ve büyük kayıplar aldılar, tam da bu sırada Hasan Sabah[107] (MS 1046[110]-1124) ve fedaileri düşmanların korkulu rüyası haline geldi. Hasan Sabbah aslen İranlıdır, Mısır’da üniversite eğitimi aldı, sonra İran’a dönüp İsmaili müridleri etrafında toplayarak Selçuklular’a, Araplara ve Türk Sünnilere karşı olarak tarihteki yerini aldı. Abbasi Hilafeti’ni ve Selçuklular’ı, fedaileri ile devirmek isteyen Sabbah, örgüt üyelerine “Assasins” ya da “Sır Bekçileri” adını verdi.[107] Sabbah’ın mekânı ve kalesi, günümüz İran içinde ve İranın kuzeybatısındaki Türkiye’ye yakın bir yerde olan[106] Alamut Kalesi’dir. Sabbah’ın fedaileri yeniden doğuş inancıyla, cennet vaadiyle, sınırsız itaat koşuluyla yetiştirilmiş, haşhaş içtiklerinden haşhaşiler denilmiş yanı sıra kiralık katil isimleriyle adlandırılmış veya assasins olarak ya da sır bekçileri olarak isimlendirilmiş, bazılarınca tarihin ilk terör örgütü olarak tasvirlenmiş muntazam askerlerden oluşuyorlardı. Nitekim bu fedailer dönemin Selçuklu Sultanı Melikşah’ın[107] (1055-1092[111]) elçisinin gözünü korkutmak için ortada bir şey yokken kale surlarından aşağı atlamaları ve yapılan suikast eylemleri yankılar uyandırıyordu.[107]
Selçuklular’ın vezir Nizamülmülk[107] (1018-1092[112]) komutasında[107] Yoruntaş, Arslantaş ve Koltaş önderliğindeki orduları farklı tarihlerde defalarca Sabbah’ın elindeki Alamut Kalesi’ne sefer yapıp kuşattı ama başarılı olunamadı.[111] Nizamülmülk Bağdat’a giderken Sehne köyünde konakladığı sırada Tahir adlı bir fedai tarafından öldürüldü. Bundan 35 gün sonra da Melikşah öldü.[112] Melikşah’ın vefatı yüzünden Kızılsarığ önderliğindeki seferden de sonuç alınamadı.[111]
___________________
[104] Gener, ags., s. 1.
[105] Yusuf Estroti, “14 Bin Masonumuz Var”, Milliyet [Gazete], 9 Eylül 2001, <http://www.milliyet.com.tr/2001/09/09/guncel/gun01.html> Erişim: Haziran 2012, s. 18. (Gazetede yayımlanmış bu röportajdaki bilgileri veren Estroti bir masondur.)
[106] Laurence Lockhart, M. G. S. Hodgson, “Alamūt”, Atatürk Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 38, 2008, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/33317> Erişim: 14 Temmuz 2018, s. 198-202. ss. 197-206.
[107] Gener, age., s. 1, 3.
[108] Kâzım Yaşar Kopraman, “Baybars 1”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1992, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c05/c050152.pdf> Erişim: 15 Temmuz 2018, Cilt: 5, s. 221, 222. ss. 221-223.
[109] Tufan Gündüz, “Safeviler”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2008, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c35/c350322.pdf> Erişim: 15 Temmuz 2018, Cilt: 35, s. 451. ss. 451-457.
[110] Güzel, age., s. 1684.
[111] Abdulkerim Özaydın, “Melikşah”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2004, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c29/c290032.pdf> Erişim: 14 Temmuz 2018, Cilt: 29, s. 54, 56. ss. 54-57.
[112] Abdulkerim Özaydın, “Nizamülmülk”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2007, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c29/c290032.pdf> Erişim: 14 Temmuz 2018, Cilt: 33, s. 194, 195. ss. 194-196.
SİTE DİZİNİNDEKİ 256. KONU
Haçlı Seferleri, Hristiyanlık, İslam ve İsmaililik
Batı’da Hristiyan liderleri olan Papa’lar, Kudüs’ün ya da kutsal toprakların kendilerine göre kâfir olan Müslümanların elinden alınmasını ve buradaki zenginliklerin Batı’ya taşınmasını istediler. Bunun üzerine gerideki her şeylerini Papanın himayesine bırakan Hristiyan askerler, yeminlerinin nişanesi olarak da giysilerine haç diktiler, böylelikle “Haçlılar” doğmuş oldu. Haçlılar ilk seferlerine 1095 yılında başladılar. 1099’da aldıkları Kudüs’ü 88 sene ellerinde tuttular ama 1187 yılında Selahattin Eyyubi Kudüs’ü geri aldı.
Haçlı seferleri sırasında Hıristiyan Haçlılar (Şövalyeler) İsmaililik’le tanıştı ve ondan etkilendi. Bu sayede onlar baskıcı Katolik Hıristiyanlık’a ve Papalık’a karşı tavır almaya başladılar. Artık dini inançlar batıni ve modern bir şekilde yorumlanıyor, akıl ön plana çıkarılıyor; laiklik, eşitlik ve insan sevgisi (Hümanizm) güçleniyordu. Bu düşünüş tarzındaki yapılanmaların Avrupa’da Katolik Hıristiyanlık ve Papalık hegemonyasına karşı çoğalması ve taraftar toplamasıyla Rönesans ve Reform hareketleri eşliğinde Avrupa bir aydınlanma çağına girdi.[113]
SİTE DİZİNİNDEKİ 257. KONU
İsa’nın Fakir Askerleri ve Tapınak Şovalyeleri
1099-1187 yılları arasında Kutsal saydıkları İsrail’deki Kudüs toprakları Haçlı Seferleri ile Hıristiyanlar’ın elindeydi. 1118 yılında kutsal toprakları korumak amacıyla “İsa’nın Fakir Askerleri” adı altında bir birlik oluşturuldu: Birlik 1119’da Kudüs’e geldi ve bir süre sonra Süleyman Mabedi’ni, Kutsal mabetleri ve Kiliseleri koruduğundan “Tapınak Şövalyeleri” adını aldı.[113] Tapınak Şövalyeleri’nin bir diğer amacı da mabet içindeki kaybolmuş sırları ve temellerde gömülü olduğuna inanılan “sırları” araştırarak bulmaktı. Sabbah’ın daveti üzerine Şövalyeler Alamut Kalesi’nde Sabbah’la yüz yüze konuşup batınilik hakkında çokça bilgi sahibi oldular. Ayrıca İslam içindeki İsmaililik’teki gibi gizli işaret, parola ve semboller Tapınak Şövalyeleri içinde de kullanıldı. Tapınak Şövalyeler’i İsmaililik’ten aldıkları şeyhlik örgüt sistemini ya da dereceli teşkilat sistemi olarak da adlandırılabilecek inisiasyon sistemini kendi içinde de kurmuşlardır. Ayrıca bu şövalyeler[113] (Masonlukta olduğu gibi[114]) birbirlerine “Kardeş” diye hitap ederlerdi.[113]
___________________
[113] Gener, ags., s. 2, 3.
[114] Estroti, agg., s. 18.
SİTE DİZİNİNDEKİ 258. KONU
ALLAH SÖZCÜĞÜNÜN ETİMOLOJİK OLUŞUMU
Kronolojik Etimoloji (Allah sözcüğü)
• MÖ 4000-3000’lerden gelen Sümer-Babillerin Dumuzi, Tammuz veya Marduk Tanrısı[115] ilerleyen süreçlerde farklı bölgelerde; Baal, Bil, Bel gibi Tanrı isimlerine dönüşmüştür. → Ba”al” – B”el”[116]
• Babil kelimesindeki; Bab = Kapı, İl = Tanrı olarak, Tanrının Kapısı anlamına gelmektedir. → Bab”il” ya da Bab”el”[117]
• MÖ 2500-2000’lere dayanan Sümer-Akad sentezi olup[118] MÖ 1800’lerde yazıya geçirilen Enuma Eliş destanında[119] “İlu” tanrı, “İlani” ise tanrılar anlamına gelmektedir. Destandan örnekler verecek olursak: “İlu Marduk akbal ilani” (Marduk, tanrıların akıllısı), “İlu Marduk” (Sen Marduk). Aynı dönemlere ait başka bir yazıtta ise şu geçmektedir: “(N 3539) dingir en-líl il-su ìl-a-ba4 GURUŠ ì-li il-la-at-sú [na]-ra-am-dEN.ZU [d]a-núm LUGAL [ki-ib-r]a-tim [ar-ba-i]m” (Enlil, tanrısı, Ilaba, tanrıların genç adamı-onun destekçisi, Naram-Sin, güçlü, dört yönün kralı).[120]
• MÖ 2000’lere dayanan Kenanlılar’ın (İsrail tarafları) “El” adındaki Tanrısı vardı. → “İl” ya da “El”[121]
• MÖ 2000-1500’lerde Babiller[122] döneminde sembolü hilal olan Ay Tanrısı Sin’e Babiller (ve devamında Asurlular); “ilu sa ilani” (tanrıların tanrısı), “sar ilani” (tanrıların kralı) ve “bel ilani” (tanrıların rabbi/efendisi) derlerdi.[123] (İllu-münati…?)
Akhenaton’un tek tanrılı Aton dini Mısır’da istenmeyince bu dinin inananları Kenan’a gittiler: Gidenler arasında soylu bir aileden gelen Tutmose (Tut-‘Mose’ yani Musa) bu Aton inancını Yahudiler’e öğretti. Yahudiler de Mısırlı Tutmose’yi ve Aton’u Yahudi Musa’ya ve Yahve’ye dönüştürüp Eski Ahit’e yazdılar. Kenan diyarının baskın Baal ve El tanrısına rakip olarak Yahve çıkartıldı, Baal ve El’in özellikleri Yahve’ye uyarlandı. Sonuçta Yahve; El (veya kelimedeki okunuşa göre İl), Baal ve Aton’un birleşimiydi. Elohim, Eloah, El Şadday, El Elyon vb. gibi El’e ait El’in isimleri Yahve’nin Eski Ahit’teki diğer isimleridir. Eski Ahit’te Baal’den türetilen birçok kelime vardır: Yahve Baal’dir anlamına gelen Beelyada’yı öne alırsak diğer birkaçı Baalgad (God…?), Baalhamon, Baalhamman. Tanrının tek olup daha da soyutlaşması ise Aton’dan Yahve’ye geçen en önemli özelliklerdendir. Tek tanrı, Her şeye kadir, ezeli ve ebedi, yer ile gökteki her şeyin tek hakimi, her şeyi yaratan, yaratıcı, antlaşma yapan ahit tanrısı vs. gibi El’in nitelikleri ve tanrıların tanrısı (efendisi), rablerin rabbi, yüceler yücesi, inananların kocası, kainatın idarecisi ve hakimi, Güneş’i doğudan doğurup batıdan batıran, yağmurları yağdıran, toprağı bereketleyen, kaderleri önceden belirleyen, dilediğine iyilik dilediğine ise kötülük veren vs. gibi Baal’in nitelikleri Eski Ahit’te Yahve’ye uyarlanmıştır.[124] Eki Ahit’te tanrı kendini “Ben ben olanım” diye tanıttığından adı İbranice “Odur” anlamına gelen Yaho’dan (Yahoo…?) “var olan” anlamına gelen Yehova/Yahve olarak kalmıştır. Aynı yerde tanrıdan İbranice “ruh”[125] ve “soluk”[126] anlamına gelen Eloh’tan[125] (Eloah’tan[126]) “ruhların tümü” anlamına gelen Elohim olarak da bahsedilmiştir.[125] (Sümer’deki gökle yer bitişikken göğü yerden ayıran “hava” tanrısı Enl-il[127]‘in de El (İl) tanrısıyla bir bağı olabilir mi acaba?)
El tanrısı Aramice’ye Eloh[124] veya Elaha[128] ve İbranice’ye Eloah[126] olarak geçmiştir. (Sümerce; sırasıyla Akadca, Kenanca ve Asurca’yı etkilemiştir: Sonrasında bu üç dil de “yakın akraba” olan Aramice ve İbranice’yi etkilemiştir:[129] Sonrasında da bu iki dil Arapça’yı etkilemiştir.[130] Eski Ahit’İn %99’luk kısmı İbranice %1’lik kısmı ise Aramice yazıldı: Yeni Ahit ise İbrani dilinden Grekçe yazıldı.[129])
Yeni Ahit’te “Eli” ve “Elohi” tanrı anlamına gelip tanrının isimlerindendir.[131]
Arapça’daki Lat,[132] el-Lat[133] ve El-latya[128] kelimeleri Akadca metinlerde geçen tanrı El’in dişil hali İlat’tan veya Allatum’dan türemiştir, Herodot’ta Alilat olarak geçer.[132] Arapça’daki İlah kelimesi ise Aramice’deki Elaha (Eloh) kelimesinden türemiştir.[124][126][128][133] Yine Arapça’da İlah kelimesinden el-ilah dildeki yerini almıştır ve en büyük ilah/tanrı anlamına gelen El-İlah ise Arapça’da kolay söylenememesinden ötürü “Allah”a dönüştürülmüştür. Sonuç olarak el-ilah ve Allah kelimeleri El’den türeyen Allat ve Elaha kelimelerinden türemiştir.[124][126][128][132][133][134] (Alo, Hello…?)
Kitab-ı Mukaddes’te (KM) geçen Gabri-el, Mika-il (Mika-el, Mich-el) ile İsrailiyat’ta geçen Azra-el ve İsraf-il’in, El’in İbranice-Aramice yoluyla, Kur’an’da geçen Cibr-il (Cebra-il), Mika-il ile İslamiyat’ta geçen Azra-il ve İsraf-il’e Arapça olarak geçtiğini görmekteyiz.[135][136][137][138]
Gabriel: Aramice’de Güçlü insan anlamındaki geber ile tanrı anlamındaki el kelimelerinden oluşmuş olup, KM’de tanrının gücü eşliğinde tanrının işlerini insanlara bildirip elçilik görevi yapan insanımsı (veya insan görünümlü) bir melektir: Eski Ahit’te Cennetin gözetmeni, birinci semanın hakimi, tanrı ile insan arasındaki en önemli aracı, tabiat güçlerini yöneten, adalet ilkesi vs. olandır. Kur’an’da ise Allah’ın kulu/gücü/kuvveti anlamına gelip, insan şeklinde de görülebilen, kendisine ruh da denilen, Muhammed’e vahiy getiren bir melektir.[135] Mikail: İbranice’de “Kim tanrı gibidir?” anlamındaki mikael’den gelmekte olup, Eski Ahit’te İsrailoğulları’nın koruyucusu, birinci ve büyük reistir: Yeni Ahit’te İblis’e karşı çıkan, baş melek ve göğün reisidir.[136] Azrail: KM’de ve Kur’an’da “ölüm meleği (veya melekleri)” olarak geçen, İbranice’de İsrailiyat’ta -bu meleklerden birinin- Azrael olarak adlandırıldığı, İslamiyat’ta da bu melekler grubunun başının Azrail olarak adlandırıldığı, insanların canını almakla görevli bir melektir: KM’de ruh alır ifadesi geçmeyip İsrailiyat’ta ve Kur’an’da geçer.[137] İsrafil: Yok etmek, yakıp yıkmak gibi anlamlara gelen Asurca’daki sarapu kelimesi Aramice’ye sfer ve İbranice’ye seraf (çoğulu serafim) olarak geçmiştir. İsrafil İbranice’de yok etmek ve kul anlamındaki seraf ile tanrı anlamındaki il kelimelerinin birleşiminden oluşup, Eski Ahit’te bir melek grubunu ifade eden serafim’den türemiştir. KM’de Kıyamet (ve mahşer)’in başlamasından hemen önce İsrafil’in sura üfleyeceği konusu hakkında hiçbir şey yazmaz. Kur’an’da ise sura ilk üflenmesiyle Kıyametin kopacağı (yer ve göğün değişeceği), ikinci üflenmeyle de herkesin dirilip mahşere gideceği ifade edilir. İslamiyat’ta bu üflemeyi yapacak olan meleğin İsrafil olduğu kabul edilir, ayrıca levh-i mahfuz’la ilgili görevleri olup arşı taşıyan melektir. Yine Kur’an’da İbrahim’e bir çocuk müjdeleyen ve Lut’a insan suretinde görünüp kavmine ceza geleceğini bildiren bir melektir. İsrafil Arapça’da Allah’ın kulu anlamına da gelir.[138]
İbranice’de kul anlamındaki israf/seraf[138] veya isra ile il kelimelerinin birleşiminden[139] Kitab-ı Mukaddes’te de geçen Yisrael (Arapça’ya İsrail)[140] oluşmuş olup[139] Tevrat’ta “Tanrı ile güreşir”[141] veya “Tanrıyla uğraşan” anlamına gelmektedir.[139] İs’in Mısır tanrıçası İsis’ten, Ra’nın da Mısır’ın baş tanrısı Ra’dan ve El’in ise El tanrısından gelip İs-Ra-El kelimesini oluşturduğu görüşü de vardır.[142]
Benzer şekillerde İbranice’de “Tanrı işitir” anlamındaki Yişmael (Arapça’ya İsmail),[138] İbranice Yaakob (Yakub)’un Arapça karşılığı olan Abdullah[139] (Allah’ın kulu);[138] Yunanca Euaggelion’den gelip İngilizce’de Gospel olup Arapça’ya İncil olarak geçen ve Batı dillerinde Kitab-ı Mukaddes’in karşılığı olan Bibel kelimelerinde[143] de El’in izleri görülür. El-emin (Muhammed’in lakabı), el-bakara, el-enbiya (vb. sure isimlerinin önüne gelen el’ler)[144] gibi örnekleri çoğaltmak elbette mümkündür.
___________________
[115] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 128), bk. (Dizin 208), bk. (Dizin (171).
[116] Ags., bk. (Dizin 208).
[117] Ags., bk. (Dizin 180).
[118] Ags., bk. (Dizin 179).
[119] Barış Başaran, “Kozmogoni ve Toplumsal Tabakalaşma: Vedik Mitoloji Üzerine Bir İnceleme”, MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 16, Güz 2017, <http://sosbildergi.msgsu.edu.tr/images/dergiler/pdf/2017/nisan/18/16.say-2.compressed.pdf#page=84> Erişim: 16 Temmuz 2018, s. 254. ss. 251-259.
[120] Yusuf Kılıç, Şeyma Ay, “Eski Mezopotamya’da Siyasi Örgütlenmede Din Olgusu”, Turkish Studies, Cilt: 8, Sayı: 5, İlkbahar 2013, <http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423932845.pdf> Erişim: 16 Temmuz 2018, s. 390-392. ss. 387-403.
[121] Ags., bk. (Dizin 166), bk. (Dizin 334), bk. (Dizin 219).
[122] Ags., bk. (Dizin 161), bk. (Dizin 128), bk. (Dizin 306).
[123] Süheyla İrem Mutlu, Yusuf Albayrak, “Harran ve Soğmatar’da Sin Kültünün Varlığı”, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, Sayı: 38, 2018, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/446707> Erişim: 16 Temmuz 2018, s. 135-137. ss. 133-144.
[124] Kürşat Haldun Akalın, “Baaller Karşısındaki Yahve Peygamberleri”, Uşak Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 4, 2015, <http://dergipark.ulakbim.gov.tr/usaksosbil/article/viewFile/5000113370/5000132296> Erişim: 16 Temmuz 2018, s. 79-81, 87, 88. ss. 77-96.
[125] Korhan Kaya, “Vedaların Bilinmeyen Tanrısı Ka”, Ankara Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt: 33, Sayı: 1-2, 1990, <http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1242/14168.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018, s. 288. ss. 281-292.
[126] Ahmet Uhri, “Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Ölü Gömme Gelenekleri“, Ege Ü. Arkeoloji Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi, İzmir 2006, <http://acikerisim.ege.edu.tr:8081/xmlui/bitstream/handle/11454/2276/ahmetuhri2006.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 17 Temmuz 2018, s. 26, 30.
[127] Ebru Uncu, “Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde Güneş Kültü”, History Studies, Cilt: 5, Sayı: 1, Ocak 2013, <http://content.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/49614/30849/mezopotamya,_anadolu_ve_mısır_medeniyetlerinde_güneş_kültü.pdf> Erişim: , s. 351. ss. 349-366.
[128] Ayşe Gülüser, “Mehmet Akif Ersoy’da Tanrı Problemi“, Selçuk Ü. Din Felsefesi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2010, <http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/2704/279050.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 17 Temmuz 2018, s. 31. Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 185).
[129] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 207). Ali M. Dinçol, “Aramice”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1991, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c03/c030172.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018, Cilt: 3, s. 267. ss. 267, 268.
[130] Nihad M. Çetin, “Arap”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1991, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c03/c030177.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018, Cilt: , s. 276, 277, 279, 282, 283. ss. 276-309.
[131] Bu sitedeki maddelere bk. Yeni Ahit, Matta 27:46, Markos 15:34.
[132] Fehd, “Lat”, age., s. 107.
[133] Bekir Topaloğlu, “Allah”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1989, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c02/c020464.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018, Cilt: 2, s. 471. ss. 471-498.
[134] Dursun, “Ay Tanrısı Al-İlah”, ags.
[135] Zeki Ünal, Yusuf Şevki Yavuz, “Cebrail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1993, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c07/c070118.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018, Cilt: 7, s. 202. ss. 202-204.
[136] Lütfullah Cebeci, “Mikail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2005, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c30/c300029.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018, Cilt: 30, s. 45. ss. 45, 46.
[137] Ahmet Saim Kılavuz, “Azrail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1991, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c04/c040299.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018, Cilt: 4, s. 350, 351. ss. 350, 351.
[138] Lütfullah Cebeci, “İsrafil”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2001, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c23/c230095.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018, Cilt: 23, s. 180, 181. ss. 180, 181.
[139] Ahmet Türkan, “Ahteri’nin Yahudilik ve Hıristiyanlık Hakkındaki Görüşleri…”, Dumlupınar Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 40, Nisan 2014, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/55962> Erişim: 18 Temmuz 2018, s. 244. ss. 241-252.
[140] Harman, “İshak”, age., s. 519.
[141] Serpil Akbıyık, “Babil Esareti’nin Yahudiler Üzerindeki Sosyal, Kültürel ve Dini Etkileri“, Selçuk Ü. Dinler Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2010, <http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/144/Serpil_Akbıyık_Tez.pdf.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 18 Temmuz 2018, s. 3.
[142] Turgut Gürsan, “Dünya’nın Gizli Tarihi: Antik Çağlardan Günümüze” Pegasus Yayınları: 138, İstanbul, Özel Baskı, 1. Baskı 2008, s. 52.
[143] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 335).
[144] Fayda, age., s. 410, 412.
SİTE DİZİNİNDEKİ 259. KONU
HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ
Ön Bilgi: İddia yazar Arif Tekin’e aittir.
Hz. Muhammed 54 yaşına geldiği zaman İslam geniş bir alana yayılmıştı. Ayşe, halife Ebubekir’in; Hafsa ise halife Ömer’in kızıdır. Bunlar iktidarı ele geçirmek için, genç yaşlarda olan Ayşe ve Hafsa’yı Hz. Muhammed ile evlendirmişlerdir: 9-12 yaşlarındaki Ayşe ile 54, 20 yaşındaki Hafsa ile 56 yaşında evlenmiştir. Muhammed ilk halifenin damadı Ali olmasını istiyordu. Çok güçlü ve zengin olan Ömer buna şiddetle karşı idi. Ayşe ve Hafsa da Muhammed’i diğer eşlerinden kıskanıyorlardı, Çünkü; hem yaşları küçük idi hem de Muhammed’in 10’u aşkın eşi vardı. Ve artık devreye Ömer girdi; saf Ebubekir’i kullanarak, Ayşe ve Hafsa’ya Muhammed’i öldürttü. Daha çok Ayşe olmakla beraber Ayşe ve Hafsa, Muhammed’e zehirli ilaç içirerek onu öldürdüler! Haziran 632’de 62 yaşında iken Ayşe’nin evinde vefat etmiştir. Bu sayede Ebubekir ve başkatil Ömer gücü ele geçirip halife olmuşlardır.
Daha öncesinde de Ebubekir, Ömer ve çevresindeki tayfa tarafından 631 yılında suikast girişimine uğramıştır. Muhammed ve ordusu Suriye’de Bizanslılarla savaşıp Medine’ye geri dönüş yolunda iken; Muhammed’in bu girişimi daha önceden haber alması ile suikast girişimi başarısız olmuştur. Yine aynı tayfa Mart 632’de Veda Haccı dönüşü yolunda Muhammed’i öldürmek ister, önceden haber alınmasıyla yine başarısız olurlar.[145]
___________________
[145] Arif Tekin, “Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed’in Ölümü”, Berfin Yayınları, İstanbul 2010, <https://docs.google.com/file/d/0B4HO5r4WOpdzaUdsbE9sMDNPZlE/edit> Erişim: Şubat 2016, s. 1-35.
SİTE DİZİNİNDEKİ 260. KONU
HZ. MUHAMMED’İN HOCASI NEVFEL KİMDİR? EŞİ HATİCE KİMDİR?
Varaka b. Nevfel 6. yy.ın ilk yarısında doğdu ve ∼615’te öldü: Hatice’nin amcasının oğlu olup Mekke’nin en meşhur haniflerindendir. Tek bir tanrıya inanıyordu. Tevrat ve İncil’i okumuş birisiydi. Daha peygamber değilken Muhammed gaipten sesler duyduğunu söylemek ve bunun ne anlama geldiğini sormak için Hatice ile beraber Varaka’nın yanına gitti[146] (veya Hatice onu Varaka’ya götürdü[147]), Varaka da ona kendisine gelen meleğin Musa’ya gelen Namus (Cebrail veya Tevrat) olduğunu ve kendisinin Yahudi ve Hıristiyanlarca beklenen son peygamber olduğunu ve de kavmi bunu duyduğunda dışlayacağını (Mekkeliler’in bunu duyması halinde Muhammed’i dışlayacağını) ama kendisine yardım edeceğini söyledi. Varaka ve arkadaşları (Ubeydullah, Osman ve Zeyd) yaşadıkları Mekke’deki pagan inançlarını benimsemediklerinden dolayı “yeni bir din” arayışına girip Suriye’ye gittiklerinde Varaka Hıristiyanlık’ta karar kıldı. Yanı sıra Varaka, Zeyd’in karar kıldığı İbrahim’in dinine de inanıyordu. Varaka okuma yazma biliyordu, Yahudilik ve Hıristiyanlık kültürünü ve ilmini bilip Tevrat ve İncil’i okumuştu, İncil’i Arapça ve İbranice’ye çevirmiştir, hatta İncil’in farklı bazı nüshaları da kendisinde bulunuyordu. Arap bir bilgin olup kendisine Mekke’deki Hıristiyanlar’ın lideri de denilmiş olsa da Mekke’de Hıristiyan faaliyetlerine girişmemiştir. Daha peygamber olmadan önce (610’dan önce) Muhammed’in Varaka’yla olan sohbetlerinde Varaka Muhammed’e din tarihi hakkında birçok şey öğretmiştir. Muhammed Varaka’nın kuzeni Hatice ile evlenme konusunda Varaka ile görüşüp istişare etmiştir. Muhammed Şam’da iken Varaka’nın ismini ve sözlerini rahip Bahira’dan da duymuştur.[146]
Sülalesinin çoğu Hıristiyan olup bağımsız bir din düşünürü, bilge ve alim bir Arap olan Varaka İslam öncesinde bir hanif olan Muhammed’i dini, fikri ve kültürel açıdan etkilemiştir. Ona, okuduğu Eski ve Yeni Ahit’i öğretmiştir. Muhammed’in hocası olup ona bazı hakikatleri ilham yoluyla aktarıp onu yetiştirmiştir: Bunu yaparken de Arapça’ya çevirdiği -veya Yeni Ahit’in bazı bölümlerini çevirdiği- İncil’den de faydalanıp Cahiliye Arapları’na bir tanrı, bir peygamber ve dinleri okuyabilecekleri yeni bir kitap vermek istemiştir. Ayrıca o dönemde Mekke’de Tevrat’ı okuyup bilen Cebr, Yesar, Aiş, Kays, Addas vs. adlarında Yahudi-Hıristiyan (Ebionit) kökenli köleler de bulunmaktaydı. Varaka’nın Arapça’ya çevrilmiş -veya çevirdiği- Kitab-ı Mukaddes’teki -veya bunun tamamen çevrilmeyip çevril(ebil)miş bir kısmındaki- bilgileri Muhammed’e okuması ve Varaka’nın fikirleri sonucunda ve/veya Arap Yarımadası’ndaki Hanifler ile Yahudi-Hıristiyanlar’ın ve Rahip Bahira’nın etkisiyle İslam’ın vahiy olmaksızın şekillenip oluşturulduğunu savunanlar da vardır. 610’dan önce birbirinden farklı bazı Hıristiyan mezheplerinin Mekke’ye de geldiği bilinmektedir. İslami kaynaklarda Varaka’ya ait bilgilerin fazla olmayışını Haniflik’le alakalı sözlü ve yazılı literatürün çoğunun İslam’ın oluşmasıyla birlikte yok edilmesiyle birlikte Varaka’ya da ait olan bilgilerin çoğunun silinip gitmesine bağlayanlar da -bunu savunanlar da- mevcuttur. Varaka gençliğinde putlara tapmayı ve onlara kurban kesmeyi reddedip -Tevrat’tan önceki eski inançlardan çoğunu ve onların metinleri de dahil olmak üzere- dinleri araştırdı ve okudu sonrasında tanrının birliği inancına vardı. Birçok dini alimi dinlemiştir. İbranice okuyup yazabildiğinden Kitab-ı Mukaddes’i -veya bazı kısımlarını- İbrani harflerle Arapça’ya çevirmiştir. Ayrıca İbranice olarak İncil’den bazı bölümleri de yazmıştır. Mekke’de bu dönemlerde kayda değer bir Yahudi ve Hıristiyan topluluğu bulunmuyordu fakat Yahudi-Hıristiyanlar veya Ebionitler de denilen, Yahudilik ve Hıristiyanlık içinde muhalif/aykırı düşüncelerinden dolayı dışlanmış bir grup olan -öyle ki onlar daha sonrasında İsa ve Hıristiyanlık hakkında Kur’an’da da yazacak olan görüşleri savunan- bu en eski Hıristiyan mezhebi ile resmi Hıristiyanlar 1. yy.dan beri yanı sıra Yahudiler’in de milattan önceden beri Arap Yarımadası’nda kayda değer bir şekilde bulunduğu biliniyordu: İşte Varaka da bildiklerini gerek bunlardan gerekse Şam’dayken “aslı bozulmamış ve tahrif edilmemiş İsa’nın dini”ne inanan rahiplerden ve farklı yorumlamalara sahip Yahudi hahamlarından öğrenmiştir: Bunların hepsine Varaka’nın hocaları diyebiliriz.[147] Varaka’nın yazıp günümüze derlendiği din ve ahlak konularını içeren birçok şiiri bulunmaktadır.[146]
Bir önceki paragraftaki bilgilerle bağlantı olan görüşüme göre Varaka Mekke’den Suriye’ye giderken -ki Kudüs’e de uğramış olmalı- Sümer-Babil ve saireden gelen eski inançları ve bunların bağlantılarını ve/veya Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki doğru bilinen yalanları ve bu inançlardaki “açık”ları öğrenip yeni bir dinin -dolayısıyla İslam’ın- doğmasını tetikleyenler arasında mıdır acaba? Çünkü Muhammed ile yaptığı konuşmaların tamamını hiç kimse bilmiyor! Ama şu an belki de ütopyamsı olarak görülebilecek veya çok uzak gelecekte olabilecek olan, dünyadan uzaya geçmişten çıkıp ve halen uzayda ilerleyen ışık, ses vb. dalgaların yansıma yoluyla tekrar dünyaya gelmesi sonucu veya bunları tespit edip dünyaya yansıtabilecek bir gök cismi, gezegen vs. ile tekrar dünyaya yönlendirilmesi sonucu ve/veya ışık hızını aşıp -ya da solucan, kara delik vs. ile zamanı büküp- bunlara ulaşıp birleştiği diğer frekanslardan ayırıp elde edeceğimiz bu görüntü ve ses kayıtları neticesinde bunun gibi belki de tüm dünya tarihini bir film gibi izleyebiliriz: Neden olmasın!
Hatice 556 yılında Mekke’de doğdu. Babası Kureyş’te sözü geçen ve ileri gelenlerden olup çok zengindi. Muhammed’den önce yaptığı iki evlilikten 3 çocuğu olmuştur. Hatice soylu ve zengin olup ticaretle uğraşıyordu yanı sıra seçtikleriyle de ortaklaşa ticaret yapmaktaydı. Bu seçtikleri arasında Muhammed de vardı ve yanına Meysere adlı bir köle de vererek Muhammed’i Şam’a ticaret yapması için tüccar olarak gönderdi. Döndüklerinde Meysere’nin Muhammed’in iyi bir tacir/tüccar olduğunu Hatice’ye söylemesi ve Hatice’nin arkadaşı Nefise’nin aracılık etmesiyle ve ayrıca ikinci kocasının daha önceden ölmesi ile kendisinin bekar olması gibi sebeplerden ötürü yaşı 25 olan Muhammed’le yaşı 35-40 civarı olan Hatice evlenme kararı aldılar ve 7 tane de çocukları oldu. Hatice ilk etapta Muhammed’e birçok para yardımı yaptı, Muhammed Varaka’dan aldığı bilgilerle 610’da peygamberliğini ilan ettiğinde ve sonrasında Hatice bunu destekledi ve servetini onun uğrunda harcadı. Hatice Muhammed’e ilk inanan kişidir. Hatice 620’de öldü.[148] Sadece 35 yaşında iken Kabe’nin yeniden inşa edildiği sırada hacerülesvedi yerine koyma gibi küçük bir görevin kendisine verilmesi dışında 25 yaşından 40 yaşına kadarki hayatında Muhammed hakkında kaynaklarda hiçbir bilgi bulunmaması ilginçtir.[149] Görüşüme göre Varaka’dan sonra Muhammed de Şam’dayken ve Mekke-Şam arasındayken buradaki inançları ve kültürleri gerek isteyerek gerekse istemeyerek dolaylı veya doğrudan öğrenme ve analiz etme imkanını bulmuş olmalıdır.
___________________
[146] Bünyamin Erul, “Varaka b. Nevfel”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2012, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c42/c420355.pdf> Erişim: Mart 2017, Cilt: 42, s. 517, 518. ss. 517, 518.
[147] Özcan Hıdır, “İlk Vahyin Gelişi Hadisi Bağlamında Varaka b. Nevfel’in Hz. Peygamber’e Dini-Kültürel Etkisine Dair İddiaların Değerlendirilmesi”, Marife Dini Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 2, Güz 2004, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/494024> Erişim: 19 Temmuz 2018, s. 27-34, 36. ss. 27-37.
[148] M. Yaşar Kandemir, “Hatice”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1997, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c16/c160268.pdf> Erişim: 20 Temmuz 2018, Cilt: 16, s. 465, 466. ss. 465, 466.
[149] Fayda, age., s. 410.
SİTE DİZİNİNDEKİ 261. KONU
PEYGAMBER OLMADAN ÖNCEKİ MUHAMMED, İSLAM’IN 5 ŞARTI VE CİN
Mekke’de doğup -kabrinin de bulunduğu- Medine’de ölen Muhammed (570-632) Arap bir Kureyş kabilesinden olan bir insandır.[151] Muhammed’in babası doğmadan annesi ise 6 yaşındayken öldü.[151] 620’de ölen ilk eşi Hatice’den sonra 11 kişiyle evlendi: 17 tane de cariyesi/zevcesi vardı.[152] Hatice’den olan 7 çocuğundan 3 oğul çocukken öldü, 4 kız ise yaşadı: Cariyesi Mariye’den[153] 630’da doğan oğul da çocukken öldü[154]. Amcası Ebu Talib bir tüccardı. Ticaret için Suriye’ye giderken ∼10 yaşındaki Muhammed’i de yanında götürmüştü. Muhammed 10’lu yaşlarda bir çobanken Mekke’de hem akrabalarının hem de başkalarının koyunlarını güdüyordu.[150] 14-20 yaş aralığındayken amcalarıyla birlikte[151] -haram aylarda başlayan[155]– Ficar savaşına katıldı.[151] 15-20 yaş aralığındayken Hilfü’l-fudûl’a katıldı.[150] Hilfü’l-fudûl örgüt/teşkilat tarzında bir hilftir.[156] Bu teşkilatın amaçları şunlardı: Kabe’yi korumak, savaş eğitimi vermek, haksızlığa uğramışları korumak, diğer yerli teşkilatlarla ve yabancı (yahudi, hıristiyan vs.) topluluklarla ticaret ve kültür alışverişi yapmak.[150][156][157] O dönemlerde Mekke’de ticaretle uğraşmak yaygın olduğundan ve Kureyş kabilesinin de (Muhammed’e bakan Ebu Talib’in de kumaş, tahıl vs. satıp) ticaretle uğraşmasından dolayı Muhammed ticarete başlayıp bir tüccar oldu.[151] 15-20 yaşlarındayken Mekke’deki ticari hayatının yanı sıra onun ticaret amacıyla Mekke dışındaki gittiği -bilinen- yerler şunlardır: (günümüze göre) Basra Körfezi’nin batısındaki Bahreyn’in iç tarafı ile Birleşik Arap Emirlikleri, Arabistan’ın aşağısındaki Yemen, Mısır’ın altındaki Habeşistan ve Suriye: Burada kurulan büyük panayırlara/pazarlara; Yahudiler, Hıristiyanlar vs. gibi neredeyse her dinden ve mezhepten insanların geldiği ve/veya Mezopotamya’dan gelen çeşitli insanlar, İran’dan gelen Farsiler, Orta Doğu’dan gelen çeşitli Araplar, Hindistan’dan gelen Hindular, Çin’den gelenler vs. gibi neredeyse dünyanın her yerinden buralara gerek alıcı gerekse satıcı olarak insanlar akın ediyordu.[150][151][158][159] Muhammed bu ticaret gezileri eşliğinde çeşitli toplumları, kültürleri, onların dillerini ve dinlerini, siyasi ve sosyal hayatlarını ve saireyi öğrendi. Bu sayede artık bilgili biriydi, uyanmış ve gözleri açılmıştı.[151] 20 yaşını geçtiğinde de bu ticari seyahatlere devam etti. Parası olanlar bir tüccar tutup onu ticari seyahate gönderirdi, bu sayede ikisi de kazanmış olurdu. Muhammed de bu şekilde teklifler almaya başladı. Öncesiyle ve bu tekliflerle ticaretini geliştirip para kazanan Muhammed ∼25 yaşındayken çok zengin olan -ticaretle uğraşan- Hatice’den büyük bir teklif alarak Suriye’deki Şam’a gidip buradaki ticaretten fazlaca para kazanıp döndüğünde ikisi için de karlı bir iş olmuştu.[151][153] 25-40 yaş arasındayken Muhammed’in hayatı hakkında kaynaklarda -bir tane hariç- hiçbir bilgi bulunmamaktadır. 40-43 yaş aralığında iken de ailesi ve yakınlarından 21 kişi ona peygamber olarak inanmıştır.[151] Muhammed İslam’ı 632’ye kadar Mekke ve Medine çevresine savaşlarla yaymıştır.[160]
Kur’an’daki Analizi
Enfal 34 Onlar, Mescid-i Haram’dan (insanları) alıkoyarlarken ve onun (gerçek ve layık) koruyucuları değilken Allah, ne diye onları azablandırmasın? Onun (asıl) koruyucuları yalnızca korkup-sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.
___________________
[150] Bu sitedeki yazıma bk. (Dizin 368).
[151] Fayda, age., s. 408-411, 422.
[152] Aişe Abdurrahman, “Hz. Muhammed’in Evlilik Hayatı”, Şenyıldız Yayınevi, İstanbul 1982, s. 9-168. (Bu cümledeki sayılar bu kitapta tek bir sayfada yazmadığından, kitapta ilgili kadınların ismiyle başlayan başlıkların altındaki metne tek tek bakılarak ilgili sayılar çıkartılmıştır.)
[153] Kandemir, “Hatice”, age., s. 465, 466.
[154] Asri Çubukçu, “İbrahim”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210223.pdf> Erişim: 20 Temmuz 2018, Cilt: 21, s. 273. ss. 273, 274.
[155] Hüseyin Algül, “Ficar”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1996, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c13/c130017.pdf> Erişim: 20 Temmuz 2018, Cilt: 13, s. 52. ss. 52.
[156] Nadir Özkuyumcu, “Hilf”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1998, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c18/c180012.pdf> Erişim: 20 Temmuz 2018, Cilt: 18, s. 29, 30. ss. 29, 30.
[157] Bu sayfada bk. 236. konu.
[158] Mustafa Ağırman, “Deba”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1994, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c09/c090042.pdf> Erişim: Mart 2017, Cilt: 9, s. 61. ss. 61.
[159] Murat Sarıcık, “Hz. Ömer: Adalet Timsali”, Nesil Yayıncılık, İstanbul 2009, Nesil Digital 2015, <https://books.google.com.tr/…Murat-Sarıcık:-Hz-Ömer:-Adalet-Timsali…> Erişim: Mart 2017, (s.y.), “Pazarlar ve Pazarların Önemi” adlı bölüm ile içindeki “Muşakkar Panayırı” ve “Deba Panayırı” adlı konular.
[160] Erdoğan Aydın, “Nasıl Müslüman Olduk?”, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 23. Baskı, 2008, Internet Archive, 2014, <https://archive.org/stream/ErdoganAydinNasilMuslumanOlduk/Erdogan Aydin – Nasil Musluman Olduk#page/n27> Erişim: Mart 2017, s. 58.
Kur’an’ın neredeyse yarısında kıssa ile anlatma mevcuttur.[161] Kıssa TDK’da: Ders alınması gereken hikaye, kısa, şaşkın-aptal kimse, anlatı, roman-masal tarzında anlatma, hikayeleme; gerçek, düş/düşsel veya gerçek-düş karışımı olayların anlatımı olarak geçmektedir.[162] [/one-third][one-third]Ebu Abdirrahman’ın Muhammed’den duyduğu söylenilen şu hadis Buhari, Müslim ve Tirmizi’de geçer: “İslam beş şey üzerine bina edilmiştir. Kelime-i Şehadet, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe’yi tavaf etmek ve zekat vermektir”. İslam Geleneği’ndeki “İslam’ın Beş Şartı” bu hadisten kaynaklanmakta olup Kur’an’ın hiçbir yerinde “İslam’ın şartı beştir” vb. bir ifade geçmez ama bu şartlar Kur’an’da farz olarak geçer. Kelime-i Şehadet’teki Allah birdir ve Muhammed onun elçisidir söylemindeki Allah (Tanrı) birdir inancı Muhammed’den önceki inançlarda fazlaca bulunmaktaydı fakat Muhammed’in müjdelenmesi Kur’an’ın dışında başka hiçbir kaynakta bulunmamaktadır. Kur’an’da secde ve namaz ibadeti farzdır.[161] Farz: Kur’an’da ve hadislerde geçen ve fıkıh usulünce “yapılması kesinlikle istenen” fiildir.[163] Türkçe’de namaz kelimesinin Arapça eşi dua, hayır dua anlamına gelen salat, çoğulu ise salavattır. Namaz belli fiilleri, sözleri, tekrarlanan dini sözleri, saygı sunmayı/göstermeyi, şükretmeyi içinde barındıran bir ibadettir. Namaz ∼620’de farz olmuştur ve Kur’an’da 90’dan fazla ayette geçip her türlü detayı Muhammed tarafından açıklanmıştır. Namaz ibadeti Yahudi ve Hıristiyanlar’da ruküsüz, Muhammed’den önceki diğer birçok inançta ise kıyam, rukü ve secde eşliğinde tekrarlanan sözler ile İslam’dakinin aynısı olarak bilinmekteydi, kılınıyordu. Yanı sıra bu namazların vakitleri, rekat sayıları vb. değişebiliyordu. Tutmak ve uzaklaşmak anlamındaki oruç (Türkçe), savm/sıyam (Arapça); insanın, Güneş’in doğuşu ve batışı arasında orucu bozanlardan (yemek, içmek vs.) uzak durması olarak ifade edilir ve Kur’an’da farz ibadetlerdendir. Önceki inançlarda da bulunmaktaydı: Yanı sıra Yahudi ve Hıristiyanlar’da (veya Ehl-i Kitap’da ve/veya Nasaralar’da) ek olarak geceleri cinsi ilişki de yasaktı, bu sebepten dolayı bunun üzerine şu ayet (≅izin) (nüzul oldu) geldi: “Oruç gecelerinde hanımlarınıza yaklaşmak size helal kılındı…” (Bakara 187) (“!”). Konuşmama orucu da mevcuttur. [Düşünmeme orucu, sıfır düşünce orucu olabilir mi acaba (?)]. Arıtma, temizleme, çoğal(t)ma, fazlalaşma, üretme, bereketleme ve övme gibi anlamlarına gelen zekat: “Belli malların, belli bir bölümünü, Allah’ın belirlediği kimselere mülk olarak vermektir” olarak ifade edilir. (“Allah’ın belirlediği” kısmına dikkat…). Zekat ibadetine ise bağışları da içine alan sadaka(t) denilir. Zekat ∼624’te farz oldu. Kur’an’da 32 kez, bunlardan 28’i ise namaz ile beraber geçer: Kişilerin dışında kimi kavimler bile zekat vermeyle emrolunmuştur. Zekat ibadeti önceki inançlarda da bulunmaktaydı. İsteyerek özel bir ziyarette bulunma derin anlamıyla ziyaret etmek, yönelmek gibi lügat anlamı olan hac: Kur’an’da doğrudan farz değil (ilgili ayetlerde bu farzdır denmiyor) ama dolaylı olarak farz kabul edilen (ayetlerde yapılması istenen) bir ibadettir. Dinsel işlevinin yanı sıra hac ticaret için de yapılabilir, yapılmaktadır: “Hac mevsiminde ticaret yaparak, Rabbinizden gelecek bir lütfu aramanızda size herhangi bir sakınca yoktur…” (Bakara 198). (Kabe’nin etrafındaki dev ticaret yapılarını yapanların tutunduğu ayet bu olsa gerek). Cahiliye Arapları Kabe’yi tavaf edip kestikleri kurban etini yemezlerdi, fakirlere dağıtırlardı fakat bunun üzerine nüzul olan ayetle kesenin de yiyebileceği bir duruma getirildi: “İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya gerekse nice uzak yoldan yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait bir takım yararları yakınen görmeleri, Allah’ın rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerinde belli günlerde Allah’ın ismini anmaları için Sana gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula fakire yedirin,” (Hac 27, 28). Muhammed’den önce hac ibadetinde yapılanlar sonrasında da (ve günümüzde de) neredeyse aynen devam etti; tavaf (ve esnasında söylenen, tekrarlanan sözler), zemzem içme, Safa ve Merve tepeleri arasında gidip geme (say yapma), şeytan taşlama, kurban kesme, Mekke’nin doğusundaki Arafat tepesinde toplanma (≅durma, buluşma, tanışma) gibi. Muhammed’le yapılan küçük değişikliklerin -görüşüme göre- en iyisi öncesinde Araplar “bazen” tavafı çıplak da yapabiliyorlardı, buna nüzul olarak: “Ey Ademoğulları her mescide girişinizde elbiselerinizi giyin…” (Araf 31) ayeti/maddesi geldi.[161] [Yalnız burada neden çıplak tavaf ediliyordu -ayrıca ayette Kabe’ye çıplak(ımsı) girmeyin diyor- acaba Muhammed’den öncesinde Kabe bir tanrı(lar) adına yapılan uhrevi bir cinsel ilişki mabedi miydi ki (?)]
___________________
[161] Abdullah Acar, “Önceki Ümmetlerin İbadetleri Hakkında Kur’an Kıssalarındaki Bilgiler Kapsamında ‘İslam Beş Şey Üzerine Bina Edildi’ Hadisi Hakkında Bir Değerlendirme”, Eskişehir Osmangazi Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, 2014, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/308310> Erişim: 24 Temmuz 2018, s. 40-43, 51, 53-57, 60, 61, 63, 64. ss. 39-68. (Kur’an maddeleri bu kaynaktan alındı.) (Kaynak olarak kullandığım bu makale bence daha iyi yazılabilirdi çünkü makalenin yazarı makalede Kur’an’dan önceki hayata dair birtakım bilgileri Kur’an’dan verip yine kaynak olarak Kur’an’ı gösterdiğinden bir “kısır döngü” içine girmektedir.)
[162] Türk Dil Kurumu (TDK), Büyük Türkçe Sözlük, “Kıssa”, “Anlatı”, <http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts> Erişim: 23 Temmuz 2018.
[163] İbrahim Kâfi Dönmez, “Farz”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1995, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c12/c120100.pdf> Erişim: Mayıs 2018, Cilt: 12, s. 184. ss. 184.
Cin: İslam öncesindeki Araplar ruhlara, cinlere, şeytanlara ve meleklere inanıyorlardı: İyi güçler ve kötü güçler olarak bir ayrım vardı: Ruhlar alemindeki melekler ve bazı cinler iyi ve yararlıydı, şeytanlar ve bazı cinler ise kötü ve zararlıydı. Taş, ağaç, kuyu, mağara gibi yerlerde bulunup insana fayda veya zarar verebilecek varlıklara inanıyorlardı. Dünyada olan pek çok olayı onların yaptıklarına, kabileler/gruplar halinde yaşadıklarına, birbirleriyle savaştıklarına, fırtına gibi bazı tabiat olaylarını onların yaptığına, insanları öldürdüklerine-kaçırdıklarına, yardım ettiklerine, hastalıklara ve deliliğe sebep olduklarına, insanların cinlerle de evlenebildiklerine, insanlar gibi yiyip içtiklerine, çoğunlukla ıssız-tenha-karanlık yerlerde yaşadıklarına, yılan gibi hayvan suretine girebildiklerine inanıyorlardı.[164]
Kur’an’daki Analizi
Rahman 33 Ey cin ve ins toplulukları… 39 İşte o gün, ne insana, ne cinne günahından sorulmaz.
Neml 17 Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.
Sebe 12 Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.
Ahkaf 29 Hani cinlerden birkaçını, Kur’an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: ‘Kulak verin;’ sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. 30 Dediler ki: ‘Ey kavmimiz… bir kitap dinledik…’
Cin 1 …Cinlerden bir grup… şöyle demişler:… 6 ‘…İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.’ 14 ‘Ve elbette bizden müslüman olanlar da var, zulmedenler de. …’
Nas 4 ‘Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran’ vesvesecinin şerrinden. 6 …cinlerden… (…Allah’a sığınırım).
Sahih bir hadise göre Dabbetül Arz kıyamet alametlerindendir.[165] Kur’an’da dabbe yerden çıkacak bir şey olup çeşitli yorumlamalara göre canlı bir yaratıktır[166] veya olağanüstü bir olaydır[167].
İncil ve Kur’an’daki Analizi
İncil: Vahiy 13:1 Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. 11 Bundan sonra başka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın kuzu gibi iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu.
Kur’an: Neml 82 O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
___________________
[164] M. Süreyya Şahin, “Cin”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1993, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c08/c080007.pdf> Erişim: 25 Temmuz 2018, Cilt: 8, s. 8. ss. 5-8.
[165] Osman Oral, “Muhammed Zahidü’l-Kevseri’nin Ref’ ve Nüzül-i İsa Görüşünün Kelami Açıdan Değerlendirilmesi”, Kelam Araştırmaları Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 1, 2015, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/179964> Erişim: 25 Temmuz 2018, s. 360. ss. 353-371.
[166] Halil Altuntaş, Muzaffer Şahin, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Kur’an-ı Kerim Meali, DİB Yayınları, Ankara, 1. Baskı 2001, <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/neml-suresi-27/ayet-82/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1> Erişim: 25 Temmuz 2018.
[167] Bulaç, age., s. 229.
SİTE DİZİNİNDEKİ 262. KONU
İNCİL’DE HZ. MUHAMMED’DEN BAHSEDİLİYOR MU?
İncil’de Muhammed’den bahis edilmez. İncil’de geçen “Parakletos” yani yardımcı ya da kutsal ruh, İsa öldükten birkaç gün sonra dünyaya gelmiştir, bu kutsal ruh bir insan değildir, gerçeğin ruhudur. Bu kutsal ruh hiçbir insan tarafından görülmez, tanınmaz, bilinmez, sonsuza kadar var olur ve insanların içindedir. Ayrıca İsa ve Hristiyanları övgü niteliğinde bir durumdur, İsa erken yaşta öldüğü için, İsa ve Hristiyanlık’a iman edenlerin yoksunluk çekmemeleri adına ve vaftiz olmalarını sağlayan kutsal ruh, İsa öldükten birkaç gün yaklaşık 10 gün sonra gelmiştir. İsa ile Muhammed arasında yaklaşık 570 yıl vardır. Kur’an’da, İsa şöyle der: Ahmed adında bir peygamber gelecektir (↓), der. Ahmed, Muhammed’in diğer üç isminden biridir. İslam, İncil’deki kutsal ruh olayına bakarak; Muhammed’in İncil’de anlatıldığını savunur. Ama okuduğumuzda, gerçekte Muhammed ve Ahmed anlatımının -yaygın- İncil’de geçmediğini görmekteyiz.[168] 15. yy.da[169][170] bir Müslüman’ın Hristiyanlığı kötülemek İslam’ı yüceltmek için yazdığı “Barbana(s) İncili” adlı -sahte- İncil’de Muhammed -bilerek- geçer. Gerçek Barnaba ise Kıbrıs doğumlu olup 1. yy.da Kudüs’te yaşayan, İsa’nın 12 havarisinden biri olmayıp asıl adı Yusuf olan ve elçilerin ona Barnaba lakabını taktıkları Levili bir Yahudi’dir. İlk Barnabas İncili İtalya’da İtalyanca yazılmıştır. İsmi bilinmeyen yazar[170] İsrail’i hiç görmemiş ve kendisini yalandan Barnaba olarak tanıtmıştır. MS 100 civarında yazılan “Barnaba” adlı edebi eser ise 13 sayfalık mektuplardan oluşup İsa ve Yeni Ahit’i övmekte olup içerisinde Ahmed, Muhammed, İslam vb. ile ilgili hiçbir şey geçmemektedir. İlgili kaynaktaki şu paragrafı olduğu gibi atmadan geçemezdim: “Sahte Barnabas, kitabının 44. bölümünde Yahudi din bilginlerini Tevrât metnini tahrif etmekle şuçluyor. Bu suçlama herhalde Hz. İsâ’nın zamanında veya daha önce yaşayan din bilginlerine yöneliyor. Ama o zamanki din bilginlerinin Tevrât metnini değiştirdiklerini iddia eden hiçbir tarihsel kayıt yoktur. Kur’ân da bu iddiada bulunmuyor. Gerçeği Yahudileri Tevrât’ı kasıtlı olarak yanlış yorumlamak ve yanlış aktarmakla suçluyor, ama bu kitapta daha önce gördüğümüz gibi, İslâm peygamberi kendi zamanında okunan Tevrât’la İncîl’in gerçek olduğunu biliyordu.”[169] Barnabas İncil’inin 39. bölümünde Muhammed’in müjdelenmesi şu şekilde geçiyor: “İsa cevapladı: ‘(…) Bundan sonra Allah, tüm kutsal melekler ‘Senin kutsal adını tesbih ederiz ey Rabb (muz) Allah’ diye söyleşirken, insana ruhunu verdi. Ayağı üstüne kalkan Adem, havada güneş gibi parlayan bir yazı gördü: ‹Allah’tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah’ın Rasulû’dür›. Bunun üzerine Adem ağzını açarak, dedi: ‘Şükür sana ey Allahım Rabb, bana hayat nimeti verdin; fakat (senden) bana söylemeni diliyorum: Bu, ‹Muhammed Allah’ın elçisidir› sözlerinin mesajı ne anlama geliyor? Benden önce (yaratılmış) başka insanlar mı vardı?’ Bundan sonra Allah dedi: ‘Tabii, ey kulum Adem. Sana diyorum ki: îlk yarattığım insan sensin. Ve senin görmüş olduğun, yıllar sonra dünyaya gelecek, benim rasulûm olacak ve her şeyi kendisi için yarattığım oğlundur. Geldiği zaman dünyaya ışık verecektir; ruhu, ben herhangi bir şey yaratmadan altmış bin yıl önce semavî bir nur içine konmuştur.'”[171]
İncil ve Kur’an’daki Analizi
İncil: Yuhanna (Kısaltma: 13:22,35; 14:5,8,9,11 “Ben Baba’dayım, Baba da bendedir” diyen Rab İsa öğrencilerine şöyle dedi) 14:16-17 “O (14:1,11 Tanrı/Baba) sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı*, Gerçeğin Ruhu’nu (14:26 …benim adımla göndereceği… Kutsal Ruh’u) verecek. Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.” {Yazardan açıklama: Muhammed’in İncil’de Ahmed olarak isminin yazması ve bu sayede Muhammed’in bir peygamber olarak İncil’de müjdelendiği söylentisi yaygındır. Fakat İncil’in hiçbir yerinde Ahmed ismi geçmez. Geçen “Yardımcı” da bir insan değildir, Ruh’tur.} (Yardımcı: Yeni Antlaşma’nın Yuhanna bölümünde Grekçe’deki “Paraklitos” sözcüğünün karşılığı. Kutsal Ruh’un unvanlarından biri olan Paraklitos, ayrıca “Tesellici” ya da “Öğütçü” diye çevrilebilir.)
Kur’an: Saff 6 Hani Meryem oğlu İsa da: ‘Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi ‘Ahmed’ olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim’ demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: ‘Bu, açıkça bir büyüdür’ dediler.
___________________
[168] İncil Türk (y.y.), “Müslümanların Yanlış Anlamalarını Anlamak: Kutsal Kitap’ın Peygamberlikleri Muhammed’in Geleceğini Öngörüyorlar Mı?”, (t.y.), <http://www.incilturk.com/kutuphane/yanlisanlamalar(5kutsalkitap).htm> Erişim: Ekim 2014. İyi Haber (y.y.), “İncil’de Muhammed’den Bahsediliyor Mu? Bölüm II”, (t.y.), <https://www.iyihaber.eu/meseleler/kutsal-kitapta-muhammedten-bahsediliyor-mu-boeluem-ii-incil/> Erişim: Mart 2017.
[169] Daniel E. Wickwire, “Yahudi, Hıristiyan ve İslâm Kaynaklarına Göre Kutsal Kitab’ın Değişmezliği“, Lütuf Yayıncılık, Ankara, Mayıs 1999, <http://www.danwickwire.com/uploads/2/8/1/3/28138977/degismezligi.pdf> Erişim: Mart 2017, s. 336-338, 342, 345. (Doğrudan alınan paragraf 344. sayfada olup, yazar buna 12. bölümde detaylıca değinmiştir.)
[170] Osman Cilacı, “Barnaba İncili”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1992, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c05/c050068.pdf> Erişim: 26 Temmuz 2018, Cilt: 5, s. 77. ss. 76-81.
[171] Barnaba (Sahte) (y.y.), “Barnabas İncili“, İtalya, 15. yy, “Barnabas İncili: Tam Metin”, Barnabas-İncili.com, <http://www.barnabas-incili.com/incil/barnabas/5/> Erişim: Mart 2017, 39. bölüm.
SİTE DİZİNİNDEKİ 263. KONU
“AMİN” KELİMESİNİN KÖKENİ NEREDEN GELMEKTEDİR?
Yaklaşık olarak MÖ 1500-1000 yıllarında, Mısır’da köle olan birtakım Yahudiler bulunmaktaydı. Yine bu zamanlarda Antik Mısır’ın Thabes şehrinin en büyük Tanrısı Amen ya da Amon idi. Bazı Tanrıların ki güneş de buna dâhil, güneşin batması sonucu Tanrıların görülememesi “Görülemeyen Saklı Kral Tanrı” inancını doğurarak “Amen Tanrısı” oluşmuştur. Amen Mısır’daki birçok Tanrıdan sadece birisi idi. Bu süreç içerisinde “Âmen veya Amon” kelimesi Mısır’da köle olarak bulunan -sözde- Yahudilerden Orta Doğu Yahudilerine, sonrasında Hristiyanlık’a sonrasında da İslamiyet’e “Amen veya Âmin” olarak aktarılmıştır. Kur’an’da Âmin kelimesi geçmemektedir. Yaygın olarak İslam’da Fatiha Sûresi’nin sonunda Âmin denilmektedir.[172]
Tevrat ve İncil’deki Benzerliği-Analizi
Tevrat: Mısır’dan Çıkış 17:16 “Eller Rab’bin tahtına doğru kaldırıldı” …
Yasa’nın Tekrarı 27: 11 Musa halka şöyle dedi: 27: 14 Levililer bütün İsrail halkına yüksek sesle şöyle diyecekler: 27:15 “‘Rab’bin tiksindiği el işi oyma ya da dökme put yapana ve onu gizlice dikene lanet olsun! “Bütün halk, ‘Amin! diye karşılık verecek.
27:16 “‘Annesine, babasına saygısızca davranana lanet olsun!” Bütün halk, ‘Amin! diyecek.
27:17 “‘Komşusunun sınırını değiştirene lanet olsun! “Bütün halk, ‘Amin! diyecek.
27:21 “‘Herhangi bir hayvanla cinsel ilişki kurana lanet olsun! “Bütün halk, ‘Amin! diyecek.
27:26 “‘Bu yasanın sözlerine uymayan ve onları onaylamayana lanet olsun! “Bütün halk, ‘Amin! diyecek.”
İncil: Pavlus’tan Korintliler’e İkinci Mektup 1:20 Tanrı’nın yüceliği için Mesih aracılığıyla Tanrı’ya “Amin” deriz.
Pavlus’tan Timoteos’a Birinci Mektup 2:8 … erkeklerin öfkelenip çekişmeden, her yerde pak eller yükselterek dua etmelerini isterim.
Vahiy 7:12 “Amin! Övgü, yücelik, bilgelik, Şükran, saygı, güç, kudret, Sonsuzlara dek Tanrımız’ın olsun! Amin!”
SİTE DİZİNİNDEKİ 264. KONU
İSLAM DİNİNİN MEZHEPLERİ
İslam dinindeki 3 büyük mezhep: Sünnilik, Şiilik ve Haricilik’tir.
• Sünniler günümüzde inanç açısından Maturidilik ve Eşarilik, fıkhi açıdan da sırayla Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbelî mezheplerine bağlıdırlar. Bir de Selefiyye mezhebi vardır, bunlar her sorunun çözümünü Kur’an’da aradıkları için yeni sorunlarda yetersiz kaldıklarından fazla yandaş bulamamışlardır.
• Şiilerin günümüzde bağlı olduğu en büyük mezhep ise İmamiyye (Caferiyye)’dir.[173] (Sırtlarına zincir vuranlar.[174])
• Haricilerin ise en bilinen mezhebi İbadiyye’dir. Diğerleri; Ezarika, Nacedat ve Aceride’dir. Bunlarda günah işleyen kişiler öldürülmelidir görüşü vardır.
Sunni ve Hanefi mezhepleri, kader inancı açısından Maturidilik Mezhebi’ni benimser. Ortak görüşleri “Tam Özgür İrade”ye inanmalarıdır. Maturidilik ve Eşarilik mezheplerine göre ibadet imanın bir parçası değildir: Edilmemesi kişiyi dinden çıkarmaz, derler. Şafi, Maliki ve Hanbelî mezheplerinin ortak görüşleri, tam özgür irade olmamak koşuluyla “Seçim Hakkı”nın olduğunu savunur. Sunni Mezhebi namazı 5 vakit kılar; Şii mezhebi namazı çoğunlukla 3 vakit kılar. Şiiler; Halifelik Hz. Ali ve evladına ait, der. Sunniler, 4 halifeyi kabul eder. İlk 3 halifeden yaşça küçük olan Hz. Ali son halife olmuştur: İlk 4 Halifeye bakıldığında sırasıyla yaşı kim büyükse ilk ve devamında o halife olmuştur.
Yezidilik ve Meymuniyelik ise İslam çerçevesinde oluşmuş fakat İslam’dan farklı tavırları ve düşüncelerinden dolayı İslam ve bu 2 grup birbirlerini reddetmektedirler. Yezidiler/Ezidiler Şeytan Meleği’ni önemserler ve bu(nlar) İslam’dan önceki bir oluşumdur. Meymuniyelik Grubu Yusuf Sûresi’nin kutsal bir değeri olmadığını aksine bir aşk hikâyesi olduğunu savunur. Ayrıca Meymuniyelik’te akraba evliliği serbesttir.
(Yazardan ünlem: İslam Dini Peygamberi Muhammed zamanında mezhebin olmaması, sonradan onlarca mezhep türemesi ilginçtir!..)
Alevilik İslam’ın içindedir fakat ondan biraz esnektir. Namaz, oruç gibi ibadetler ister yapılır ister yapılmaz. Hz. Ali’nin ilk halife olmasını isteyen gruptan Alevilik filizlenmiştir sonra İran’a İsmaililik adı altında geçmiştir ve gelişmiştir. Alevi sözcüğünün kökeni 200 yıl ötesine gitmez, yeni oluşmuş bir kelimedir. Alevilik, MS 11. ve 12. yy.larda İran’da oluşmuş İsmaililiktir. Şii, İsmaili ve Alevi kültürleri benzerdir.
Cebriye Mezhebi her şey -düşüncemiz bile- kader derken Maturidilik Mezhebi özgür iradeyi savunur.[173]
___________________
[172] Vikipedi Katılımcıları, “Âmin”, Vikipedi, Özgür Ansiklopedi, <https://tr.wikipedia.org/wiki/Âmin> Erişim: Ekim 2014.
[173] Vikipedi Katılımcıları, “İslam Mezhepleri”, Vikipedi, Özgür Ansiklopedi, <https://tr.wikipedia.org/wiki/İslam_mezhepleri> Erişim: Ekim 2014.
[174] Cenksu Üçer, “Aleviliğin Yanlış Algılanması: Muharrem Uygulamaları Örneği”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı: 74, 2015, <http://hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/1720/1412> Erişim: Mayıs 2018, s. 68. ss. 45-76.
SİTE DİZİNİNDEKİ 265. KONU
NUH’UN GEMİSİ SULAR ÇEKİLİNCE NEREYE OTURDU? CUDİ DAĞI MI? AĞRI DAĞI MI?
Nuh Peygamberin, din kitaplarında ~950 sene yaşadığı söylenir. Nuh’un Gemisi sular çekilince Sinop’taki Cudi Dağı’na veya Ağrı’daki Ağrı Dağı’na oturmuştur.
Kur’an’da Cudi, Tevrat’ta Ağrı Dağı’na oturmuştur der. Hangisi!..
Tevrat: Yaratılış 8:4 Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat* dağlarına oturdu. (“Ararat”: Ağrı)
Kur’an: Hud 44 Denildi ki: ‘Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.’ Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: ‘Uzak olsunlar’ denildi.
Nuh ve Tufan
Kur’an: Ankebût 14 “Andolsun, biz Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı.”
Mü’minûn – 27 “Bunun üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap” diye vahyettik. “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh’a) dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır.”
Tevrat: Yaratılış 6:20, 7:6 ve 9:28’de: “Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler.” “Yeryüzünde Tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı.” “Nuh Tufandan sonra üç yüz elli yıl daha yaşadı”
Tufan olayı Sümerlerde ve Gılgamış Destanı’nda ve de bazı tabletlerde bir efsane ya da hikâye olarak anlatılan bir olaydır. Günümüz dinlerine buralardan aktarılmıştır.
SİTE DİZİNİNDEKİ 266. KONU
PEYGAMBER(LİK) NEDİR? (ALLAH PEYGAMBER OLMAYANLARA DA VAHİY GÖNDEREBİLİR)
Kur’an’da resul peygamber Davud’a Zebur, Allah tarafından indirilmiştir der. Davud’un oğlu Süleyman (3. Kral) da Kur’an’da Nebi peygamber olarak belirtilir. Kur’an’a göre resul ve nebi aynı anlama gelir.[175] Halk, devlet, ülke anlamına gelen Tükçe el/il’den haberci, peygamber manasına da gelen “elçi” kelimesi türemiştir. Elçinin Arapça karşılığı resuldür.[176] Peygamber; haber getiren anlamındaki Farsça bir sözcük olup, Allah’tan vahiy alan, eski Türkçe’de yalvaç olan yüksek vasıflı kimsedir. Kur’an’da peygamber haber veren olarak nebi, gönderilmiş kişi olarak resul ve mürsel olarak ayrılır: Nebi ve resul seçilmiş elçi anlamına gelir. Kur’an’da ve hadislerde resul ve nebi aynı anlamda kullanılmış ve hepsi vahiy almıştır: Kur’an’da 24 tane, hadislerde ise 124.313 tane resul/nebi peygamber geçer. Bunun dışındaki resul ve nebi tanımlamaları kelam ilminde değişiklikler gösterir. Peygamberlik şartları şunlardır; yaşadığı zamanla örtüşecek türden mucize göstermesi, diğer insanların anlayamayacağı ve iradesinin dışında Allah tarafından Cebrail aracılığıyla veya diğer yöntemlerle alınan derin/deruni idraklar olan vahiy alması (Allah peygamber olmayanlara da vahiy/ilham gönderebilir.), beşeri/insani olması (Peygamberin erkek mi kadın mı olması mezheplerce farklı düşünülse de Kur’an’a göre sadece erkekler peygamber olabilir. Dirençlerinin erkeklere oranlara zayıf olması ve kadınlık hallerinin ibadetlerde engelleyicilik oluşturmasından dolayı kadınlar peygamber olamaz. Kur’an’da Musa ve İsa’nın anneleri üstündür.), seçilmiş olması, günaha meğilli olmaması (Kur’an’a göre peygamberler unutarak günah işleyebilir, sonra Allah tarafından uyarılır ve iradesiyle doğru yolda yürümeye devam eder.), doğru sözlü ve güvenilir olmasıdır.[175]
___________________
[175] Yusuf Şevki Yavuz, “Peygamber”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2007, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c34/c340172.pdf> Erişim: Mayıs 2018, Cilt: 34, s. 257-261. ss. 257-262.
[176] Mehmet İpşirli, “Elçi”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1995, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c11/c110001.pdf> Erişim: Mayıs 2018, Cilt: 11, s. 3. ss. 3-15.
SİTE DİZİNİNDEKİ 267. KONU
TEVRAT, ZEBUR VE İNCİL TAHRİF EDİLMEMİŞTİR
Kur’an’da bahsedilen Tevrat, Zebur, İncil ve diğer peygamberlerin yazıları ile tamamen Kitab-ı Mukaddes kastedilmektedir ve Kur’an’a göre bu 66 kitabın tamamı Allah’tan gelmiştir. Muhammed döneminde Yahudiler Eski Ahit’in tamamına Torah diyorlardı: İbranice Torah’ın Arapça karşılığı Tevrat’tır. Yani Kur’an’da geçen Tevrat, 39 kitaptan oluşan Eski Ahit’in tamamıdır. Kur’an Muhammed döneminde mevcut olan 66 kitaptan (veya bölümden) oluşan Kitab-ı Mukaddes’i -ya da Eski Ahit ve Yeni Ahit’i (İncil’i)- Allah’ın sözü olarak doğrulamaktadır. “… Allah’a… ve daha önce indirmiş bulunduğu Kitab’a inanın. Kim Allah’ı… kitaplarını… inkar ederse o… sapıklığa düşmüştür.” (Nisa 4:136). “Kitab’ın hepsine inanırsınız.” (Al-i İmran 3:119). Kur’an Tevrat’ı ve 27 kitaptan (veya bölümden) oluşan İncil’i biliyordu, eğer bilmeseydi Kur’an’da Tevrat’tan ve İncil’den bahsedil(e)mezdi. “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak…”, “…İbrahim …Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir.” (Al-i İmran 3 -sırasıyla- 50, 65), “De ki: Ey Kitap ehli siz Tevrat’ı… uygulamadıkça…”, “…İncil’i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı…” (Maide 5 -sırasıyla- 68,66), “…Gerek Tevrat’ta, gerek İncil’de, gerek Kur’an’da Allah’tan daha çok ahdini yerine getiren kim…” (Tevbe 9:111), “Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur verdik.” (Nisa 4:163 -bu Bulaç’tan alındı-. Zebur Tevrat’ın -Tanah’ın- içinde geçip neredeyse yarısının Davud’a ait olduğu şiirlerden oluşan bir bölümdür.), “Eğer seni yalanlarlarsa, senden önce apaçık belgeler, Zeburlar ve aydınlık kitapla gelen elçileri de yalanlamışlardır.” [Al-i İmran 3:184, -Bulaç…-, bu ayet yazar tarafından eklendi: Zeburlar (?), Aydınlık Kitap (?)] “…ve (diğer) peygamberlere Rabb’leri tarafından verilene inanırız…” (Bakara 2:136), “…ve peygamberlere Rab’leri tarafından verilene inandık; onlar arasında bir ayrım yapmayız…” (Al-i İmran 3:84), “Şu halde, sen bundan dolayı davet et… ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği her kitaba inandım…” (Şura 42:15), “…Onun elçilerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız…” (Bakara 2:285), “… Kitap Ehliyle… mücadele etmeyin. Ve deyin ki: ‘Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir…’ (Ankebut 29:46). Kur’an’da ‘Tevrat veya İncil tahrif edildi, değiştirildi, oynamalar oldu, bunlar hükümsüzdür, geçersizdir’ diye bir şey yazmamaktadır. “… Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur. …”, “… O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. …” (En’am 6 -sırasıyla- 34, 115). Kur’an bu kitapların mensuplarına, kitaplarının hükümlerini uygulamalarını ve kitaplarındaki yazılanlara uymalarını emretmiştir. Gerçek tahrifat ise haham ve/veya papazların kendi taraflarına göre kitapları yorumlamalarıdır: Ki bu zaten uydurma hadis ve rivayetlerle İslam içinde de vardır. Fahreddin Razi, İmam Buhari, İbn Haldun, Muhammed Abduh gibi birçok İslam alimi (ve günümüzdeki birçok ilahiyatçı) Tevrat’ın değiştirilmediğini savunmaktadır.[177]
___________________
[177] Wickwire, age., s. 82-91, 344 (İlgili ayetler bu kaynaktan alınmıştır).
SİTE DİZİNİNDEKİ 268. KONU
KUR’ANDA BİRBİRİNE KARIŞMAYAN SULAR, KUSTO ve SECUNDUS
Kur’an: Furkan 53 İki denizi (birbirine) salıp katan O’dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
Jacques-Yves Cousteau (1910-1997): Kaptan Kusto, okyanus uzmanıdır. Deniz sularının birbirine karışmadığını görünce, bunun da Kur’anda yazdığını öğrenince, Kur’an’a hayran kalmıştır fakat Müslüman değildir, olmamıştır.[178]
Ama şu belirtilmedilir ki İslam’dan yaklaşık 500 sene önce Kızıldeniz’deki tatlı-tuzlu suyun karışmadığını bulan Romalı bilim adamı Gaius Plinius Secundus’un (MS 23-79) yazılarına bakalım: “Denize bir borudan akar gibi karışan tatlı suyun özellikleri daha da ilginç ve harikadır. Çünkü suda hayret edilecek özellikler vardır. Kendisi daha ağır olan deniz suyu, kendisinden daha hafif olan tatlı suyu üzerinde taşır. Dolayısıyla tatlı su, deniz suyundan hafif olduğu için deniz suyuna karışmaz ve denizin üzerinde yüzer”.[179]
Ayrıca Amazon Nehri’nin geçtiği kentlerden birisi de Brezilya’daki Manaus’tur. Manaus’taki Amazon’da “dağ, orman gibi geldikleri kaynaklardan aldıkları organik madde, mineral vs. farklılığından dolayı çatallanan kollar olmaktadır, burada sular birbirine karışmaz.” (Yani çatallanma ile farklı ya da çeşitli suların ayrı yerlerde olması – karışmaması söz konusudur.) Manaus’ta olan bu olay Amazon’un Rio Negro ve Rio Solimoes kollarında gerçekleşmektedir. Ayrıca Amazon’un farklı yerlerinde çatallanmalar görülmektedir. En popüleri Rio Negro’dur.[180]
[one-half-first]

[/one-half-first][one-half]

[/one-half][clearfix]
___________________
[178] Didier Cerceau, “Did Jaques Cousteau convert to Islam?”, Answering-İslam, 1991 (Mektubun tarihi), <https://answering-islam.org/Hoaxes/cousteau.gif> ve <https://answering-islam.org/Hoaxes/cousteau.html> Erişim: Mart 2017.
[179] Gaius Plinius Secundus, “Naturalis Historia“, Galya-İtalya, 77 (Yıl), Naturalis Historia Kitap: 2, Bölüm: 106, s. 224, “Tatlı Suyun Tuzlu Suya Karışmazlık Tezi”, Geocities, <http://www.geocities.ws/islampencereleri2/tuzlu_su.htm> Erişim: Şubat 2012.
[180] Pierric Balland, Sylvain Barillet, Alice Vallot, Nabil El Mocayd, Tian Chen, Jun Wang, “Modélisation du transport et du mélange à la confluence de deux fleuves”, Mühendislik Projesi, Danışman: Thomas Bonometti, INP Toulouse: ENSEEIHT, 2012 (int.t.), <http://hmf.enseeiht.fr/travaux/projnum/content/g01-2012/introduction> ve/veya bk. Erişim: Mart 2017.
SİTE DİZİNİNDEKİ 269. KONU
İSLAM’DAN ÖNCE NAMAZ VE ORUÇ
Hayvanların kendinden üstününe karşı başını yere doğru götürerek eğilmesi görüşüme göre avcı insanlarda anne-babaya, grup liderine ve saireye eğilme olarak oradan da tarıma geçen insanlarda krala, firavuna, tanrılara ve saireye eğilme olarak geçmiş olmalıdır: Namazın asıl kökeni de bu olsa gerek.
Hinduizm’de saygıyla eğilme, selamlama, dua etme anlamlarındaki Hintçe “namaskar” kelimesi Farsça’ya (Persler’e, İran’a)[181] saygıyla eğilme, kulluk ve ibadet etme anlamlarıyla[182] “nemaz” olarak oradan da Türkçe’ye (Selçuklular’a, Anadolu’ya) “namaz” olarak aktarılıp geçmiştir. Saygı sunma, dua etme, bağlanma,[181] ibadet etme, bağışlanmayı isteme, yalvarma anlamlarındaki Arapça “salat” ile namaz aynı anlama gelmektedir.[181][182] Hinduizm’de tanrıya/kurtuluşa ulaşmak için yapılan Surya Namaskar yogasında -kıyam, rüku, secde gibi- namaz benzeri tekrarlanan hareketler ile tekrarlanan dualar vardır. Ayrıca günde 5 vakit yapılan Nama-Yajna’dan hemen önce vücudun 5 farklı yeri -abdest alma gibi- suyla temizlenirdi. Hinduizm’de oruç mevcuttu öyle ki Buda’nın 49 gün boyunca oruç tuttuğu bile söylenir. Orta Doğu’da İslam’dan önceki namaz(lar)ı etkileyenler arasında Hinduizm’deki bu namaskar(lar) da bulunmakta[181] olup görüşüme göre bu etkileşme İpek ve Baharat yolları eşliğinde gelen Hindu alıcı ve satıcılarla ve/veya Orta Doğu’da kurulan büyük panayırlara gelen Hindular ile ve/veya da Hinduizm’i yaymaya çalışan çeşitli Hindu gurularla olmuş olmalıdır.
Yahudi ve Hıristiyanlar’da rüku olmaksızın kıyam ve secde ile tekrarlanan dualar eşliğinde namaz vardı: Oruç da katı kurallar eşliğinde mevcuttu.[183] Sabiiler günde 7 vakit (veya 5 vakit) kuzeye dönerek tekrarlanan dualar eşliğinde namaz kılıyorlardı, vaftiz şeklinde abdest de alıyorlardı: Yılda 1 ay oruç tutuyorlardı. Manihanizm’deki namaz da Sabiilik’teki namaza benzerdir: Burada ise yılda 100 gün oruç tutumu vardır.[184]
___________________
[181] Bu sitedeki yazılarıma bk. (Dizin 194, 198-201).
[182] M Kâmil Yaşaroğlu, “Namaz”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2006, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c32/c320256.pdf> Erişim: Mayıs 2018, Cilt: 32, s. 350. ss. 350-357.
[183] Bu sayfadaki bk. 261. konu.
[184] Bu sitedeki yazılarıma bk. (Dizin 273, 277).
SİTE DİZİNİNDEKİ 270. KONU
MUHAMMED’İN RESİM-HEYKEL’İ YASAKLATMASI, RESMİNİ ÇİZDİRMEMESİ ve İPEK
Kur’an: Al-i İmran 3: “Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O’dur. …”, Hicr 28, 29: “Hani Rabbin meleklere demişti: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.’ ‘Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.'”, Secde 7: “Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı…” 9: “…’düzeltip bir biçime soktu’ … kulak, gözler ve gönüller var etti.”, Haşr 24: “O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. …”, Teğabün 3: “… suretlerinizi güzel yaptı …”, Naziat 27: “Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti.”, A’raf 54: “…yaratmak … (yalnızca) O’nundur. …” 191: “… hiç bir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar?” 194: “… taptıklarınız sizin gibi kullardır. …” 195: “Onların yürüyecek ayakları … tutacakları elleri … görecek gözleri … işitecek kulakları mı var?”, A’la 2: “O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır.” Nahl 13: “Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi.” (sadece bu son iki ayet DİB’den alındı[185]) (İnsana hizmet eden robotlar!).
Bu konu hakkında Buhari’nin naklettiği hadislere bakacak olursak: Muhammed’in eşi Âişe (Ayşe) anlatıyor: “Rasûlullah bir seferden dönmüştü. (O yokken) ben, yüklüğün önüne, üzerinde resimler bulunan bir bez (perde) çekmiştim. Rasûlullah perdeyi görünce, çekip attı, (öfkeden) yüzü de renklenmişti. ‘Ey Âişe!’ -buyurdular,- ‘Bil ki, kıyamet günü insanların en çok azap görecek olanı Allah’ın yarattıklarını taklit edenlerdir.’ -Âişe devamla:- Biz o bezi kestik, bir veya iki minder yaptık.” demiştir. Yine Âişe’nin anlattıklarına göre, kendisi üzerinde resimler bulunan bir minder almış ve onu eve koymuştu, Muhammed: “Şu minderin burada işi ne?”, Âişe: “…yaslanasın diye senin için satın almıştım. Bir kusur mu işledim?”, Muhammed: “Bu resimleri yapanlara kıyamet gününde azap edilir ve onlara ‘Hadi bakalım, yaptığınız şu sûretlere bir de can verin.’ denilir. İçinde resimler bulunan eve melekler girmez.” demiştir. Yine Muhammed’in söylediğine göre: “Melekler, içerisinde köpek ve tesâvîr bulunan eve girmezler.” (Tesâvîr: Resim, heykel, suret, timsal vb.). Yine Muhammed: “Her resim yapan (musavvir) cehennemdedir ve Allah, yaptığı resime ruh üfleyinceye kadar bu adama azap eder. Ruh üflemesi de zaten mümkün değildir.”
Bu ayet ve hadislere baktığımızda İslam’da resim, heykel ve saireye sıcak bakılmadığı anlaşılmaktadır öyle ki Muhammed bizzat -her neyde ve nerede olursa olsun, çizilen veya yapılan- resim, heykel, suret, timsal ve benzeriyi yasaklamıştır. Bu yasak sadece ibadet ve türevleri amacıyla yapılan put, heykel vs. için gelmemiştir, “Allah’ın yarattığının hiç kimse taklidini ve/veya benzerini yapamaz” düşünseli için de gelmiştir. Ayrıca Hıristiyanlık’taki İsa, çarmıh vs. görselleri de bu yasak kapsamında yanlış bulunmuştur.[186]
Resmin yasak olmasının görüşüme göre “diğer” nedenleri şunlar da olabilir: Avrupa-Mezopotomya-Mısır gibi bölgelerde heykel-resim sanatının Arabistan’a oranla daha gelişmiş olmasına, madeni paraların üstündeki yabancı krallara ve bir lüks olup herkesin bulamadığı resimli ipekten kumaşlara (elbiselere)[187] tepki olarak. Ayrıca Muhammed’den önce Yeni Eflatunculuk’un kurucusu olup[188] (ki Mısır’dan başlayarak yayılan bu akım İslam dinindeki çoğu düşünceyi içinde barındırır,[189] -ki dolayısıyla- görüşüme göre İslam’ın oluşmasına etki edenler arasındadır) tek bir tanrıya inanan, din ve felsefe alimi olan Plotinus (MS 204-270)[188] “mimesis” (taklik) düşünseli ile resminin veya heykelinin yapılmasını istememiştir[190]. Mimesis (taklit): Platon’un başlattığı bu düşüncede yaşadığımız bu dünya (duyusal alem) gerçek dünyanın (idealar aleminin) bir yansımasıdır, taklididir. Sanat eseri ise bu dünyanın bir yansıması olduğundan taklidin taklididir, kopyanın kopyasıdır. Bu yüzden her türlü sanat (resim, heykel, şiir, tiyatro vs. hepsi) birer mimesistir. Sanat ile hakikatten gittikçe uzaklaşılır: Gerçekliği yansıtması bakımdan sanatın hiçbir değeri yoktur. Özetle değer sırası; sanat, bu dünya ve gerçek dünya olarak en yalandan en gerçeğe doğru dizilir.[191]
İpek böceğinden elde edilip çeşitli işlemlerden geçirilen ipeğin asıl vatanı Çin’dir. Çin’de ilk kullanımı MÖ 3. binyıla dayanıp MÖ 1. binyılın ikinci yarısına kadar sadece burada bulunmaktaydı. Çin’de ipek elbise giymek 1911 yılına kadar bir lükstü ve bu zamana kadar köylülerin ipek elbise giymeleri yasaktı. Çin’in titizlikle yapımını gizlediği ipek üretimi maalesef MS 419 yılından sonra -sırasıyla- Orta Asya, İran, Bizans ve saireye yayıldı. Bu yayılmadan önce ipeğin ipek böceğinden üretildiğini bilmeyen toplumlar (Persler’in -MÖ 4. yy.- ürettiği kalitesiz-kaba yaban ipeği ve Hintliler’in -MÖ 4. yy.- üretip bildiği iyi ipek hariç) bunu öğrenince ipek üretmeye başladılarsa da Çin kadar kaliteli -ince ve dayanıklı- ipek yapamadılar. Zaten bu yüzdendir ki MÖ 2. yy.dan itibaren var olup Çin, Orta Doğu, Mısır, Avrupa güzergahındaki İpek Yolu aracılığıyla Çin, ucuza yapıp sattığı kaliteli ipeklerden fazlaca kazanç elde etti. İpek Yolu’nun (bu yollar ağının) oluşmasına sebep olan birinci etmen ipektir. MÖ 4. yy.da imparator da dahil Pers sarayında yaban ipeğinden elbiseler giyilmekteydi. Hellenistik Dönem’den beri İskenderiye’de (Mısır) seçkin kadınlar ipekten elbise giyerlerdi, 7. Kleopatra P. (MÖ 51-30) bunların en tanınmışıdır. İpek, Roma İmparatorluğu’na MÖ 46 yılında girdi; ve bu tarihin devamında Parthlar’dan (İran) aldıkları ipek onlara pahalıya mal oluyordu. Öyle ki Roma hükümetinde bulunan aristokrat aileler (soylular, seçkinler) ve lükse düşkün zengin kadınlar ipek için (ipekten elbise ve ipekten mallar için) Hint kıtasını altına boğuyordu. Bu yüzdendir ki Roma senatosu bazen ipeğin alınmasını ve giyilmesini yasaklatmıştır. O dönemlerde ve devamında; Roma, Bizans, Parth, Sasani, Kuşan, Çin gibi devletlerde (yani Avrupa, Asya, Mısır ve etrafı, Arabistan da dahil Orta Doğu’da kısacası tüm dünyada) ‘ipek demek altın demek’ olup[192] ipeğin değeri altınla ölçülmekteydi (ilerleyen dönemlerde de çok pahalıydı):[192][193] İpeğe “tanrısal iplik” de deniliyordu:[193] Ekonominin (refahlığın) ve lüksün bir göstergesiydi: Yanı sıra devletler, kavimler ve göçebeler arası ilişkilerde bir güç göstergesi olarak siyasi amaçlarla da kullanılmaktaydı. 6. ve 7. yy. da dahil uzun bir dönem boyunca pahalı ve lüks bir ürün olarak ipeğe olan ilgi neredeyse tüm dünyada olduğu gibi Arabistan’da da devam etti.[192]
Altın ve gümüş levhaların ince-uzun hale getirilip (ve/veya altın ve gümüş parçaların) ipliklerle birleştirilmesiyle yapılan ağır elbiselerin tarihi çok eskiye gitse de bunun zirve noktası Asia (Ege) Kralı 1. Attalos’a (MÖ 241-197) dayanmaktadır. Çünkü onun döneminde altından ve gümüşten çok esnek, fazlaca eğilebilen ince metal ipliklerin üretilmesi (tekniği) bulunmuş ve bunların yün ve ipekle eğdirilmesi veya birleştirilmesi ile ihtişamlı (ve hafif) elbiselerin yapımına başlanmıştı. Öyle ki bu biçimde süslenerek özel bir görünüm kazanan kumaşlara “Attalik” (Attaloslu) denilmiştir. Pergamon’dan (İzmir) çıkan bu altın işlemeli kumaş kısa sürede batısındaki Romalılar’a yayıldı (tabii sonrasında tüm Roma İmparatorluğu’na da). Altın-ipek karışım oranı (ki tamamen altından da kumaş yapılabiliyordu) ve mücevher eklenmesine göre bu tarz elbiselerin ağırlığı değişebiliyordu.[193] Bildiğimiz üzere tarih boyunca toplumlar altına (ve değerli madeni taşlara) tanrısal-ilahi bir anlam yüklemişlerdi. Liderlik makamının tanrısallıkla ilişkilendirilmesinde altının önemi büyüktü.[193][194] Altın işlemeli elbiseler neredeyse tüm dünyada biliniyordu ama bu madenin azlığından dolayı öyle herkes giyemiyordu: Gerek tanrısallık gerekse ihtişamın bir göstergesi olarak liderlerin, soyluların ve çok zenginlerin giyebildiği bu elbise[193] Atlas kumaşı olarak günümüze kadar geldi.[195] Atlas kelimesi aslında Eski Yunan’da cenneti taşıyan[196] ve/veya Zeus tarafından gökteki yıldızlara dönüştürülen bir titan olan Atlas’tır:[197] Doğal olarak ipekten atlas kumaşı sözündeki atlas da buradan gelmekte olup görüşüme göre bu öbeğin oluşmasında kral (At)t(a)(l)o(s)’un da etkisi vardır.
Kur’an’daki Analizi
İnsan 11 …Allah, onları … korumuş… 12 Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.
Kehf 31 Onlar; …Adn cennetleri onlarındır, orada … hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup dayanırlar.
Hac 23 Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)tir.
Duhan 52 Cennetlerde… 53 Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
___________________
[185] DİB Kur’an-ı Kerim Meali, bk. ve bk. (166. dipnota bakınız).
[186] Sorularla İslamiyet, “Resim ve fotoğraf konusunda detaylı bilgi verir misiniz? İslâm’ın bu konuya bakışı nasıldır? Canlılara ait resimler çizilebilir mi?”, 10 Ağustos 2006, <https://sorularlaislamiyet.com/resim-ve-fotograf-konusunda-detayli-bilgi-verir-misiniz-islamin-bu-konuya-bakisi-nasildir-canlilara> Erişim: Kasım 2011.
[187] Bu cümledeki görüş bana ait olup cümlenin içinde geçen ilgili bilgiler yazının devamında verildi: Özellikle Ülfet’teki 258 tane görsele bakınız.
[188] Mehmet Sait Reçber, “Plotinus: Tanrı’nın Birliği ve Basitliği Üzerine”, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 51, Sayı: 1, 2010, <http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/d00001/2010_c51_1/2010_c51_1_recberms.pdf> Erişim: 29 Temmuz 2018, s. 60, 62. ss. 59-78.
[189] Eyüp Şahin, Haris Macic, “İslâm Felsefesine Bir Adım Olarak Neoplatonism (Yeni Eflatunculuk): Proclus ve Fârâbi Arasında Metafizik Bir Karşılaştırma”, Ankara Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 2, 2014, <http://sobild.ankara.edu.tr/index.php/sobild/article/view/823/188> Erişim: 29 Temmuz 2018, s. 193, 194. ss. 192-226.
[190] Wikipedia Autoren, “Plotin” (☆), Wikipedia, Die freie Enzyklopädie, <https://de.wikipedia.org/wiki/Plotin> Erişim: 30 Temmuz 2018.
[191] Esra Yıldız Turan, “Platon’un İdealar Kuramı Ekseninde Mimesis Olarak Sanat”, Tarih Okulu Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 22, Haziran 2015, <http://www.johschool.com/Makaleler/2102104261_1. ESRA YILDIZ TURAN.pdf> Erişim: 30 Temmuz 2018, s. 1. ss. 1-8.
[192] Mehmet Tezcan, “İpek Yolu’nun İran Güzergâhı ve İpek Yolu Ticaretine İran Engellemesi”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, 2014, <http://www.tekedergisi.com/makaleler/1621417040_6tezcan.pdf> Erişim: 29 Temmuz 2018, s. 96-99, 104, 109, 110, 117. ss. 96-123.
[193] Ülfet Yıldırım, “Antik Dönemde Kadın ve Süslenme“, Dokuz Eylül Ü. Klasik Arkeoloji Programı, Yüksek Lisans Tezi, 2009, <http://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/handle/12345/11098> Erişim: 29 Temmuz 2018, s. 16, 97, 118, 134, 179, 181, 182, 184, 185, 227. (Linkte göster/aç’a tıkladığınızda PDF dosyası indirilecektir.) (Bu değerli çalışmada 238. sayfadan sonraki “Ek” kısmında -yani çalışmanın sonunda- 79 tane sayfada bulunan 258 adet görsele bakmanızı öneririm.)
[194] Bu sitedeki yazılarıma bk. (Dizin 183), bk. (Dizin 287, 1.6 dipnot), bk. (Dizin 127).
[195] Semra Özçıtak, “Bergama Arkeoloji Müzesi’nde Bulunan Geleneksel Tekstillerin Kataloglanması“, Dokuz Eylül Ü. Geleneksel Türk El Sanatları Anasanat Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2010, <http://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/12345/9711/280178.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 29 Temmuz 2018, s. 144.
[196] Axel Karenberg, “The World of Gods and the Body of Man: Mythological Origins of Modern Anatomical Terms”, Anatomy: International Journal of Experimental and Clinical Anatomy, Cilt: 7, Sayı: 1, 2013, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/371117> Erişim: , s. 8. ss. 7-22.
[197] Didem Demiralp, “Eski Yunan Yazınından İki Ekphrasis Örneği – Homeros’un ‘Akhilleus’un Kalkanı’ ile Hesiodus’un ‘Herakles’in Kalkanı’nın Karşılaştırılması”, Turkish Studies, Cilt: 9, Sayı: 10, Sonbahar 2014, <http://www.academia.edu/10114307/two_ecphrasis…> Erişim: 29 Temmuz 2018, s. 362. ss. 359-370.
SİTE DİZİNİNDEKİ 271. KONU
KUR’AN ALKOL İÇİN NE DİYOR?, ALKOL ve MİSK
Kur’an: Bakara 219 Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.’
Nisa 43 Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın.
Maide 90 Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
Nahl 67 Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.
Muhammed 15 Takva sahiplerine va’dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır; orada onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağrifet vardır. Hiç (böyle ödüllendirilen bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ‘parça parça koparan’ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?
Sad 50 Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır. 51 İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orada birçok meyve ve şarap istemektedirler. 52 Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır. 53 İşte hesap günü size va’dedilen budur.
Mutaffifin 25 Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir. 26 Ki sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar. 27 Onun karışımı ‘tesnim’dendir*. 28 Bir kaynak ki, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlar ondan içer. (Tesnim: Yüksek bir yerden akan cennet çeşmesi) (Görüşüme göre tesnim ile Enki’nin Kutsal Suyu[198] benzerlik gösterir.)
Şarap yapımında; meyvedeki veya sebzedeki şeker, maya sayesinde alkole dönüşür[199] ve işlevini yitirerek ölen mayalar kabın/şişenin dibine tortu olarak çöker:[200] Bu tortulu kısım içilmez, çok acıdır ve kötü kokar.[201][202] Görüşüme göre üstteki ayetlerdeki cennet şarabının “sonu misktir” sözü, burayı anlatıyor olabilir. Haftada ∼5 bira kadarlık alkolün vücudumuza faydalı olduğunu[203] ve engelleri kaldırmasından dolayı dünyada yaşanılan cinsi sevişmenin %∼75’inin alkolün tesiriyle olduğunu hatırlattıktan[204] sonra konuya devam edecek olursak: Fazla alkol içenlerde baş ağrısı görülür ve cinsel güçte azalma olabilir: Miskin faydalarının bunlara iyi geldiğinin görülmesi, görüşüme göre -üstteki- bu ayetlerle anlatılmak istenmiş olabilir. Ayrıca bilimsel ilerlemeye bağlı olarak günümüzde içki yapım aşamalarının gelişmesiyle içkinin tat, koku, renk gibi kalitesinin arttırılması bağlamında zor bulunup istisna iyi olanların dışında eski içkilerin çoğunun kalitesinin günümüze oranla kısmen daha düşük olmasından dolayı bu eski içkilerdeki kısmi acılığa işareten[202][205][206] -yine görüşüme göre- cennet şarabının “sonu misktir” denilmiş olabilir.
Misk: Erkek misk geyiğinden elde edilen güzel kokan bir maddedir. Sanskritçe testis (er bezi) anlamındaki “muşka” kelimesi Farsça’ya müşk olarak ve sonrasında Farsça’da kazandığı bugünkü anlamıyla bu müşk Arapça ve Türkçe’ye misk olarak geçmiştir. Türkçe’de halk arasında “mis” (mis gibi) olarak da söylenir. Memeli ve küçük bir hayvan olan misk geyiği dişileri etkilemek için testislerinden siyah renkte, kıvamlı ve keskin kokan misk adlı maddeyi salgılar. Cinsel iktidar arttırıcı, yatıştırıcı, ağrı kesici, hafıza, göz ve kalp kuvvetlendirici olarak tarihte -tıpta- kullanılmıştır. Çok pahalı olan bu madde bugün parfümeri sanayisinde kullanılmaktadır. Ayrıca misk öküzü-kedisi-sıçanı gibi hayvanlardan da çıkarılır ama bunların kalitesi düşüktür. Cahiliye Arapları kullandıkları miske en güzel koku diyordu. Ayrıca üst tabaka Arap kadınları yataklarına bu kokuyu sürüyordu. Muhammed’e göre de en güzel koku olup cenneti anlatan hadislerinde buna sıkça değinmiştir: Normal hayatın yanı sıra Kabe’yi tavaf ederken bile bu kokuyu sürünmüştür. ‘Misk geyiğinin öz olarak yaşadığı yerler Tibet, Moğolistan, Çin’in güneyi ve Vietnam’ın kuzeyidir’ hatırlatmasını yaptıktan sonra o dönemlerde Misk Orta Doğu’ya İpek Yolu ve deniz yollarıyla gelmekteydi: Üretilip geldiği yerlere göre birçok misk çeşidi bulunuyordu; Tibetî, Sînî (Çin), Soğdî (Tacikistan), Hindî, Kanbârî (Kazakistan), Tuğur Gūzî, (Dokuz Oğuz, Moğolistan), Cebelî (Sind, Pakistan), Cezîrî (Güneydoğu Anadolu), Asmârî (Doğu Afrika’daki Eritre) gibi birçok çeşit ismi vardı. Erkek misk geyiği dişileri etkilemek ve kendi bölgesini belirlemek için kayalara-çalılara misk salgısını sürer ve bu kurur, insanlar da bunu toplar ve eklemelerle sıvılaştırıp satardı; ayrıca misk hayvandan doğrudan da elde edilirdi. Misk İslam kültüründe güzel konunun ve temizliğin sembolüdür. İslam edebiyatında ise miske Muhammed’in saçları benzetmesi yapılır.[207]
Şarap (veya alkollü içecek) üretimi çok emek isteyen zor bir iştir. Öyle ki yüksek kalitede şarap üretebilmek daha da zordur. Tarihte alkollü içecek üretimi zamanla gelişmiştir. Eskiden (MÖ 7000 – MS 700) üretilen içkiler günümüze oranla (bilgi, birikim, teknoloji, bilim sayesinde tat, aroma, koku, renk vs. olarak) kalite bakımından daha düşüktü diyebiliriz[202] fakat istisnai olarak zor bulunup değeri/fiyatı yüksek olan iyi içkiler de geçmişte bulunmaktaydı[199][206][208][209]. Eldeki verilerle bilinene göre bira Mezopotamya’da MÖ ∼7000’de, şarap İran’da MÖ ∼6000’de, bildiğimiz ekmek ise Mısır’da MÖ ∼3500’de ilk defa ortaya çıkmıştır. Bu üçünün oluşmasına / yapılmasına sebep olan Saccharomyces cerevisiae adında bir maya türüdür: Yani içki/alkol ve ekmek aynı mayadan yapılır: Bu maya[210] (veya mantar[211]), bakteri gibi canlı bir mikroorganizmadır. Tarihte yapılan ilk ekmekler bira mayası kullanılarak üretilmiştir.[210] Yanı sıra şeker içeren tüm meyve ve sebzelerde; ekmek, peynir, yoğurt, turşu, sirke gibi maya ile yapılan tüm ürünlerde çok az da olsa alkol (sarhoşluk veren -etil- alkol, etanol) bulunur[211][212][213] (ekmek gibi pişirilerek yapılan yiyeceklerde alkolün bir kısmı uçsa da alkolün bir kısmı bu yiyeceklerde yine de kalır[212]) ve hatta insan vücudunun kendisi bile (vücudumuzda bulunan -bizi oluşturan- yaşamamız için gerekli olup da bizim yapamadığımız vitamin gibi birtakım organik bileşikleri yapan, daha çok sindirim sisteminde bulunan -faydalarından dolayı gerek besleyerek gerekse diğer yollarla ve yuva olarak kendilerini koruduğumuz, onların da bizi koruduğu- ∼100 trilyon kadar bakteri yediğimiz şekerli/karbonhidratlı gıdalardan -her defasında- yan ürün olarak) alkol üretir ama bunun çoğu karaciğerde enzimlerle parçalanır (bu, vücudun evrimle gelişen savunma mekanizmasıdır, çürük meyveleri yiyen çeşitli sineklerde bu daha da gelişmiştir, eğer bu olmasaydı yaşıyor olmazdık)[214] kalan çok az bir miktar alkol ise vücutta (kanda) dolaşır, ve hatta sindirim sisteminde oluşan bu alkol ile kanda bulunan bu alkolden dolayı nefesimizde bile az da olsa alkol ve alkol kokusu bulunur[212]. (Tabii burada “az alkol”den kasıt bira, şarap gibi içkilere oranladır. Normal bir birada alkol oranı %5,[215] normal bir şarapta ise %12’dir:[200] Sirke %2-0.5, kefir %2-0.5,[212] olgun muz %1,[216] boza %1,[215] turşu %0.5,[216] pişmemiş patates %0.5,[213] üzüm suyu %0.4,[216] yoğurt %0.25, portakal %0.21,[213] elma suyu %0.2, beyaz ekmek %0.2,[216][217] hurma %0.19, ekmek mayası %0.124,[213] satılan meyve suları %0.1,[212], kola ve gazoz %0.02:[213] Tabii bu oranlar ortalama bir değer olup yetiştirildiği ve/veya yapım aşaması koşullarına göre artabilir de azalabilir de.
İslam öncesindeki Araplar da diğer toplumlar gibi çeşitli meyve ve sebzelerden (veya bulabildikleri içki yapılabilecek her şeyden) içki/alkol üretmişlerdir. Araplar çok değer verdiği kaliteli şaraba “rahîķ” demişlerdir ki bu kelime Kur’an’da da (Mutaffifin 25, 26) cenettekilerin içeceği şarap olarak geçmektedir. Her dönemde olduğu gibi o dönemlerde de kaliteli şarap zor bulunurdu ve değeri/fiyatı pahalıydı. Hicaz’da (Mekke-Medine ve çevresinde) üretilmesinin yanı sıra buraya dışarıdan birçok içki de getirilirdi ayrıca uluslararası yollar üzerinde de satılırdı. İslam’dan önce içki içmeyen ve onu haram sayan hanifler vardı.[208] Tarımla yerleşik hayata geçildikten sonra içki üretiminde en çok tercih edilen meyve üzüm ve en çok üretilen içki de bu üzümden elde edilen şarap olmuştur. Budizm’deki 5 temel emirden (pañchašila) birisi içki içmemektir.[218] İslam öncesindeki Araplar’da içki yapımı ve tüketilmesi yaygındı: Çok kaliteli şaraplar onlara çoğunlukla dışarıdan geliyordu ve fiyatları yüksekti (veya dışarıdan ucuza alınıp Hicaz’da pahalıya satılıyordu). Ömer ve yanındakilerin Muhammed’e “Yâ Resûlallah! Bize şarap hakkında bir hüküm ver, çünkü şarap aklı giderip malı telef ediyor” demesiyle Bakara suresindeki 219. ayet oluşmuştur, nâzil/nüzûl olmuştur (veya bu ayetin oluşma sebebidir). Yine Ömer ve yanındakilerin içkinin yasaklanması adına Muhammed’e durmadan söylenmeleri ve içkili bir davette sarhoş olan muhacir ve ensar arasında tartışma sonucunda çıkan sarhoşi bir kavga neticesinde Maide suresindeki 90 ve 91. ayetler nâzil olmuştur.[209]
___________________
[198] Bu sitedeki yazılarıma bk. (Dizin 132), bk. (Dizi 175).
[199] Ahmet Uhri, Ergün Laflı, Murat Yankı, “Üzümün Akdeniz’deki Yolculuğu: Konferans Bildirileri“, İzmir Büyükşehir Belediyesi Akdeniz Akademisi, Aralık 2017, <http://www.izmeda.org/Upload_Files/FckFiles/file/Kitap/UzumunAkdenizdekiYolculuguWEB.pdf> Erişim: 31 Temmuz 2018, s. 14, 24, 26, 190.
[200] Mehmet Utku, “Şarap Üretim İşletmelerinde Maliyet Sistemi ve Bir Uygulama“, Pamukkale Ü. Genel İşletme Programı, Doktora Tezi, Denizli, Ekim 2015, <http://acikerisim.pau.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11499/631/Mehmet%20Utku.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 31 Temmuz 2018, s. 9, 14.
[201] Jean Luc Colin, “Gurme Köşesi: Önolog Jean Luc Colin’den”, Diren Şarapları, 2013, <http://www.diren.com.tr/Gurme.asp> Erişim: 31 Temmuz 2018.
[202] Zeliha Kaya, “Şarap Üretimi ve Kalite”, İstanbul Aydın Ü., Aydın Gastronomy Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, 2017, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/498270> Erişim: 31 Temmuz 2018, s. 18, 19, 23, 24, 26, 27. ss. 17-30.
[203] Bianca Nogrady, “Az Alkol Gerçekten Yararlı Mı?”, BBC News Türkçe, 1 Ekim 2015, <https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151001_vert_fut_alkol_yararli_mi> Erişim: 1 Ağustos 2018.
[204] Matt Shinners, Colin Murdoch, “Alkolün İşe Yaradığı Altı Durum”, Haber Türk, 20 Temmuz 2010, <https://www.haberturk.com/yasam/haber/534322-alkolun-ise-yaradigi-alti-durum> Erişim: 1 Ağustos 2018.
[205] Engin Yaralı, “Alkollü ve Alkolsüz İçecekler Teknolojisi“, Adnan Menderes Ü. Ders Notları, 20 Temmuz 2017, <http://www.akademik.adu.edu.tr/myo/cine/webfolders/File/ders notlari/Alkollu ve alkolsuz icecek teknolojisi.pdf> Erişim: 1 Ağustos 2018, s. 67, 81, 82, 95, 109, 130.
[206] Cennet Pişkin, “Antik Çağ’da Karia Bölgesi’nde Dionysos Kültü ve Şarap Üretimi“, Ege Ü. Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2007, <http://www.acikerisim.ege.edu.tr:8081/jspui/handle/11454/2606> Erişim: 1 Ağustos 2018, s. 51-54. (Linkteki Göster/Aç’a tıklayınca eser indirilecektir, işlem biraz uzun sürelebilir.)
[207] Turhan Baytop, Nebi Bozkurt, “Misk”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2005, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c30/c300115.pdf> Erişim: 30 Temmuz 2018, Cilt: 30, s. 181. ss. 181, 182.
[208] Nebi Bozkurt, “İçki”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210314.pdf> Erişim: 1 Ağustos 2018, Cilt: 21, s. 455, 456. ss. 455, 456.
[209] Mustafa Baktır, “İçki”, İslam’da, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210316.pdf> Erişim: 1 Ağustos 2018, Cilt: 21, s. 458, 459. ss. 458-462.
[210] Betül Kocaadam, Nilüfer Acar-Tek, “Ekmek, Bira, Şarap ve Yoğurdun Orijinleri ve Tarihsel Süreçleri”, Beslenme ve Diyet Dergisi, Türkiye Diyetisyenler Derneği, Cilt: 44, Sayı: 3, 2016, <https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/109/81> Erişim: 1 Ağustos 2018, s. 272-276. ss. 272-279.
[211] Ali Başman, “Ekmekte Bile Alkol Var”, Milliyet, Röportaj: Fehim Genç, 12 Ağustos 2013, <http://www.milliyet.com.tr/-ekmekte-bile-alkol-var-/ekonomi/detay/1748645/default.htm> Erişim: 1 Ağustos 2018. (Başman 2013’te Şarap Üreticileri Derneği başkanıydı.)
[212] Sencer Selçuk, “Alkol”, Princeton Ü., (t.y.), <http://www.princeton.edu/~sselcuk/alkol.html> Erişim: 2 Ağustos 2018.
[213] BUTAL, Erbak Uludağ, “Patateste de Alkol Çıktı”, Hürriyet, TÜBİTAK Bursa Test ve Analiz Laboratuvarı (BUTAL), 16-19 Ekim 2006, <http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/patateste-de-alkol-cikti-5288743> Erişim: 2 Ağustos 2018.
[214] Bilada Bilican, “Midedeki Alkol”, Sistems, Nisan 2004, <http://www.sistems.org/midedeki_alkol.htm> Erişim: 2 Ağustos 2018. (Bilican moleküler biyolog, şu an nörolog).
[215] Süha Bora Şafak, “Türk Bira Sektörü Analizi ve Türk Bira Firmalarının İhracat Olanakları“, Dokuz Eylül Ü. Pazarlama Programı, Yüksek Lisans Tezi, 2006, <http://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/12345/11639/189960.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 2 Ağustos 2018, s. 7.
[216] Joseph Keul, “Herkes Alkol Alıyor!”, Güneş, Aktaran: Turgay Renklikurt, 12 Haziran 2013, <http://www.gunes.com/yazarlar/turgay–renklikurt/herkes-alkol-aliyor-47298> Erişim: 2 Ağustos 2018.
[217] Nevzat Artık, “Elmada ve Ekmekte Daha Yüksek Alkol Var”, Mynet, 12 Ekim 2006, <http://www.mynet.com/haber/finans/elmada-ve-ekmekte-daha-yuksek-alkol-var-218361-1> Erişim: 2 Ağustos 2018. (Artık 2006’da Tarım Bakanlığı’nda müdür yardımcısıydı.)
[218] Kürşat Demirci, “İçki”, İslam Öncesi Dinlerde, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210315.pdf> Erişim: 2 Ağustos 2018, Cilt: 21, s. 456, 457. ss. 456-458.
[/one-third][clearfix]
ZELYUT Rıza, “Hac ve Kâbe’nin Kısa Tarihi”, Güneş Gazetesi, 23 Ekim 2011, <http://www.gunes.com/yazarlar/riza-zelyut-riza-zelyut/hac-ve-kabenin-kisa-tarihi-44148> Erişim: Ocak 2017.
GENER Cihangir, “Batıni Bir Ekol: İsmaililik – İsmaili İnançlarının Türk ve Batı Dünyası Üzerindeki Etkileri”, Historical Sense, 14 Nisan 2002, <http://www.historicalsense.com/Archive/Ismaililik_1.htm> Erişim: Kasım 2011.
OAK Purushottam Nagesh, “Was Kaaba a Hindu Temple?” -Kabe Bir Hindu Tapınağı Mı?-, Hinduism, 2004, <http://www.hinduism.co.za/kaabaa.htm> Erişim: Mayıs 2012.
WALKER Barbara G., “The Goddess: Her Eternal Symbols and Her Love for Men”, Doorman, 4 Ekim 2003, <http://doormann.tripod.com/the0.htm> Erişim: Kasım 2013, Türkçe’si için bk. “İslam öncesi Arabistan ve İslamiyet’te Hint Töreleri”, Çevirenler: Burlap ve Simonuniti, (i.y.), Turan Dursun Sitesi, <http://turandursun.com/forumlar/archive/index.php/t-4538.html> Erişim: Mart 2018.
ÜNAL Sadettin, “Kâbe”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2001, Cilt: 24, ss. 14-21, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c24/c240016.pdf> Erişimler: 2012, 2017.
ELİBOL Nadir, “Sümer Tabletleri ve Kutsal Kitaplar“, 3 Sütun, 25 Ekim 2004, <http://www.nadirelibol.com.tr/text/sumertabletleri.html> Erişim: Mayıs 2012.
SARIKÇIOĞLU Ekrem, “Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi”, Fakülte Kitabevi, Isparta 2002, Darul Kitap: İslam Ansiklopedisi, <http://www.darulkitap.kuranikerimde.com/tarih/v2/es-dinlertarihi/index.htm> veya <https://tr.scribd.com/document/327938307/Ekrem-Sarıkcıoğlu-Baslangıctan-Gunumuze-Dinler-Tarihi> Erişim: 2012 ve 2018.
Dhenkanal, “Kapilash”, <https://dhenkanal.nic.in/tourist-place/kapilash/> Erişim: 9 Temmuz 2018. eUttaranchal, “Kalpeshwar Pictures”, <https://www.euttaranchal.com/tourism/photos/kalpeshwar-photos.php> Erişim: Mart 2017. Indian Mirror, “Kailash Temple”, <http://www.indianmirror.com/temples/kailash-temple.html> Erişim: Mart 2017.
TİMURTAŞ Faruk K., “Osmanlı Türkçesine Giriş 1“, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, No. 1809, Alfa Yayımcılık, 32. basım, İstanbul 2013.
LEWANDOWSKI Susan, “Buildings and Society: Essays on the Social Development of the Built Environment”, Editör: Anthony D. King, Routledge ve Kegan Paul Ltd. Yay., Londra 2005, <https://books.google.com.tr/books…anthony+king+Buildings+and+Society…> Erişim: Mart 2017.
RATTI J. B., “Kailash Temple at Ellora Represents Pinnacle of Hindu Temple Architecture: It is an ancient YOG TEMPLE – Part 1”, JB Ratti, 25 Nisan 2017, <https://drjbratti.wordpress.com/2017/04/25/kailash-temple-at-ellora-represents-pinnacle-of-hindu-temple-architecture-it-is-an-ancient-yog-temple-part-1/> Erişim: Haziran 2017.
ÖĞÜT Salim, “Hacerülesved”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1996, Cilt: 14, ss. 433-435, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c14/c140272.pdf> Erişim: Mayıs 2012.
Catholic Answers Forums, (y.y.), “Is Kaaba a Hindu Shrine?”, Mayıs 2008, <https://forums.catholic.com/t/is-kaaba-a-hindu-shrine/110933> Erişim: 10 Temmuz 2018. Vicrasonic (Yükleyen), “The Facts of Kaaba”, Scribd, (t.y.), <https://tr.scribd.com/doc/9629512/The-Facts-of-Kaaba> Erişim: Mart 2017.
Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil), Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Yeni Yaşam Yayınları, Yeni Çeviri, İstanbul 2001-2009, <https://incil.info/kitaplistesi> veya <https://www.kitabimukaddes.com/kutsal-kitap-hakkinda-bilgilendirme-ve-tam-metni/> Erişim(ler): 2011-2018.
İncil (Müjde): İncil’İn Çağdaş Türkçe Çevirisi, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Zirve Yayıncılık ve Dağıtım, Yeni Yaşam Yayınları, Acar Basım, Yeni Çeviri: 1987-1994-2001, İstanbul, 6. Basım: Temmuz 2008.
KOEHLER Benedikt, “Early Islam and the Birth of Capitalism”, Lexington Books, Lanham, Haziran 2014, <https://books.google.com.tr/books…benedikt+koehler+Early+Islam+and+the+Birth+of+Capitalism…> Erişim: Mart 2017.
SICILUS Diodorus, “Diodorus Siculus: Library Of Hıstory”, MÖ 1. yy, Loeb Classical Library, 1935, The U. Chicago: Bill Thayer, <http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Diodorus_Siculus/3C*.html> Erişim: Mart 2017.
BATUK Cengiz, “Nemrud”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2006, Cilt: 32, ss. 554, 555, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c32/c320405.pdf> Erişim: Mart 2017.
HARMAN Ömer Faruk, “İbrâhim”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, Cilt: 21, ss. 266-272, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210221.pdf> Erişim: Mart 2017.
ÖLMEZ Adem, “Osmanlı Devleti’nin Kosova’da Kan Davalarını Önleme Çalışmaları (1878-1912)”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Sayı: 16, Ocak 2009, ss. 87-104, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/12938> Erişim: Mart 2017.
ESİN Berna, “Dil Eğitiminde Bir Araç olarak Atasözü”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları 13/2, 38. ICANAS, Ankara, 10-15 Eylül 2007, Bildiriler: Dil Bilimi, Dil Bilgisi ve Dil Eğitimi, Cilt: 2, 2011, ss. 605-628, <http://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/ESİN-Berna-DİL-EĞİTİMİNDE-BİR-ARAÇ-OLARAK-ATASÖZÜ-.pdf> Erişim: Mart 2017.
KİRAZ Celil, “Hz. İbrahim, Ölümden Sonra Diriliş ve Dört Kuş Kıssası”, Süleyman Demirel Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 34, Ocak 2015, Academia, (20 s.), <http://www.academia.edu/26018504/Celil_Kiraz_-_Hz._İbrahim_Ölümden_Sonra_Diriliş_ve_Dört_Kuş_Kıssası> Erişim: Mart 2017.
UÇAN EKE Nagehan, “Nâ’ilî’nin “Âfitâb” Redifli Gazelinin Şerhi ve Yapısalcılık Açısından İncelenmesi”, Selçuk Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 30, 2011, ss. 179-200, <http://sutad.selcuk.edu.tr/sutad/article/view/533/523> Erişim: Mart 2017.
DEMİRCİ Kürşat, “Dahhâk”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1993, Cilt: 8, ss. 408, 409, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c08/c080292.pdf> Erişim: Mart 2017.
MERT Rabia, “İslam Geleneği Açısından Kudüs”, Sinop Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, Temmuz-Aralık 2017, ss. 257-272, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/382025> Erişim: Mayıs 2018.
ATASAĞUN Galip, “Yahudilikte Dînî Sembol Ve Kavramlar”, Necmettin Erbakan Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 11, Ocak 2001, ss. 125-156, <http://dergipark.ulakbim.gov.tr/neuifd/article/viewFile/5000125616/5000115416> Erişim: Mayıs 2018.
HARMAN Ömer Faruk, “Buhtunnasr”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1992, Cilt: 6, ss. 380, 381, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c06/c060259.pdf> Erişim: Mayıs 2018.
IŞIK Şemsettin, “Hz. Süleyman Kıssası’nın Kur’an-ı Kerim ve Kitab-ı Mukaddes’teki Benzer Yönleri ve Tahlili”, Gümüşhane Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 8, Nisan 2015, ss. 225-243, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/147816> Erişim: Mayıs 2018.
ALTUN İsmail, “Sahabe Gözünde Kudüs ve Mescid-i Aksâ”, ILTED: İlahiyat Tetkikleri Dergisi, Sayı: 47, Erzurum 2017, ss. 153-169, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/316296> Erişim: Mayıs 2018.
Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı: Meal ve Sözlük, Meali Hazırlayan: Ali Bulaç, Bakış Yayınları, İstanbul 1985.
KUZGUN Şaban, “Hâcer”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1996, Cilt: 14, ss. 431-433, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c14/c140271.pdf> Erişim: Mart 2017.
Buhari (Muhammed b. İsmail), “Sahih Buhari”, “Mescid-i Aksâ`nın fazîleti; Mescid-i Harâm`ın fazîleti; Namazı vakti içinde kılmak”, İhya, (t.y.), <http://hadis.ihya.org/buhari/konu/850.html> Erişim: Mart 2017.
EL-A’ZAMİ M. Mustafa, “Buhari, Muhammed b. İsmail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1992, Cilt: 6, ss. 368-372, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c06/c060246.pdf> Erişim: 10 Temmuz 2018.
KÜÇÜK Mehmet Alparslan, “Din – Turizm İlişkisi Çerçevesinde Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve İslamiyette Hac Uygulamasına Genel Bir Bakış”, Dini Araştırmalar, Cilt: 16, Sayı: 42, Ocak-Haziran 2013, ss. 101-128, <http://dergipark.ulakbim.gov.tr/da/article/view/5000151807/5000137757> Erişim: 11 Temmuz 2018.
KÜÇÜKAŞCI Mustafa Sabri, “Zemzem”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2013, Cilt: 44, ss. 242-246, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c44/c440150.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018.
HARMAN Ömer Faruk, “İsmail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2001, Cilt: 23, ss. 76-80, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c23/c230032.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018.
HARMAN Ömer Faruk, “İshak”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, Cilt: 22, ss. 519-521, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c22/c220310.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018.
KÜÇÜKAŞCI Mustafa Sabri, “Safâ ve Merve”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2008, Cilt: 35, ss. 441, 442, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c35/c350316.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018.
GÜÇ Ahmet, “Put”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2007, Cilt: 34, ss. 364, 365, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c34/c340240.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018.
Turan Dursun Sitesi (y.y.), “Ay Tanrısı Al-İlah”, 28 Nisan 2005, <http://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=499> veya “İslam Öncesi Arabistanında Al-İlah (Allah) İnanışı”, 5 Aralık 2011, <http://turan-dursun.blogspot.com/2011/12/islam-oncesi-arabistannda-al-ilah-allah_05.html> Erişim(ler): 13 Temmuz 2018.
FEHD Tevfik, “Lat”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2003, Cilt: 27, ss. 107, 108, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c27/c270067.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018.
FEHD Tevfik, “Menat”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2004, Cilt: 29, ss. 121, 122, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c29/c290075.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018.
YAVUZ Şevket, “Uzza”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2012, Cilt: 42, ss. 268, 269, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c42/c420189.pdf> Erişim: 13 Temmuz 2018.
Sorularla İslamiyet, “Kıyamete yakın yüksek binaların yapılmasıyla ilgili bir hadis vardı; bu hadisi açıklar mısınız?”, 8 Aralık 2006, <https://sorularlaislamiyet.com/kiyamete-yakin-yuksek-binalarin-yapilmasiyla-ilgili-bir-hadis-vardi-bu-hadisi-aciklar-misiniz> Erişim: Mart 2017.
KAYGUSUZ İsmail, “Ortodoks İslam’ın Hac ve Kabe Putperestliği”, Alevi Bektaşi, 13 Eylül 2001, <https://www.alevibektasi.eu/index.php…ortodoks-slamn-hac-ve-kabe-putperestlii…> Erişim: Mayıs 2012.
BAYRAKTAROĞLU Necdet, “Bir Kez Gönül Kırdın İse”, Aydın 24 Haber, 11 Haziran 2017, <http://www.aydin24haber.com/bir-kez-gonul-kirdin-ise-1484yy.htm> Erişim: Eylül 2017.
ŞİMŞEKLER Nuri, “Ey Hacılar Allah’ın Evinden Hoş geldiniz!”, Semazen Akademik, (t.y.) <http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=804> Erişim: Eylül 2017.
FAYDA Mustafa, “Muhammed”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2005, Cilt: 30, ss. 408-423, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c30/c300275.pdf> Erişim: Mart 2017.
HAMİDULLAH Muhammed, “Hicri Takvim ve Tarihi Arkaplanı”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 1, Ocak 2000, (11 s.), <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/144023> Erişim: Mayıs 2018.
METİN İsmail, “Hz. Muhammed’in Risâlet Öncesi Hayatına Yaklaşımlar: Fransızca Siyer Literatürü Örneği”, Hadis ve Siyer Araştırmaları Dergisi, Meridyen Derneği, Cilt: 2, Sayı: 2, 2016, ss. 83-103, <http://www.hadithetsira.info/wp-content/uploads/2015/11/03-i-metin.pdf> Erişim: Mayıs 2018.
İslamiyet Gerçekleri (y.y.), “Muhammed ve Arkadaşları Kuran’ı Nasıl Hazırladılar?”, Ateist Forum (islamiyetgercekleri.org), 17 Ağustos 2005, <http://www.ateistforum.org/arsiv/arsiv/ARSIV-III/indexbf54.html> Erişim: Haziran 2012.
Pante Blogcu (y.y.), “Yemenli Rahman”, Ateist Forum, 10 Haziran 2007, <http://www.ateistforum.org/arsiv/arsiv/ARSIV-VI/html/t7285.html> Erişim: Haziran 2012.
YALÇIN Hatice, “Alevi Kültüründe Çocuk Yetiştirme ve Kadının Konumu”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı: 79, 2016, ss. 79-94, <http://hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/1996/1501> Erişim: 14 Temmuz 2018.
GENER Cihangir, “Batıni Bir Ekol İsmaililik: İsmaili İnançlarının Türk ve Batı Dünyası Üzerindeki Etkileri”, Historical Sense, 14 Nisan 2002, <http://www.historicalsense.com/Archive/Ismaililik_1.htm> Erişim: Haziran 2012.
Türk Dil Kurumu (TDK), “Büyük Türkçe Sözlük”, <http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=btsim> Erişimler: 2018.
GÜZEL Fatih, “Alamut’ta Sünnî Bir Şeyh: III. Hasan Nev Müselman”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 6, 2016, ss. 1683-1697, <http://www.itobiad.com/download/article-file/223905> Erişim: 14 Temmuz 2018.
FIĞLALI Ethem Ruhi, “Ali”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1989, Cilt: 2, ss. 371-374, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c02/c020359.pdf> Erişim: 14 Temmuz 2018.
KANDEMİR M. Yaşar, “Ali”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1989, Cilt: 2, ss. 375-378, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c02/c020360.pdf> Erişim: 14 Temmuz 2018.
ESTROTI Yusuf, “14 Bin Masonumuz Var”, Milliyet [Gazete], 9 Eylül 2001, <http://www.milliyet.com.tr/2001/09/09/guncel/gun01.html> Erişim: Haziran 2012.
LOCKHART Laurence, HODGSON M. G. S., “Alamūt”, Atatürk Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 38, 2008, ss. 197-206, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/33317> Erişim: 14 Temmuz 2018.
KOPRAMAN Kâzım Yaşar, “Baybars 1”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1992, Cilt: 5, ss. 221-223, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c05/c050152.pdf> Erişim: 15 Temmuz 2018.
GÜNDÜZ Tufan, “Safeviler”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2008, Cilt: 35, ss. 451-457, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c35/c350322.pdf> Erişim: 15 Temmuz 2018.
ÖZAYDIN Abdulkerim, “Melikşah”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2004, Cilt: 29, ss. 54-57, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c29/c290032.pdf> Erişim: 14 Temmuz 2018.
ÖZAYDIN Abdulkerim, “Nizamülmülk”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2007, Cilt: 33, ss. 194-196, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c29/c290032.pdf> Erişim: 14 Temmuz 2018.
BAŞARAN Barış, “Kozmogoni ve Toplumsal Tabakalaşma: Vedik Mitoloji Üzerine Bir İnceleme”, MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 16, Güz 2017, ss. 251-259, <http://sosbildergi.msgsu.edu.tr/images/dergiler/pdf/2017/nisan/18/16.say-2.compressed.pdf#page=84> Erişim: 16 Temmuz 2018.
KILIÇ Yusuf, Şeyma Ay, “Eski Mezopotamya’da Siyasi Örgütlenmede Din Olgusu”, Turkish Studies, Cilt: 8, Sayı: 5, İlkbahar 2013, ss. 387-403, <http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423932845.pdf> Erişim: 16 Temmuz 2018.
MUTLU Süheyla İrem, ALBAYRAK Yusuf, “Harran ve Soğmatar’da Sin Kültünün Varlığı”, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, Sayı: 38, 2018, ss. 133-144, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/446707> Erişim: 16 Temmuz 2018.
AKALIN Kürşat Haldun, “Baaller Karşısındaki Yahve Peygamberleri”, Uşak Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 4, 2015, ss. 77-96, <http://dergipark.ulakbim.gov.tr/usaksosbil/article/viewFile/5000113370/5000132296> Erişim: 16 Temmuz 2018.
KAYA Korhan, “Vedaların Bilinmeyen Tanrısı Ka”, Ankara Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt: 33, Sayı: 1-2, 1990, ss. 281-292, <http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1242/14168.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
UHRİ Ahmet, “Batı Anadolu Erken Tunç Çağı Ölü Gömme Gelenekleri“, Ege Ü. Arkeoloji Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi, İzmir 2006, <http://acikerisim.ege.edu.tr:8081/xmlui/bitstream/handle/11454/2276/ahmetuhri2006.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 17 Temmuz 2018.
UNCU Ebru, “Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde Güneş Kültü”, History Studies, Cilt: 5, Sayı: 1, Ocak 2013, ss. 349-366, <http://content.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/49614/30849/mezopotamya,_anadolu_ve_mısır_medeniyetlerinde_güneş_kültü.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
GÜLÜSER Ayşe, “Mehmet Akif Ersoy’da Tanrı Problemi“, Selçuk Ü. Din Felsefesi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2010, <http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/2704/279050.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 17 Temmuz 2018.
DİNÇOL Ali M., “Aramice”,TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1991, Cilt: 3, ss. 267, 268, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c03/c030172.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
ÇETİN Nihad M., “Arap”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1991, Cilt: 3, ss. 276-309, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c03/c030177.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
TOPALOĞLU Bekir, “Allah”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1989, Cilt: 2, ss. 471-498, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c02/c020464.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
ÜNAL Zeki Ünal, YAVUZ Yusuf Şevki, “Cebrail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1993, Cilt: 7, ss. 202-204, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c07/c070118.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
CEBECİ Lütfullah, “Mikail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2005, Cilt: 30, ss. 45, 46, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c30/c300029.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
KILAVUZ Ahmet Saim, “Azrail”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1991, Cilt: 4, ss. 350, 351, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c04/c040299.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
CEBECİ Lütfullah, “İsrafil”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2001, Cilt: 23, ss. 180, 181, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c23/c230095.pdf> Erişim: 17 Temmuz 2018.
TÜRKAN Ahmet, “Ahteri’nin Yahudilik ve Hıristiyanlık Hakkındaki Görüşleri…”, Dumlupınar Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 40, Nisan 2014, ss. 241-252, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/55962> Erişim: 18 Temmuz 2018.
AKBIYIK Serpil, “Babil Esareti’nin Yahudiler Üzerindeki Sosyal, Kültürel ve Dini Etkileri“, Selçuk Ü. Dinler Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2010, <http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/144/Serpil_Akbıyık_Tez.pdf.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 18 Temmuz 2018.
GÜRSAN Turgut, “Dünya’nın Gizli Tarihi: Antik Çağlardan Günümüze”, Pegasus Yayınları: 138, İstanbul, Özel Baskı, 1. Baskı 2008.
TEKİN Arif, “Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed’in Ölümü”, Berfin Yayınları, İstanbul 2010, <https://docs.google.com/file/d/0B4HO5r4WOpdzaUdsbE9sMDNPZlE/edit> Erişim: Şubat 2016.
ERUL Bünyamin, “Varaka b. Nevfel”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2012, Cilt: 42, ss. 517, 518, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c42/c420355.pdf> Erişim: Mart 2017.
HIDIR Özcan, “İlk Vahyin Gelişi Hadisi Bağlamında Varaka b. Nevfel’in Hz. Peygamber’e Dini-Kültürel Etkisine Dair İddiaların Değerlendirilmesi”, Marife Dini Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 2, Güz 2004, ss. 27-37, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/494024> Erişim: 19 Temmuz 2018.
KANDEMİR M. Yaşar, “Hatice”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1997, Cilt: 16, ss. 465, 466, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c16/c160268.pdf> Erişim: 20 Temmuz 2018.
ABDURRAHMAN Aişe, “Hz. Muhammed’in Evlilik Hayatı”, Şenyıldız Yayınevi, İstanbul 1982.
ÇUBUKÇU Asri, “İbrahim”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, Cilt: 21, ss. 273, 274, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210223.pdf> Erişim: 20 Temmuz 2018.
ALGÜL Hüseyin, “Ficar”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1996, Cilt: 13, ss. 52, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c13/c130017.pdf> Erişim: 20 Temmuz 2018.
ÖZKUYUMCU Nadir, “Hilf”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1998, Cilt: 18, ss. 29, 30, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c18/c180012.pdf> Erişim: 20 Temmuz 2018.
AĞIRMAN Mustafa, “Deba”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1994, Cilt: 9, ss. 61, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c09/c090042.pdf> Erişim: Mart 2017.
SARICIK Murat, “Hz. Ömer: Adalet Timsali”, Nesil Yayıncılık, İstanbul 2009, Nesil Digital 2015, <https://books.google.com.tr/…Murat-Sarıcık:-Hz-Ömer:-Adalet-Timsali…> Erişim: Mart 2017.
AYDIN Erdoğan, “Nasıl Müslüman Olduk?”, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 23. Baskı, 2008, Internet Archive, 2014, <https://archive.org/stream/ErdoganAydinNasilMuslumanOlduk/Erdogan Aydin – Nasil Musluman Olduk#page/n1> Erişim: Mart 2017.
ACAR Abdullah, “Önceki Ümmetlerin İbadetleri Hakkında Kur’an Kıssalarındaki Bilgiler Kapsamında ‘İslam Beş Şey Üzerine Bina Edildi’ Hadisi Hakkında Bir Değerlendirme”, Eskişehir Osmangazi Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, 2014, ss. 39-68, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/308310> Erişim: 24 Temmuz 2018.
DÖNMEZ İbrahim Kâfi, “Farz”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1995, Cilt: 12, ss. 184, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c12/c120100.pdf> Erişim: Mayıs 2018.
ŞAHİN M. Süreyya, “Cin”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1993, Cilt: 8, ss. 5-8, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c08/c080007.pdf> Erişim: 25 Temmuz 2018.
ORAL Osman, “Muhammed Zahidü’l-Kevseri’nin Ref’ ve Nüzül-i İsa Görüşünün Kelami Açıdan Değerlendirilmesi”, Kelam Araştırmaları Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 1, 2015, ss. 353-371, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/179964> Erişim: 25 Temmuz 2018.
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Kur’an-ı Kerim Meali, Meali Hazırlayanlar: Halil Altuntaş, Muzaffer Şahin, DİB Yayınları, Ankara, 1. Baskı 2001, <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf> Erişim: 25 Temmuz 2018.
İncil Türk (y.y.), “Müslümanların Yanlış Anlamalarını Anlamak: Kutsal Kitap’ın Peygamberlikleri Muhammed’in Geleceğini Öngörüyorlar Mı?”, (t.y.), <http://www.incilturk.com/kutuphane/yanlisanlamalar(5kutsalkitap).htm> Erişim: Ekim 2014. İyi Haber (y.y.), “İncil’de Muhammed’den Bahsediliyor Mu? Bölüm II”, (t.y.), <https://www.iyihaber.eu/meseleler/kutsal-kitapta-muhammedten-bahsediliyor-mu-boeluem-ii-incil/> Erişim: Mart 2017.
WICKWIRE Daniel E., “Yahudi, Hıristiyan ve İslâm Kaynaklarına Göre Kutsal Kitab’ın Değişmezliği“, Lütuf Yayıncılık, Ankara, Mayıs 1999, <http://www.danwickwire.com/uploads/2/8/1/3/28138977/degismezligi.pdf> Erişim: Mart 2017.
CİLACI Osman, “Barnaba İncili”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1992, Cilt: 5, ss. 76-81, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c05/c050068.pdf> Erişim: 26 Temmuz 2018.
Barnaba (Sahte) (y.y.), “Barnabas İncili“, İtalya, 15. yy, “Barnabas İncili: Tam Metin”, Barnabas-İncili.com, <http://www.barnabas-incili.com/incil/barnabas/5/> Erişim: Mart 2017.
Vikipedi Katılımcıları, “Âmin”, Vikipedi, Özgür Ansiklopedi, <https://tr.wikipedia.org/wiki/Âmin>; “İslam Mezhepleri”, <https://tr.wikipedia.org/wiki/İslam_mezhepleri> Erişimler: Ekim 2014.
ÜÇER Cenksu, “Aleviliğin Yanlış Algılanması: Muharrem Uygulamaları Örneği”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı: 74, 2015, ss. 45-76, <http://hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/1720/1412> Erişim: Mayıs 2018.
YAVUZ Yusuf Şevki, “Peygamber”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2007, Cilt: 34, ss. 257-262, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c34/c340172.pdf> Erişim: Mayıs 2018.
İPŞİRLİ Mehmet, “Elçi”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1995, Cilt: 11, ss. 3-15, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c11/c110001.pdf> Erişim: Mayıs 2018.
CERCEAU Didier, “Did Jaques Cousteau convert to Islam?”, Answering-İslam, 1991 (Mektubun tarihi), <https://answering-islam.org/Hoaxes/cousteau.gif> ve <https://answering-islam.org/Hoaxes/cousteau.html> Erişim: Mart 2017.
SECUNDUS Gaius Plinius, “Naturalis Historia“, Galya-İtalya, 77 (Yıl), “Tatlı Suyun Tuzlu Suya Karışmazlık Tezi”, Geocities, <http://www.geocities.ws/islampencereleri2/tuzlu_su.htm> Erişim: Şubat 2012.
BALLAND Pierric, BARILLET Sylvain, VALLOT Alice, EL MOCAYD Nabil, CHEN Tian, WANG Jun, “Modélisation du transport et du mélange à la confluence de deux fleuves”, Mühendislik Projesi, Görevli: Thomas Bonometti, INP Toulouse: ENSEEIHT, 2012 (int.t.), <http://hmf.enseeiht.fr/travaux/projnum/content/g01-2012/introduction> ve/veya bk. Erişim: Mart 2017.
YAŞAROĞLU M. Kâmil, “Namaz”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2006, Cilt: 32, ss. 350-357, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c32/c320256.pdf> Erişim: Mayıs 2018.
Sorularla İslamiyet, “Resim ve fotoğraf konusunda detaylı bilgi verir misiniz? İslâm’ın bu konuya bakışı nasıldır? Canlılara ait resimler çizilebilir mi?”, 10 Ağustos 2006, <https://sorularlaislamiyet.com/resim-ve-fotograf-konusunda-detayli-bilgi-verir-misiniz-islamin-bu-konuya-bakisi-nasildir-canlilara> Erişim: Kasım 2011.
REÇBER Mehmet Sait, “Plotinus: Tanrı’nın Birliği ve Basitliği Üzerine”, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 51, Sayı: 1, 2010, ss. 59-78, <http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/d00001/2010_c51_1/2010_c51_1_recberms.pdf> Erişim: 29 Temmuz 2018.
ŞAHİN Eyüp, MACİC Haris, “İslâm Felsefesine Bir Adım Olarak Neoplatonism (Yeni Eflatunculuk): Proclus ve Fârâbi Arasında Metafizik Bir Karşılaştırma”, Ankara Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 2, 2014, ss. 192-226, <http://sobild.ankara.edu.tr/index.php/sobild/article/view/823/188> Erişim: 29 Temmuz 2018.
Wikipedia Autoren, “Plotin” (☆), Wikipedia, Die freie Enzyklopädie, <https://de.wikipedia.org/wiki/Plotin> Erişim: 30 Temmuz 2018.
TURAN Esra Yıldız, “Platon’un İdealar Kuramı Ekseninde Mimesis Olarak Sanat”, Tarih Okulu Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 22, Haziran 2015, ss. 1-8, <http://www.johschool.com/Makaleler/2102104261_1. ESRA YILDIZ TURAN.pdf> Erişim: 30 Temmuz 2018.
TEZCAN Mehmet, “İpek Yolu’nun İran Güzergâhı ve İpek Yolu Ticaretine İran Engellemesi”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, 2014, ss. 96-123, <http://www.tekedergisi.com/makaleler/1621417040_6tezcan.pdf> Erişim: 29 Temmuz 2018.
YILDIRIM Ülfet, “Antik Dönemde Kadın ve Süslenme“, Dokuz Eylül Ü. Klasik Arkeoloji Programı, Yüksek Lisans Tezi, 2009, <http://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/handle/12345/11098> Erişim: 29 Temmuz 2018.
ÖZÇITAK Semra, “Bergama Arkeoloji Müzesi’nde Bulunan Geleneksel Tekstillerin Kataloglanması“, Dokuz Eylül Ü. Geleneksel Türk El Sanatları Anasanat Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2010, <http://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/12345/9711/280178.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 29 Temmuz 2018.
KARENBERG Axel, “The World of Gods and the Body of Man: Mythological Origins of Modern Anatomical Terms”, Anatomy: International Journal of Experimental and Clinical Anatomy, Cilt: 7, Sayı: 1, 2013, ss. 7-22, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/371117> Erişim: 29 Temmuz 2018.
DEMİRALP Didem, “Eski Yunan Yazınından İki Ekphrasis Örneği – Homeros’un ‘Akhilleus’un Kalkanı’ ile Hesiodus’un ‘Herakles’in Kalkanı’nın Karşılaştırılması”, Turkish Studies, Cilt: 9, Sayı: 10, Sonbahar 2014, ss. 359-370, <http://www.academia.edu/10114307/two_ecphrasis…> Erişim: 29 Temmuz 2018.
UHRİ Ahmet, LAFLI Ergün, YANKI Murat, “Üzümün Akdeniz’deki Yolculuğu: Konferans Bildirileri“, İzmir Büyükşehir Belediyesi Akdeniz Akademisi, Aralık 2017, <http://www.izmeda.org/Upload_Files/FckFiles/file/Kitap/UzumunAkdenizdekiYolculuguWEB.pdf> Erişim: 31 Temmuz 2018.
UTKU Mehmet, “Şarap Üretim İşletmelerinde Maliyet Sistemi ve Bir Uygulama“, Pamukkale Ü. Genel İşletme Programı, Doktora Tezi, Denizli, Ekim 2015, <http://acikerisim.pau.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11499/631/Mehmet%20Utku.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 31 Temmuz 2018.
COLIN Jean Luc, “Gurme Köşesi: Önolog Jean Luc Colin’den”, Diren Şarapları, 2013, <http://www.diren.com.tr/Gurme.asp> Erişim: 31 Temmuz 2018.
KAYA Zeliha, “Şarap Üretimi ve Kalite”, İstanbul Aydın Ü., Aydın Gastronomy Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, 2017, ss. 17-30, <http://dergipark.gov.tr/download/article-file/498270> Erişim: 31 Temmuz 2018.
NOGRADY Bianca, “Az Alkol Gerçekten Yararlı Mı?”, BBC News Türkçe, 1 Ekim 2015, <https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151001_vert_fut_alkol_yararli_mi> Erişim: 1 Ağustos 2018.
SHINNERS Matt, MURDOCH Colin, “Alkolün İşe Yaradığı Altı Durum”, Haber Türk, 20 Temmuz 2010, <https://www.haberturk.com/yasam/haber/534322-alkolun-ise-yaradigi-alti-durum> Erişim: 1 Ağustos 2018.
YARALI Engin, “Alkollü ve Alkolsüz İçecekler Teknolojisi“, Adnan Menderes Ü. Ders Notları, 20 Temmuz 2017, <http://www.akademik.adu.edu.tr/myo/cine/webfolders/File/ders notlari/Alkollu ve alkolsuz icecek teknolojisi.pdf> Erişim: 1 Ağustos 2018.
PİŞKİN Cennet, “Antik Çağ’da Karia Bölgesi’nde Dionysos Kültü ve Şarap Üretimi“, Ege Ü. Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2007, <http://www.acikerisim.ege.edu.tr:8081/jspui/handle/11454/2606> Erişim: 1 Ağustos 2018. (İndir: Göster/Aç)
BAYTOP Turhan, BOZKURT Nebi, “Misk”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2005, Cilt: 30, ss. 181, 182, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c30/c300115.pdf> Erişim: 30 Temmuz 2018.
BOZKURT Nebi, “İçki”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, Cilt: 21, ss. 455, 456, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210314.pdf> Erişim: 1 Ağustos 2018.
BAKTIR Mustafa, “İçki”, İslam’da, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, Cilt: 21, ss. 458-462, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210316.pdf> Erişim: 1 Ağustos 2018.
KOCAADAM Betül, ACAR-TEK Nilüfer, “Ekmek, Bira, Şarap ve Yoğurdun Orijinleri ve Tarihsel Süreçleri”, Beslenme ve Diyet Dergisi, Türkiye Diyetisyenler Derneği, Cilt: 44, Sayı: 3, 2016, ss. 272-279, <https://beslenmevediyetdergisi.org/index.php/bdd/article/view/109/81> Erişim: 1 Ağustos 2018.
BAŞMAN Ali, “Ekmekte Bile Alkol Var”, Milliyet, Röportaj: Fehim Genç, 12 Ağustos 2013, <http://www.milliyet.com.tr/-ekmekte-bile-alkol-var-/ekonomi/detay/1748645/default.htm> Erişim: 1 Ağustos 2018.
SELÇUK Sencer, “Alkol”, Princeton Ü., (t.y.), <http://www.princeton.edu/~sselcuk/alkol.html> Erişim: 2 Ağustos 2018.
BUTAL, ULUDAĞ Erbak, “Patateste de Alkol Çıktı”,Hürriyet, TÜBİTAK Bursa Test ve Analiz Laboratuvarı (BUTAL), 16-19 Ekim 2006, <http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/patateste-de-alkol-cikti-5288743> Erişim: 2 Ağustos 2018.
BİLİCAN Bilada, “Midedeki Alkol”, Sistems, Nisan 2004, <http://www.sistems.org/midedeki_alkol.htm> Erişim: 2 Ağustos 2018.
ŞAFAK Süha Bora, “Türk Bira Sektörü Analizi ve Türk Bira Firmalarının İhracat Olanakları“, Dokuz Eylül Ü. Pazarlama Programı, Yüksek Lisans Tezi, 2006, <http://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/12345/11639/189960.pdf?sequence=1&isAllowed=y> Erişim: 2 Ağustos 2018.
KEUL Joseph, “Herkes Alkol Alıyor!”, Güneş, Aktaran: Turgay Renklikurt, 12 Haziran 2013, <http://www.gunes.com/yazarlar/turgay–renklikurt/herkes-alkol-aliyor-47298> Erişim: 2 Ağustos 2018.
ARTIK Nevzat, “Elmada ve Ekmekte Daha Yüksek Alkol Var”, Mynet, 12 Ekim 2006, <http://www.mynet.com/haber/finans/elmada-ve-ekmekte-daha-yuksek-alkol-var-218361-1> Erişim: 2 Ağustos 2018.
DEMİRCİ Kürşat, “İçki”, İslam Öncesi Dinlerde, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2000, Cilt: 21, ss. 456-458, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c21/c210315.pdf> Erişim: 2 Ağustos 2018.
Bu sitede daha fazlası için:
KUR’AN’IN SEÇİLMİŞ EN ÖNEMLİ MADDELERİYLE ÖZETİ VE ANALİZİ (28. Bölüm: 21 Konu)
YAHUDİLİK (18. Bölüm: 17 Konu)
HIRİSTİYANLIK (19. Bölüm: 14 Konu)
Hazırlayan: Alper ÇADIROĞLU